Başarı denince çoğu zaman aklımıza çocuklarımızın okul başarısı gelir.
-Aman evladım dersine çalış, öğretmenini iyi dinle, sınav sorularını dikkatli oku, kodlama sırasında kaydırma yapma vs. Buna benzer sözler hele de okul çağında çocuğu olanların evinde sıklıkla tekrarlanır.
Peki, önemli olan yalnızca okul başarısı mıdır? Söz gelimi okulu dereceyle bitirmiş, mesleğinde son derece başarılı 'bencil' bir doktor. Hastalarına ve dolayısıyla topluma nasıl faydalı olabilir? Ya da bütün dünyası maddiyat olan bir mühendis! Hele de bu bir öğretmen olursa ve çocukları yalnızca matematiksel zekâlarına göre değerlendirip diğer bazı derslerde başarılı olsalar bile gözardı etse! Bu onların sadece okulda değil tüm hayatları boyunca kendilerini yetersiz ve eksik hissetmelerine yol açan çok büyük bir yanlış olmaz mı? Örnekler çoğaltılabilir.
Çocukluğu boyunca yaşıtlarını arkadaşı olarak değil, birer rakip gibi gören çocuk büyüdüğünde insanlarla nasıl dostluk kuracak? Yaşamının merkezine yalnızca kendini koymuş, her zaman öncelikle ve daima BEN diyen bir genç yardıma ihtiyacı olan biri ile karşılaştığında nasıl empati kuracak?
Öyleyse bu sorunun çözümü ne olmalı? Öncelikle çocuklara saygı duymalı onların özel ve müstakil bir birey olduğu ön kabulüyle yaklaşılmalı. İyi anne baba olmak yalnızca çocuğun karnını doyurmak ve ona marka kıyafetler almak demek değildir. Onun karnını doyurmak kadar belki de daha fazla ruhuna hitap etmeli, ona önce ahlakı ve edebi öğretmelidir. Büyüklerimiz tasavvuf meclislerinin kapısına boşuna 'Edep Ya Hu' yazmamış. Yunus Emre ne güzel söylemiş;
''Gezdim Halep ile Şam'ı
Eyledim ilmi talep
Meğer ilim bir hiç imiş
İlla edep illa edep.''
Çocuklara yaşlarına göre bir takım sorumluluklar vererek, onları dinleyerek, yaşamımızın her alanımda doğru davranışlar sergileyip bizzat örnek teşkil ederek aslolanın insanca yaşamak olduğu vurgulanırsa çocuk hem kendini hem de diğer insanları önce insan olarak değerli görmeye başlar. Hatta bunu canlı ve cansız bütün varlıklara yansıtır. Bu konuda bir düşünür ''Kişinin yaşamının anlamlı olmasının tek koşulu büyük bir bütünün parçası olduğunu bilmesidir'' der. Yine Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu bakın bu konuyu nasıl özetlemiş; Farkında olmak insan yaşamının özüdür. Farkında olan insan seçim yapabilir. Bu özgür insanın en temel özelliğidir. O nedenle insanlar farkında oldukları kadar yaşar. Farkında olmadıkları şeyin onlar için bir önemi yoktur.''
Küçük yaşlardan itibaren değer görmüş, benimsenmiş, karşılıksız ve koşulsuz sevgi ortamında büyümüş bir çocuk ileride uyumlu, doyumlu, hayatını anlamlı bulan ve mutlu bir insan olarak hayat yolculuğuna çıkacaktır.
Toplumca fark etmek ve başarılı olmak temennisiyle!