2

28 Şubat sürecinde etkili olan faktörler, kurumlar kimler ve nelerdi?

Bütün darbeler özellikle silahlı güç sahibi olanların zorla toplumu dizayn etmeye çalışması şeklinde ortaya çıkar. 28 Şubat darbesi de, merkezinde ordunun yer aldığı, siyasette, bürokraside, sermayede, ticarette, basında, meslek kuruluşlarında... destekçilerinin olduğu bir yapılanmanın toplum hayatını dinden uzaklaştırmak, dini görünürlüğü ortadan kaldırmak için yaptıkları bir darbe idi.

Askerin Postmodern darbesine karşı STK’lar nasıl pozisyon aldı?

Sivil Toplum Kuruluşları da dâhil olmak üzere darbenin yanında olmayan tüm yapılar hedef alınmıştı. Siyasi partiler kapatılıyor, vakıflar, dernekler kapatılıyor, mal varlıklarına el konuluyor, bağış yapanlar takip ediliyordu.

Basın özgürlüğü engelleniyor, belli merkezlerden tek tip manşetler gönderiliyor ve bunları kullanmaya zorlanıyorlardı.

Bütün baskılara rağmen basından ve sivil toplum kuruluşlarından dik durabilenler oldu. Onların mücadeleleri de darbecilerin istediği dizayn operasyonlarını başarısızlığa uğrattı zaten.

Görevinden uzaklaştırılanların yaşadıkları zorluklara tanık oldunuz mu?

Soruşturma aşamalarında, disiplin cezaları aşamalarında, ihraç aşamalarında zulme muhatap olanların yaşadıklarına çok tanıklığım oldu. Onların bir kısmı o dönemin kayda geçmesi için kaleme aldığımız "Şubat Hikâyeleri, Tarihe Kayıtlar/ Belgeler" kitabımızda yer aldı.

Siz, 28 Şubat mağdurlarını savunurken herhangi bir engelleme girişimi ile karşılaştınız mı?

Darbecilerin, darbeye muhatap aldıkları kesimler ile görüşülmesine, onlar ile ilişki kurulmasına tahammülleri yoktu. Dolayısıyla mevcut mevzuat çerçevesinde bile haklarını aramaları istenmiyordu. Bu hakları kullanma konusunda tavsiyede bulunan yol gösteren insanları da darbecilerin hedef almaması düşünülemez.

Bir müvekkilimin ifadesinde bulunmak için Terörle Mücadele Biriminde olduğum sırada, birimde görevli bir komiserin müvekkilime “Mustafa Bey’in müvekkilleri hep ceza alıyor, bilgin olsun” dediğini bizzat duydum. İşimin aksaması, çalışamaz duruma gelmem için “Atılgan’a gitmeyin” şeklinde telkinler yapıldığını da duyuyordum.

Fiziki takipler olduğunu, telefonlarımın uzun süre dinlendiğini fark ediyordum. Endişelendiğim durumlar oluyordu haliyle. Ama bütün hesapların üstünde, hesapları boşa çıkaran bir iradenin olduğuna teslimiyet ferahlık veriyordu.

AK Parti hükümeti döneminde,  12 Eylül ve 28 Şubat sürecinin aktörlerine dair yargılamalar yapıldı, cezalar verildi. Adalet tecelli etti mi?

Her iki darbe dönemi darbecilerinin yargılamaya muhatap olması bile çok önemliydi. Zira onlar, kendilerini dokunulmaz gören, kudret kibirlisi insanlardı.

Ama her iki darbe döneminin sadece askeri sorumluları yargılamaya muhatap oldular. Medya, siyaset, bürokrasi, yargı ayaklarına ilişkin bir soruşturma süreci olmadı.

Bir de, yaş durumu vs. sebeplerle tahliyeleri yapıldı. Bu yönleriyle adaletin tecelli ettiğini söylemek zor.

Hükümet düşüren süreçten sonra siz o dönemde yaşananları bir bir yazarak kitap haline getirdiniz. Eserin muhtevasından bahseder misiniz, toplumda nasıl karşılandı?

Çok yoğun baskı ve zulümlerin yaşandığı dönemlerde zulmün muhataplarına hukuki olarak katkı vermeye çalışırken ısrarla yaşadıkları süreçlerin belgelerini muhafaza etmelerini ve yaşadıklarını yazmalarını tavsiye ediyordum.

Zira hiç bir zulmün sürekli olamayacağına; Allah’ın, günleri insanlar arasında çevireceğine, er geç bu günlerin geçeceğine inanıyordum.

Yaşayanların bizzat yazdıkları da oldu. Ben de hukukçu olarak tanık olduğum mücadeleyi ve mücadelenin kahramanlarını yazarak tarihe kayıt düşmenin iyi olacağını düşünerek "Şubat Hikâyeleri"ni kaleme aldım.

Kitabı ben kaleme aldım ama kitabın yazarları kendilerine minnet borçlu olduğumuz izzetli bir şekilde mücadeleyi veren kardeşlerimizdir.

Kitabın amacı, mücadelenin kayda geçmesi idi. O anlamda büyük oranda beklenen oldu.

Tarih boyunca bedel isteyen mücadeleleri verenler çok kalabalık olmazlar. Bu mücadelelere ilgi duyanlar da çok fazla olmaz. Bu çerçeveden baktığımızda kitap, mücadele eden ve mücadeleye ilgi duyan kesimlerde çok güzel karşılık buldu.

Spor seyyahı Ömer  Altay’ın ardından Spor seyyahı Ömer Altay’ın ardından

Bu vesile ile ifade etmiş olayım; kitaptan bir telif almadım, hiç bir maddi beklentim olmadı. Aliya İzetbegoviç'in "unutulan zulüm tekrarlanır" sözü mucibince sadece o destansı mücadelenin kayıtlara geçmesi idi hedeflenen.

Yine bu vesile ile ifade edeyim; "dava adamı" nitelemesi sizlerin teveccühü. Hep Allah yanındaki tek dinin davamız olmasını arzuladık. Ama dava adamı olabildik mi onu amel defterlerimiz elimize verildiğinde göreceğiz. İnşallah dava adamı olanlardan olalım.

Türkiye, 28 Şubat sürecinden sonra başka darbe girişimleri de yaşadı ama başarılı olmadı. Özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi, öncekilerden çok farklı bir formatta yapılmak istendi. 15 Temmuz’da siz neler yaşadınız ve bu ihanete dair neler söylemek istersiniz?

15 Temmuz'u kafasını ipotek veren bir zümrenin, içinde yetiştiği, imkânlarını kullandığı, bağışlar topladığı halka yine o halkın imkânları ile temin edilen silahları doğrultarak tüm ülkenin insanlarını ipotekli kafaların kontrolüne sokma kalkışması olarak bambaşka bir kategoride değerlendirmek lâzım.

Milletimiz, ihaneti ve beynini ipotek vermeyi kabul etmeyerek tarihe bir kayıt daha düşmüş oldu.

Gelecek, tüm zulümlerin biteceği, zulümlere zemin hazırlayan tüm darbelerin yok olacağı güzellikler ile gelsin.

Konuşmaya değer bulduğunuz için teşekkür eder, başarılı çalışmalar hayırlı yayınlar dilerim. Bilvesile idrak ettiğimiz ramazanımız inşaallah idrak edeceğimiz bayramımız mübarek olsun, hayırlara vesile olsun

Kaynak: MUSTAFA GÜDEN