Türkiye'yi yarım asır geriye götüren 12 Eylül darbesinin üzerinden tam 44 yıl geçti. Aile yapısı olarak milli ve manevi değerlere sahip çevrede yetişen ve Ortaokul yıllarında babasının arkadaşı sayesinde ülkücülük ile tanışan Gazetemiz yazarlarından Hasan Çağla ülkücülük hikayesini anlattı.

 Sizi kısaca tanıyabilir miyiz, hangi tarihte nerede dünyaya geldiniz, hangi okullarda eğitim gördünüz?

1966 yılında Konya ili Meram ilçesi Karahüyük mahallesinde doğdum. Eğitimi Karahüyük İlkokulu, Mevlana Ortaokulu, Gazi lisesi sonrasında Selçuk Üniversitesi Harita Mühendisliği bölümünde lisan ve yüksek lisansı bitirdim. Daha sonra Konya Teknik Üniversitesi (KTÜN)’de doktora eğitimi tamamladım.

 Nerelerde ve ne tür görevlerde bulundunuz?

4 yıl özel sektörde, 10 yıl BOTAŞ A.Ş’ de, 17 yılda Selçuk Üniversitesinde Öğretim Görevlisi olarak çalıştıktan sonra, 2021 yılında emekli oldum. Şu an serbest olarak harita, imar ve gayrimenkul danışmanlık hizmeti yapmaktayım.

Çocukluk ve eğitim döneminizde Türkiye’nin ideolojik ortamı nasıldı?

1977-1980 yılları gerek bizim gerek milletimiz için kaos yılları idi. Sanki dışarıdan birileri ülkeyi karıştırmak, suni kavgalar ile gençliğin ve milletin dinamizmini yok etmek için kurgular yapıyordu. 12 Eylül ihtilalinden sonra bu durum net bir şekilde ortaya çıktı.

Sizin ideolojik tercihiniz nasıl şekillendi, hangi olayların ve şahsiyetlerin tesiri oldu, siyasi ve ideolojik olarak hangi grupta yer aldınız?

Aile yapısı olarak milli ve manevi değerlere sahip çevredeydik. Vatan, millet sevgisi mayamızda vardı. Ortaokul yıllarında babamın arkadaşı öğretmen İbrahim abi vardı. Bana okumam için rahmetli Türkeş’in 9 ışık kitabını hediye etmişti.

“Dokuz Işık, dokuz ana ilkeye dayanır. Bunlar:
1. Milliyetçilik,
2. Ülkücülük,
3. Ahlakçılık,
4. Toplumculuk,
5. İlimcilik,
6. Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik,
7. Köycülük,
8. Gelişmecilik ve Halkçılık,
9. Endüstricilik ve Teknikçilik”tir .

İlk mayamızı ilkokul yıllarında rahmetli ilkokul öğretmenimiz Latif Rüstem Eldeş çalmıştı. Allah rahmet eylesin. Adı konmayan ama hisselerimizin harekete geçtiği bir sürece girmiştik. Sonradan anladım ki ben ilkokul öğrencisi iken ülkücü olmuştum. Bunu zamanla yaşayarak geliştirdik. Daha sonra gerek üniversite yıllarımda gerekse sivil hayatta okuyarak ve yaşayarak benim yaratılış fıtratım ülkücülüğe yatkınlığım ortaya çıktı.

 Türkiye’yi 12 Eylül Askeri müdahalesine götüren 1970’li yıllarda ne tür olaylara şahit oldunuz?

Biz o dönemde daha çocuk yaşlardaydık. Fiili olarak tam olayların içerisinde değildik. Fakat sıkıntılı süreci kısmen yaşıyorduk. Beni en çok etkileyen olaylardan birisi Mayıs 1980 yılında Gün Sazak abinin, vurguncu düzenin tetikçileri tarafında şehit edilmesiydi. Lise yıllarımı 12 Eylül ihtilalin gölgesinde okudum. Bu yıllar benim için kayıp yılar olarak tarihe geçecek.

 Ülkedeki sağ-sol kamplaşmasının, hatta sağ ve sol grupların fraksiyonlara ayrılmasının sebebi hakkında fikriniz, tespitiniz var mı?

Aslında ülkede adı sağ sol olarak adlandırılan kavganın temelinde düşünen, fikir üreten gelecek için kaygısı olan Anadolu çocuklarının enerjisini almak, planlı bir şekilde Neo- Libarist sistemi Türkiye’de tesis etmek için bir plandı. Ne yazık ki gelinen süreçte başarılı oldular. Ülkenin geleceği yeniden dizayn edildi. 

Yabancı ülkelerin 1970’li yıllarda yaşanan hadiselerde rolü ve tesiri var mıydı?

1970 yıllarda ve daha sonraki yıllarda Türk iyede yaşanan olayların tamamında küresel güçlerin, istihbarat örgütlerinin rolü var. Rahmetli Muhsin başkanın ifadesiyle, Türkiye üzerine oynana oyunlar dışarıda kurgulanıp içeride uygulandı.  Bu milletin duygularına, sinir uçlarına dokunarak yaptılar. Toplum mühendisliğini ülkemizde çok iyi yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.

Bütün ideolojiler ülke menfaatine hareket ettiğini savunurken sizce kim nerede hata yapıyordu?

Aslında bütün mesele sağcısı-solcusu, ülkücüsü-devrimcisi, çatışan kesimlerin birbirlerini anlamamasından, birbirleriyle yeterli diyalog kurmamasından daha doğrusu gizli bir el tarafından bir araya gelmemesinden herkes hata yaptı.

