Bir önceki “Sosyal Medyada Günah Çukurları” başlıklı yazımda, sosyal medyanın öneminden, kötüye kullanıldığı zaman, birey ve toplumların yüreğinde açacağı günah çukurlarından, bunun sonucunda ortaya çıkabilecek ahlâkî ve manevî tahribattan söz etmiştim.

“Sosyal Medyada Günah Çukuru” ifadesi “Altınoluk” dergisinin kapağından aldığım bir başlık ve dergi Ocak 2016 sayısını hemen hemen bu konuya ayırmış. Okuyucularıma tavsiye edebileceğim seviyesi yüksek, kaliteli, samimi ve insanın içini ısıtan ciddi bir dergi.

Sosyal Medya, özellikle bu isim altında toplanan sosyal paylaşım siteleri, masrafsız, hızlı ve zengin, cazibe dolu bir içeriğe sahip olduğu için, binlerce, milyonlarca insanın kullanmaktan vaz geçemeyeceği, teknolojik bir alandır.

Sosyal Medyaya karşı çıkmaktansa onu iyi kullanmak, iyiliğe ve insanlığın hayrına kullanmak, aklımızı ve irademizi nefsin ve şeytanın isteklerine teslim etmemek, onu doktorun elinde hayatın kurtulmasına vesile olacak bir neşter gibi kullanmaya çalışmak daha önemlidir.

Yani dedikodu, gıybet, tecessüs, ayıp arama, ayıpları, gizli kalması gereken mahremiyetleri ortaya dökme, yalan haber, iftira, hakaret, alay etme, fitne ve fesadı yaygınlaştırma, kin ve düşmanlığı yayma, bölücülüğe hizmet etme gibi günah çukurlarına düşmeden sosyal medyayı iyi kullanmak zorundayız.

Her şeyden önce iyi niyetle, Allah rızasına uygun, insanlığı ifsâd etme değil de ihyâ etme gibi yüksek bir amaçla sosyal medyayı kullanmak durumundayız.

Teknolojinin içimize getirdiği Sosyal Medya ve araçlarını ister istemez kullanmak zorunda kalıyorsak, sosyal medyayı kullanırken bundan haz alıyorsak, bu hazzı yaşarken toplumdan, çevremizden kaçıp yalnızlaşıyorsak, en yakınımızdaki eşimizle, anne baba ve çocuklarımızla iletişim sorunu yaşıyorsak “Teknoloji Ahlâkı” diyebileceğimiz yeni bir ahlâkî alan ortaya çıkmış oluyor.

Bu ahlâk, Dr. Adem Ergül'ün de dediği gibi “Teknolojiye değil, onu kullanan insana ait bir keyfiyettir. İnsanlar bozulunca, en masum nimetler bile şer aletine dönüşebiliyor” İşte bugün gelinen noktada, gelişen bu teknolojiler karşısında da insan, bir odada tek başına şeytan ve nefsanî dürtüleri ile baş başa kalabiliyor.

Sosyal Medya ve Paylaşım Sitelerini elinde tutan güçler de elinden geldiği kadar bu imkânları özellikle pornografik sitelerle cazip hale getirerek hem insanlığın zararına, hem ahlâk ve maneviyatın tahribatına, hem de sömürüye, insanları köleleştirmeye uygun bir şekilde kullanıyorlar.

Üstelik para almadıkları bu hizmetlerden, akla ve hayale gelmedik milyon dolarlar kazanıyorlar.

Eğer içimizde sağlam bir Allah inancı, her şeyi gören ve bilen, her an yanımızda bizimle birlikte olduğuna inandığımız, her türlü kötülükten ve fenalıktan kendisine sığındığımız bir Allah inancı varsa,  onların kötülüklerinden kendimizi uzak tutabiliyoruz.

Bizler kendimizi sosyal medya çukurlarından ve tuzaklarından kurtarmak için, iyi niyetli, kaliteli, Allah korkusu ve Ahiret şuuru ile Hakk'a sığınabilecek bir yürek ve irade disiplinine sahip olarak, yeri gelince sosyal medyayı, interneti ve diğer iletişim araçlarını kapatabilmeliyiz.

Yine Dr. Adem Ergül'ün dediği gibi “Böyle bir gönlü ve irade disiplinini çocuklarımıza, gençlerimize ve yetişkinlerimize kazandırmak için, daha çocuk yaştan itibaren Allah'ı doğru tanıtmak, sevdirmek, O'ndan korkmasını temin etmek, kıyamet aşısı ile hesap verme şuuru vermek zorundayız.

Çocuklarımız ve gençlerimiz, rüşt çağına gelinceye kadar sorumluluk ailede, okulda ve devlettedir. Daha sonra ise ferdin sorumluluğu çoğu zaman kendindedir. İnsan bedenini, aklını, gönlünü ve hayalini kirletecek maddî ve sanal çevrelerden var gücüyle kaçarak, kendisini koruyacak, müsbet anlamda geliştirecek çevrelerle beraberliği ciddiye alacak ve her çeşit düşmana karşı kuvvet kazanacaktır.

Elbette teknolojiyi doğru kullanma bilgisine ihtiyaç vardır. Ancak bilmek yeterli değildir. Duygular ve içgüdüler aklı da bilgiyi de bastırmakta, nicelerini savurmaktadır.

İnsanın içinde sürekli kötülük fısıldayan nefsi, terbiye ve tezkiye olmadıkça, insanın biyolojik yaşı yetmişe de gelse, teknoloji karadeliği nicelerinin ruhunu ve gönlünü yutmakta, esfel-i safilîne doğru yuvarlamaktadır”

Sonuç olarak Sosyal Medya, kaçınılmaz bir gerçektir. Ona karşı çıkmakla, onu kullanmaktan vazgeçmekle iş bitmiyor. Onu kullanmasını, ona hükmetmesini, yeri geldiğinde kapatmasını, ona esir, kul ve köle olunmamasını bilmek gerekiyor.

Diğerlerine göre değil de değerlerimize göre yaşamayı, sosyal medyayı, önünden çekici ve cazibeli görünen, arkası çirkin ve tuzaklarla, çukurlarla dolu sanal ve banal âlemi, bizi ayakta tutan değerlerimizle bir kenara savurmamız gerekiyor.

 

                                                           GÜNÜN SÖZÜ

 TERBİYE, ANA KUCAĞINDAN BAŞLAR. HER SÖYLENİLEN KELİME ÇOCUĞUN ŞAHSİYETİNE KONAN BİR TUĞLADIR.

                                                                                        Namık Kemal

 

 

KAMİL BİRCAN  20.01.2016