İnsanları Hakk’a ve hayra yöneltmek için daima onların kalbine giden bir damar bulmak icab eder. Bunun da en kestirme yolu; cömertlik, şefkat ve affedebilmektir. Rasulullah (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: Rabbim, beni mahrum edene vermemi emretti, size de tavsiye ederim. Ayeti kerimede buyrulur: İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost gibi olur. (Fussilet, 34) Hadisi şerifte de şöyle buyrulur: Seninle ilgisini kesenden sen ilgini kesme! Sana vermeyene sen ver! Sana kötülük edeni bağışla!

Hicretin yedinci senesinde Mekke’de kuraklık ve kıtlık baş göstermişti. Allah Rasulü, kendisine yirmi senedir amansız bir şekilde düşmanlık eden Mekkelilere, altın, arpa ve hurma göndererek yardımda bulundu. Ebu Süfyan, bunların hepsini teslim alıp Kureyşlilerin fakirlerine dağıttı. İnsan, ihsana mağluptur. İkram ve ihsan, düşmanın bile düşmanlığını yumuşatır. Allah Rasulünün Mekke fukarasına yaptığı bu infakı dolayısıyla Ebu Süfyan bile, kalbindeki katılık ve düşmanlık azaldığı için: Allah, kardeşimin oğlunu hayırla mükafatlandırsın! Çünkü O, akrabalık hakkını gözetti! diyerek duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir. Bu alicenaplık ve fazilet karşısında pek çok insan İslâm ile şereflenmiştir. Yusuf (a.s.) da bu hususta güzel bir misaldir. Kardeşleri kendisini çekemeyip kuyuya attıkları halde o, kardeşlerine en güzel şekilde ikramda bulunmuş, hatalarını yüzlerine vurmayıp onları affetmiş, bunun üzerine onlar da: …Yemin ederiz ki Allah, seni hakikaten bizden üstün kılmış­tır. Doğrusu biz, hataya düşmüşüz. (Yûsuf, 91) demişlerdir.

Velhasıl, insanları Hakk’a ve hayra yöneltmek için daima onların kalbine giden bir damar bulmak icab eder. Bunun da en kestirme yolu; cömertlik, şefkat ve affedebilmektir. Yani bu kalbi faziletlerle Allah’ın kullarına infak edebilmektir. Kamil bir mümin haline gelerek Allah Teala’nın muhabbetine nail olabilmek için Allah korkusunu daima yüreğimizde taşımalı, öfke halinde de rıza halinde de, yani her halükarda adaletten ayrılmamalı, fakirlikte de zenginlikte de iktisatlı davranarak imkanlarımız nisbetinde Allah yolunda infak edebilmeli, akrabalarımızla alakamızı kesmemeli, bizi mahrum edene bile ikram etmeli ve bize zulmedeni dahi engin bir gönülle affedebilmeliyiz.