Zor bir yılın ardından yeni bir yıla daha girdik. Çocuk ve kadın cinayetleri, yolsuzluklar ve uyuşturucu mafyaları. Her gün yeni bir olaya kanlı bir güne gözümüzü açtık. Etraf yangın yeri ve durdurulamayan İsrail… binlerce insanın kanını emen gaddarlar etraflarına ateş saçarak ilerliyor. Hiç kimse durdurmak için hamle yapmıyor. Ülkemizdeki kılınan sabah namazları ya da mitingler bayrak yakmalar protestolar neye yarıyor çözmüş değilim. Etraf bunca kan gölü iken oralarda yaşananlar ülkemizde bazılarına siyasi malzeme olmuş seçimlerde oy almak için kapı açmanın anahtarı olarak görülüyor.

Öte yandan ülkem insanının büyük bir yüzdesinin asgari ücrete mahkum olarak yaşamını sürdürecek olması en büyük sorunlarımızdan biri. Ne umdular ne buldular? Asgari ücrete yapılan zam hayal kırıklığından öteye geçemedi. Çünkü adil olmayan gelir düzeninde, asgari ücretle geçinmenin ne demek olduğunu tuzu kuru olanlar bir türlü anlayamadı. Şimdi geldik emeklilere yapılacak zam dönemine. Oradan da çok bir şey çıkmasını beklemek yine hayal kırıklığı yaratacaktır. Beklentileri yüksek tutmamakta yarar var. Ancak bu kadar söyleyebiliyorum. Aslında size rakam da veririm fakat sizi yanıltmak ve üzmek istemem.

Etrafınıza bakın bir… Gelir düzeyine ve gelir dağılımına...

Ucuz alışveriş yapabilmek için pazar yerlerine geç saatte gidenlere, hatta daha da geç gidip sağa sola atılmış artıkları toplamaya çalışanlara...

Halk ekmek büfelerinde sıra bekleyenlere ve belediyelerin kent lokantalarındaki kuyruklara...

Ev kiralarının ulaştığı düzeye...

Market kasalarına gelip parası çıkışmadığı için aldığı ürünün bazılarını bırakmak durumunda kalanların mahcubiyetine...

Bir pastaneye çocuğuna dondurma almak için oturup sonra menüdeki fiyatları görünce sessizce kalkıp giden babanın çaresizliğine...

Üniversiteyi bitirip yıllarca işsiz gezen gençlere...

Sonra dönüp bir de TÜİK’in birkaç gün önce açıkladığı yoksunluk oranı verisine...Bir tuhaflık varmış gibi geliyor bana!

2024 verilerine göre Türk halkının (ya da hanelerinin) dörtte üçü maddi yoksunluk çekmiyor. Tam oranı vereyim, hanelerin yüzde 76.1’i maddi yoksunluk çekmiyor, yalnızca yüzde 23.9’luk kesim yoksun.

İster kendi durumunuzdan pay biçin; ister komşularınızı canlandırın gözünüzde, ister daha genel düşünün... bu nasıl bir durum anlamakta zorluk çekiyoruz.

Türkiye’de hanelerin yalnızca yüzde 23.9’u mu maddi yoksunluk içinde yani, bu oran makul görünüyor mu size?

Asgari ücretle çalışanların tümü, biraz daha yüksek ücretle çalışanların hemen hemen çoğu, yine emeklilerin büyük çoğunluğu beklenmedik bir harcama çıktığında karşılayabilecek durumda mı, hayır!

Bu kesimler evden uzakta tüm aile fertleriyle birlikte bir hafta tatil yapabilir mi, hayır!

Ev ile ilgili harcamalarda zorluk çekiliyor mudur, çok muhtemel.

Bu kesimler iki günde bir et, tavuk, balık yiyebiliyor mudur, nerede!

Kombisini faturayı düşünmeden gönül rahatlığıyla açabiliyor mudur, ne gezer!

Otomobili var mıdır, belki.

Çamaşır makinesi, renkli televizyonu ve telefonu var mıdır, hemen hemen tümünün vardır.

Dokuz kalemden eksik olanların sayısı en az beş, buna otomobili katarsak sayı altıya çıkıyor.

Ama TÜİK’e göre yalnızca dört kalem harcamayı karşılayamayan ya da sahip olmayanların oranı dörtte birden az, yüzde 23.9 düzeyinde.

Bu hesaplamada ve ortaya çıkan oranda bir tuhaflık var, bu kesin!

TÜİK’e göre maddi yoksunluk azala azala geçen yıl şimdiye kadarki en düşük düzeye indi.

Maddi yoksunlukla ilgili veriler 2006’dan bu yana olan dönem için var.

Maddi yoksunluk 2006-2012 döneminde yüzde 55-60 arasında seyretmiş.

2013 ve 2014 yıllarında hızlı bir düşüşle yüzde 30’lara inilmiş.

2014’ten beri de küçük dalgalanmalar olsa da genel eğilim aşağı yönlü.

2022 yılında yüzde 28.4’lük bir kesim saydığım dokuz konunun dördünü gerçekleştiremediği ya da sahip olmadığı için maddi yoksun sayılıyormuş. Oran 2023’te yüzde 26.4’e ve nihayet geçen yıl yüzde 23.9’a inmiş.

Keşke bu oranlar doğru olsa da ben yanlış görüyorum diyebilsem…