Ulu ülkemiz Türkiye'ye, milli birlik ve beraberliğimize, emniyetimize, silahlı kuvvetlerimize, ekonomimize, normal hayatını gerçekte zor şartlar altında yürüten milletimize ve bütünüyle devletimize akla ziyan zalimlik eden FETÖ elebaşlarını ve destekçilerini basınımızda “Guguk Kuşu”na benzeten yazarlarımız oldu. Bu benzetmeyi yıllar öncesinden yapanlar olduğu gibi, bugünlerde yapanlar da oldu. İlk olarak Yeni Akit yazarı Hasan Karakaya böyle bir benzetmeyi yapmış ve şu cümlelerle bitirmişti yazısını: “ Önce “yuvaya sızan”, sonra da “yuvadaki kardeşleri”ni tek tek ölüme terk eden ve “sadece kendisi” yaşayan Guguk Kuşu, öyle beslenir, öyle büyür ki; kendisini besleyen anne-babadan “daha iri” hâle gelir!.. En sonunda da; “Yuvayı dağıtır” ve gider!.. Biliyorum, yine soracaksınız;“ Bu olayı niye anlattın?.. Bu olaydaki ana fikir nedir?” Yine aynı şeyi söyleyeceğim; “Ana fikir filan yok!” İsteyenler, “Guguk Kuşu”nun yerine “Paralel Yapı”yı koyabilirler... Çünkü onlar da, “devlete sızma”da, “diğer Müslüman kardeşlerine hayat hakkı tanımama” ve “bir asalak gibi yaşama”da, Guguk Kuşu'ndan hiç de farklı değillerdir!.. Bilmem anlatabildim mi?..” (22.01.2014)

Bugün de (Karar Gazetesi,  31.07.2016, “Başaramazsan helak olursun”) Yusuf Ziya Cömert, darbecileri, “Guguk Kuşu”na benzeten bir yazı kaleme alarak şunları yazdı: “Ne demiştik? Biz uyurken FETÖ çalışmış. Askeriyeye, emniyete, yargıya yerleşmiş.17 Aralık'tan sonra, yani çanak çömlek patlayınca, emniyette ve yargıda bir çalışma yapıldı.  Nasıl yapıldı?

Emniyet tam manasıyla ellerindeydi. 'Guguk kuşu' metoduyla memleketin çocuklarını yuvadan atmışlar, kendi yumurtalarını yerleştirmişlerdi. (!) 1980'den itibaren her sene 80 kadar militan sokmuşlar askeriyeye. Kaç tane olmuşlardır? Zor bir iş, fakat başaramazsan helak olursun. Durum budur. Önceki gün şehit ailelerine hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve Başbakan Yıldırım'ın kararlılıkları umut vericiydi. Allah, bu hayırlı işte yardımcıları olsun.”

Her ne kadar Guguk Kuşu'na benzetilseler de, ortada farklı bir gerçek var. Guguk Kuşu, gözüne kestirdiği başka kuşların yuvasına yumurtasını bırakıyor ve oradan çoğalıp hayat buluyor. İşi bitince de yuvayı dağıtıyor. Türkiye, hepimizin yuvası! Bu sızmacılar, milletin yuvasını dağıtırken gerçekte kendi yuvalarını da dağıtıyorlar. Darbe girişiminin ertesinde oldukça üzgün ve ağlamaklı bir halde ablam aradı, bir sözü hayli dramatikti:

-Bunların (Darbecilerin) çoluk-çocuğuna kim bakacak?!..

Ulu ve dualı Türk Milleti böyledir, yüreği yanıktır, bu cümlede; “Bunlar bu kadar mı akılsız, yuvalarını, çoluk-çocuklarını hiç mi düşünmezler!..” gibi bir hayret ediş vardır. 

Evet, düşünmediler!.. Ailelerini, çoluk-çocuklarını, milletimizi, son kale, son ulu vatan Türkiye'yi; hiçbir kıymeti düşünmediler!.. Yaktılar ve yandılar!.. 

