Türk sinemasında kaybolmaya yüz tutmuş eserlerin gün yüzüne çıkarılmasında ve Yeşilçam sokaklarında büyük bir emeği bulunan Oyuncu, Sinema Yazarı Vadullah Taş, bugün ise Türk sinemasının korunmasına katkı sunuyor. Yaptığı söyleşilerle yeni neslin Türk sinemasına ilgisini çekmeye çalışan Taş, mesleğiyle birlikte hayatını da Türk sinemasına vakfetmiş durumda.
Sizleri tanıyabilir miyiz?
Vadullah Taş, 1963 Siirt doğumluyum. Eğitimimi Siirt’te tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İşletme Bölümünü bitirdim. Çocukluğumdan bu yana sanata ve sinemaya meyilli bir ruh içindeydim. Sinema ile çocukluğumdan beri tanışırım çünkü ailem sinemacı ve ilk izlediğim filmi kadınlar matinesinde Rahmetli annem ile izledim.
Yaptığınız meslekler de sanat ve sinema üzerineydi sanırım
Evet, Siirt’teyken müzik grubu ve video kaset bayiliği yaptım, o dönemde şehrin en büyük sineması olan Özgen Sineması sahipleri ile ortaklık yaptım. Film dağıtımcısı olarak Rahmetli Aydın Özgen ve Diyarbakırlı Rahmetli Salih Ankut ile güney doğu baş bayiliği yaptım.
Kültür ve Turizm Müdürlüğünde 40 yıl hizmet verdim, son 32 yıl İstanbul’da çeşitli kademelerde şube müdürü, il denetim başkanı, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Galerisi müdürlüğü, kütüphane müdürü, müze müdürü ve birçok birimde müdürlük yaptım ve yeni emekli oldum.
Emekliliğiniz sonrası sanatla olan bağınız ne derece devam ediyor?
Emeklilik sonrası Kültür Elçileri Derneği’ni kurdum; onun başkanlığını yürütüyorum. Burada sanatsal faaliyetler, belgesel film ve klip gibi birçok etkinlik yapıyoruz. Amacımız kaybolmaya yüz tutmuş kültürümüze hizmet etmek ve geleneklerimizi yaşatmak.
Sinema Güç Birliği’nin kurucularındanım. Aynı zamanda Filmsan Vakfı danışmanı, Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SETEM) ve Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SESAM) gibi meslek birliklerin danışmanlığını yaptım; GÜRSAV’ın resmi danışmanıyım.
Kaybolmaya yüz tutmuş Türk sinemasına büyük katkı sunuyorsunuz; bu konudaki çalışmalarınızdan da bahseder misiniz?
Türk sinemasına olan katkılarımın hangisini anlatsam, malum bir çok filmimiz kayıp! Ben bu kayıp filmlerin izini sürüyorum. Bunun somut bir örneği de; 1969 yılında Topkapı Film, Prodüktör Yapımcı Yaşar Tunalı ve Yücel Uçanoğlu yönetmenliğindeki Cem Karaca'nın tek filmi!
Yaşar Tunalı ile tanıştığımızda bu filmin kayıp olduğunu ve önemini anlattı. Ne tesadüf ki o filmi Ankara’da bir depoda buldum ve telesine yaptık, şimdi bu film internette dolaşıyor. Buna benzer birçok Yılmaz Güney filmleri ve eski siyah beyaz filmler keşfettim.
Sinemada birçok araştırma yaptım, yaklaşık 10 kitap yazdım. Bunlardan birkaç tanesini herkes biliyor: Kemal Sunal Filmlerini Anlatıyor, Metin Erksan Efsanesi, Müslüm Gürses Efsanesi, Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor, Orhan Gencebay Filmlerini Anlatıyor. En önemlisi Dünden Bu Güne Afişlerle Türk Sineması, Türker İnsanoğlu bu iki cilt kitabı 5 yılda hazırladım. Türker İnsanoğlu benim için Cinemaskop Dergisinde bir yazı yazdı; ‘Yeşilçam’ın Havarisi afiş safarisinde’ diye ve çok mutlu oldum tabi.
Türk sinemasının içindeyim; yazdığım makaleler, kitaplar birçok star ile tanışmama vesile oldu. Daha sonra ise birçok yıldız ve starla çalıştım. CINE5 Portreler adlı belgeselde 90 bölüm çalıştım hem konuşmacı hem danışman olarak dolayısıyla herkesle beraber oldum. ‘Dört Yapraklı Yonca’ dediğimiz Bircan Usallı Silan’ın menajerliğini yaptığı Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın ile çalıştım.
Bunların yanı sıra verdiğiniz konferanslar ve jüri üyeliklerinizle de gelecek nesillere adeta ‘Yeşilçam aşısı’ yapmaya çalışıyorsunuz. Bu görevlerinizden de bahseder misiniz?
Sinemamızın Hanım Ağası Selda Alkor, Ediz Hun, Eşref Koçak, Engin Çağlar, İzzet Günay, Göksel Ersoy gibi Yeşilçam’ın tarihini anlatacak kadar sergi ve konferanslar yaptım. Dediğiniz gibi birçok festivalde jüri üyeliği ve çalıştaylar yaptım.
Benim en çok içime işleyen film; benim de rol aldığım, 2014 yapımı bir film olan ‘Yağmurlu Gecede Gülperi’dir. Filmin yönetmeni Türk sinemasında en çok film çeken ikinci yönetmen olan Oğuz Gözen; filmde rol alan Rahmetli Yönetmen Ertem Göreç ve yine Rahmetli Şair Cumhur Yücel! İyi ki bu iki güzel insan bu filmde benimle oldular.
‘NEGATİFLERİ BOŞA HARCAYAN YÖNETMEN, BİR DAHA KOLAY KOLAY İŞ ALAMAZDI’
Eski Türk sineması ve yeni dizi- film yıldızlarını, dizi- filmleri mukayese eder misiniz?
Eskiden Türk sinemasına bir saygı bir hürmet vardı; başroldeki kız ve oğlan belliydi ve insanlar o isimlere göre ailece sinemaya giderdi. Şimdi kimin eli kimin cebinde belli değil! Tamam teknoloji ve imkanlara yönelik her şey var ama Yeşilçam’daki duygu yok. Keşke bu imkanlar ve teknoloji o dönemde olsaydı… Emin olun dünya sineması ile yarışacaktık.
Teknolojinin gelişimi ile sinema kurgu çok basit oldu, yeter ki kullanmasını bilin. Yalnız Yeşilçam’da öyle değildi, yapımcı üç kutu negatif verirdi yönetmene ve ‘haydi filmi çek, getir’ derdi. Kutuları, negatifleri boşa harcayan bir yönetmenin bir daha kolay kolay iş alma imkânı olmazdı. İşte aradaki fark bu. Şimdi ise çek, olmadı bir daha, bir daha ve bir daha, işte sana sinema!
Gerçekten çok üzücü bir durum. Teşekkür ederiz.