 Olayların içinde kaldığınız, zarar gördüğünüz oldu mu?

Kısmen olayların içinde kalsak da direk zarar görmedim.

12 Eylül müdahalesini kaçınılmaz kılan olaylar silsilesi hakkındaki fikriniz nedir?

Ülkenin kan gölü haline getirilmesinde yaşanan toplumsal tepkiler, her gün onlarca gencin öldürülmesi, gazi kalmasına seyirci kalan etkili ve yetkili kişiler.12 Eylül generallerinden Bedrettin Demirel’in “ihtilalin olgunlaşmasın için bir yıl bekledik” sözü küresel güçlerin ve onun iç uzantılarının ülkemiz üzerindeki oyunlarının bir parçasıydı. Onu şahsen geç fark ettik. Olan Anadolu çocuklarının ideallerine, yıllarına mal oldu.

Siz 12 Eylül müdahale gününü nasıl karşıladınız, sonrasında neler yaşadınız?

12 Eylül sabahı liseye kaydolmuştum. Gerek toplumsal gerekse ferdi hayatımızda derin yaralar oluştu. O yılların kavgası gürültüsü bize çok şeyler kaybettirdi.

12 Eylül öncesinde ve sonrasında gözaltı, tutuklama ve yargılanma gibi süreçler yaşadınız mı?

Hayır yaşamadım.

 12 Eylül sonrasında idamla sonuçlanan yargılamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kitaplara sevdalıysanız  hayat renklenir, zenginleşir
Kitaplara sevdalıysanız hayat renklenir, zenginleşir
İçeriği Görüntüle

Yargılamalar, idamlar tam bir dikta rejimiydi. Sırf toplumsal psikolojiyi etkilemek için uzun süreçli yargılamalar, tutuklamalar oldu. Mamakta,c5 ve ülkenin diğer cezaevlerin de akıl almaz işkenceye tabi olan bir gençlik heba oldu. Sırf denge olsun diye haksız yere bir sağdan bir soldan Anadolu çocukları idam sehpalarında can verdiler. Öpmek istediği el (devlet) tarafından mahkûm edildiler, şehadet şerbetini içtiler. Geride binlerce masum yetimler, gözü yaşlı analar bıraktılar.  Bu süreçte vebali olanlara hakkımızı helal etmiyoruz. Bu dünyada olmasa bile ahirette mutlaka hesaplaşacağız.

 Bugüne geldiğimizde; 12 Eylül öncesinde farklı fikirde olan ve hatta birbirine taş atan, kurşun sıkan bazı insanların arkadaşlıklarını görüyoruz.  Sizin de farklı görüşte olduğunuz ama sonra iyi dostluklar kurduğunuz karşıt görüşlü arkadaşlarınız var mı?

Farklı dünya görüşlerine sahip olsak da aslında Anadolu çocuklarının hamurları birbirine çok yakın. Üniversite yıllarında (1984-1989) fikri olarak çatışma içinde olduğumuz çok arkadaşımızla ile sivil hayatta güzel birlikteliğimiz oldu. Hepsi vatanseverdi. (Marjinal olanlar hariç.)

Sivil hayatta kulağıma küpe olan söz rahmetli Cemil Meriç’in "Bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, namuslu ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olun! Göreceksiniz çok kalabalık olacaksınız!"  Bu istikamette kalan ömrümüzü tüketmeye çalışıyorum.

12 Eylül ne getirdi ne götürdü?

Ülkedeki dinamiklerin yerini oynattı. İdealizm, dava adamlığı, vefa duygularını aldı. Materyalist bir topluma dönüşümün yolunu açtı.  Samimi dava adamları yerine, fırıldak, dün söylediklerini bugün inkâr eden, aslında dava dedikleri olgunun menfaat aracı olduğunu sanan bir tip ortaya çıktı. Milletin genleri ile oynanarak, türkün fıtratında olmayan suni eklemeler ile toplumsal yapının bozulmasının önü açıldı. Her şey para, makam, nüfuz ve güç ile ölçülen bir anlayış hakimiyeti kuruldu. Zaman zaman ülkücülük üzenine sözler sarf ediyorum. Benim ülkücülük anlayışım “ kulun galü belada cenabı Allah’a verdiği sözü dünyada yaşama ülküsüdür. En büyük ülkücüde efendimiz, kurtarıcımız, müjdecimiz Hz. Peygamber (sav)’dir.

Son sözü  Abdürrahim  Karakoç abiden bir şiir ile bitirelim:

“İman kaynağımdır, tevhid havuzum
İslâm'ın dışında arama beni.
Muhammed'ül-Emin tek kılavuzum
Putların peşinde arama beni.

'Hak kelâm' duyduğum, kitap Kur'an'dır
Başka yok! Uyduğum kitap Kur'an'dır.
Dolduğum,doyduğum kitap Kur'an'dır
Beşerin 'boş'unda arama beni.

Evet sözü verdim Bezm-i Elest'te
Şüphem yok, ayrılmam en son nefeste
Şeytanın yaptığı süslü kafeste
Papağan kuşunda arama beni.

Veli'ye, âlime hürmet ehliyim
Vahdetten yanayım, ülfet ehliyim
Tek kıble tanırım, sünnet ehliyim
Kerbela taşında arama beni.

Türk doğmuşum, Türküm... Kime ne bundan
Her mümin kardeşim, severim candan
İman baharını kovup zamandan
Zemheri kışında arama beni.”

Muhabir: MUHAMMED ESAD ÇAĞLA