Devlet kurumlarına otuz, kırk yıllık bir sızmadan ve akabinde de yerleşmeden bahsediliyor. Hemen her milli aydın böyle düşünüp, böyle yazıyor. Bu düşünce doğrudur ama bir gerçeği örtüyor. TSK'ya ve bir de istihbarat gibi önemli kurumlara sızarak girmişler. Buraya girip belli makamlara gelince de, yerleşme süreci aşamasından sonra kendinden olmayanları atmaya bile başlamışlar. Yerleşme sürecinde devlet katında olanlar ve ilgili kurumun başında olanlar bu yapıya göz yummuşlar!.. İşte Adnan Öksüz'ün yazdıkları: (Milli Gazete, 29.07.2016)”ZONA” Yavuz Selim Demirağ! Yeniçağ Gazetesi yazarı. Demirağ geçtiğimiz yıl, TSK içerisindeki 'paralel' yapılanmayı anlatan “İmamların Öcü” kitabına imza attı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, 2014 Temmuz başında 'yıllık izne' ayrılmış Başbakanlık kaynaklarının Özel'in “istirahat” ettiğini açıklaması üzerine istirahat nedeni merak konusu uyandırmıştı. Sonrasında ortaya çıkacaktı ki, bu bir nevi “stres”ten kaynaklanan bir rahatsızlıktı. 1978'de Kuleli Askeri Lisesi'ne giren, 1985'te Kara Harp Okulu'ndan atılan ve şu anda Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazan Yavuz Selim Demirağ, “İmamların Öcü/Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Cemaat Yapılanması” adlı kitabında Özel'in neden 'strese' girdiğini anlatmıştı. Demirağ'ın iddiasına göre, MİT “Paralel Yapı” ile ilişkisi olan çoğunluğu astsubay iki bine yakın subayın adını Genelkurmay'a bildirmişti.

Dosyayı da o dönem Başbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'e vermişti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Erdoğan'a sunduğu 2000 kişilik 'paralelci' listesiyle ilgili yaşananları ayrıntılarıyla Demirağ'ın kitabından okuyalım mı: “Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ile görüşmeye, özel kalem müdürü, emir subayı, danışmanlar dâhil kimseyi almayarak baş başa kalarak başladı. Özel, Başbakan'ın çantasından çıkardığı dosyayı dikkatlice inceledi. 'Sayın Başbakanım, burada somut bir bilgi yok. Delillendirilmemiş bir çalışma! Hukuken bir şey yapmak mümkün görünmüyor' anlamında bir şeyler söylese de Erdoğan kestirmeden, 'Kurum sizin kurumunuz! Bir şeyler bulun! Sanki onlar Silivri'de kanıt mı koydu Bunlar Emniyet'i ne hale getirdi, Allah korusun ordumuzu da bozarlar' türünden laflarla toplantıyı bitirdi!”

Yavuz Selim Demirağ kitabında, Özel'in, Erdoğan'ın yanından çıktığında, 'muhtemelen' tansiyonun fırladığını, baş ağrısının başladığını yazıyor ve şu satırlarla devam ediyor: “Karargâha gittiğinde kaşları çatıktı. Makam odasında hızlı adımlarla volta atan Özel, şekersiz kahve siparişi verirken, hukuk müşavirinin gelmesini emretti. Sonra İkinci Başkan'ın! Kuvvet komutanlarının ertesi gün öğle yemeğine davet edilmelerini istedi. Yemekte, Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar bir terslik olduğunu anlamıştı. Akar, Cumhurbaşkanı Gül ile görüşmeyi teklif etti. Özel yıllardır ailesiyle tatile bile çıkamamıştı. İlk defa haftalık olağan görüşmeye katılamadı. Zira 'sıkıntıdan' zona hastalığına tutulmuştu. ”Gazeteci-yazar Yavuz Selim Demirağ'ın kitabı bu alanda “ilk”lerden. Göz atmakta yarar var!”

Sızdılar, yattılar, kalktılar, şunu yaptılar, bunu yaptılar!.. Evet hepsi doğru!.. İyi de, sizler; ulu ülkemiz Türkiye'yi; ulu ve dualı Türk Milleti'ni korumakla görevli olanlar, ne yaptınız?!.. Göz yumdunuz!.. Evet göz yumdunuz!.. Bilerek veya bilmeyerek!.. Veya da daha acısı cesur olmayarak!.. 

Şimdi çok hızlı toparlanmak şart! Kamu çalışanları, devletimiz,  yeni baştan kuruluyormuş duygusuyla canla başla çalışmalıdır. Merhum valimiz Recep Yazıcıoğlu'nun hayatının bir kesiti olan “köprü” dizisindeki gibi!

Ordumuza büyük moral verilmelidir. Ankara'da Meclis'imizin önünde; önde devlet ricali, arkasında asker ve polis Mehmetçikler, onların da arkasında milletimiz olmak üzere bir yürüyüş yapılmalıdır. Aynısı İstanbul'da Vatan Caddesi'nde tekrar edilmelidir. Demokrasi Nöbeti'nin finalinin yapılacağı Yenikapı'ya, Milli Ordu'muzun komutanlarının da katılımları için, davet edilmeleri iyi olmuştur.

Dördüncü sınıftan itibaren okullara, “Vatan, millet, Devlet” dersi konulup, evlatlarımıza okutulmalıdır. Dış mihraklar, bir tek ferdimizi dahi ele geçirip, “vatan haini” yapamasın; bu fırsat asla ve kat'a iç ve dış hainlere verilmesin!.. Her Türk; kendisinin, ailesinin, bu ulu vatanın eri, erbaşı, komutanı olsun!..

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!