Dünyanın en pahalı Hac ve Umre organizasyonları maalesef Türkiye'den yapılan organizasyonlardır. Bunun da nedeni hava yolu ve otellerdeki konaklama ücretlerinin oldukça yüksek ve pahalı olmasıdır.

Türk Hava Yolları, çoğu zaman diğer dış ve iç hatlardaki zararı Hac ve Umre yolcularından çıkarmaktadır. Talep da çok olunca, kara yolu ile geliş gidişler terör ve iç savaşların etkisiyle zorlaşınca, can güvenliği nedeniyle yasak ve sınırlamalar getirilince insanımız mecburen hava yoluyla seyahat etmeyi, Hac ve Umreye gelip gitmeyi tercih etme zorunda kalmaktadır.

Bu yıl 59.200 hacı adayı, 4 Ağustostan itibaren Kutsal Topraklara yolculuk yapacak. Bir de kayıt dışı gelip gidenleri düşünün. Bu sayı daha da artacak.

Hacca gidemeyenler veya daha önce gidip gelenler, Mekke ve Medine sevdalıları, Peygamber âşıkları Umre yapmaya niyet edip, yola çıkacak. THY için müthiş bir pazar. Müthiş bir ekonomik gelir doğmuş olacak.

Bu durum ise, orta hallilerin değil de zenginlerin işini kolaylaştıracak. Orta halli ve yoksul vatandaşlar hiçbir zaman Hac ve Umre fırsatı elde edemeyecek.

Oysa İslâm ülkeleri toprakları üzerinde iç savaşlar olmasa, terör olmasa, her yer güllük ve gülistanlık olsa, İstanbul'dan Konya'ya, Konya'dan Şam'a, Şam'dan Medine'ye, II. Abdülhamit tarafından daha önceden tasarlanıp inşa ettirilen Hicaz Demiryolu tekrar hayata geçirilmiş olsa güzel olmaz mıydı?

Ama ülkemizin ve Hicaz Demiryolunun geçtiği İslâm topraklarının ve o bölge insanının gelişmesini, kalkınmasını istemeyen emperyalist güçler ve onların kuklası yerli işbirlikçiler, yıllardır o bölgeleri karıştırmaya devam ediyorlar.

O bölgedeki insanları açlığa, ölüme, sürgüne mahkûm ediyorlar ve petrol üzerinden savaşlar yapıyorlar, yaptırıyorlar.

Özellikle İslâm ülkelerine liderlik yapacağından korktukları Türkiye'yi terör üzerinden geri bırakmaya, küçültmeye, güçsüz kılmaya gayret ediyorlar.

Oysa ileri görüşlülüğü, basireti, üstün zekâsı ile tarihteki yerini alan Cennetmekân Sultan II. Abdülhamit Han, sanki o günlerden bu günleri görmüş gibi Hicaz Demiryolunu hayata geçirmeye karar vermiş ve geçirmişti de.

“Hicaz Demiryolu, II. Abdülhamit tarafından 1900-1908 yıllarında Şam ile Medine arasında inşa ettirilen, Osmanlı İmparatorluğu'nun İstanbul'dan başlayan demiryollarının bir bölümüdür. Demiryolunun teknik işlerinin başında Alman mühendis Meissner bulunuyordu. Hicaz Demiryolu inşaatında 2666 kâgir köprü ve menfez, yedi demir köprü, dokuz tünel, 96 istasyon, yedi gölet, 37 su deposu, iki hastane ve üç atölye yapılmıştır.

Hicaz Demiryolu özellikle İstanbul ile Kutsal Topraklar arasındaki ulaşımı güçlendirmek için yapılmıştır, bu bölgelere taşınacak askerlerin ulaşımının kolaylaşması, hacıların daha güvenli bir şekilde hacca gidip gelmesi ve Arap ülkelerinin ekonomik gücünü yükseltmek öncelikli hedeflerdir.

Demiryolunun inşası 1900 yılında başlamıştır, yapımında çoğunlukla Türkler ve bölge işçileri yer almıştır.

Yapımından sonra ise sıkıntı yaşanmıştır. Özellikle soygunculukla ve Hacı kafilelerini yağmalamakla geçinen Arap kabileleri bu sefer demiryolunu hedef almış, bölgedeki halk ise çokça traversleri söküp kendiişlerinde kullanma girişiminde bulunmuştur. Demiryolu, asıl hedefteki ulaşım noktası olan Mekke'ye kadar uzatılamamıştır.”

Şimdi başımızı iki elimizi arasına alıp düşünelim: İstanbul'dan Konya'ya, Konya'dan Şam'a, Şam'dan Medine ve Mekke'ye hızlı trenle ya da YHT ile yolculuk yapılmış olsa, tren yolları yağmalanmasa, soyulmasa, korunmuş olsa, her yerde barış ve kardeşlik rüzgârları esmiş olsa, nasıl bir manzara ortaya çıkardı?

Ama bize bunları düşünmeyi, yapmayı, yaptırmayı çok görüyorlar. Yaptırmıyorlar. Düşünecek zamanları fosfor bombalarıyla, varil bombalarıyla, Rus ve ABD uçaklarıyla, Almanya ve Fransa silahlarıyla yok ediyorlar.

Hac ve Umre için Mekke ve Medine'de toplanan milyonlar ise ya otel derdinde, ya yemek derdinde, ya servis derdinde, ya da alışveriş derdinde, sadece yürüyorlar, resim çekiyorlar, Kâbe'nin örtüsünü, Hacer'ül- Esved'i öpmeye çalışıyorlar. Sahte gözyaşlarıyla tövbe ediyorlar. 

Kavganın, günahın olmayacağı yerde, çavuş olarak götürdükleri Şeytanı generalliğe yükseltip kavga, gürültü ve patırtı yapıyorlar. Güya arınıyorlar.

Bırakın Hicaz Demiryolunu, gönüller arasında, din kardeşleri arasında bile bir gönül köprüsü kurup, geliş gidiş yapamıyorlar.

Ve İslâm Dünyası ve Türkiye terör ve savaş fitnesiyle boğuşmaya devam ediyor.

Allah cümlemizi gaflet uykusundan uyandırsın.

Cumanız mübarek ve bereketli olsun.

                                                       GÜNÜN SÖZÜ

BÜYÜK DEĞERLİ OLAN ŞEYLER UCUZA MALOLMAZ. BULDUĞUNUZ ŞEYİN DEĞERİ, ARARKEN VERDİĞİNİZ EMEK KADARDIR.

                                                                                                           İmam Maverdi

 

 

                    UMRE, HACC, HİCAZ DEMİRYOLU VE TERÖR
Dünyanın en pahalı Hac ve Umre organizasyonları maalesef Türkiye'den yapılan organizasyonlardır. Bunun da nedeni hava yolu ve otellerdeki konaklama ücretlerinin oldukça yüksek ve pahalı olmasıdır.
Türk Hava Yolları, çoğu zaman diğer dış ve iç hatlardaki zararı Hac ve Umre yolcularından çıkarmaktadır. Talep da çok olunca, kara yolu ile geliş gidişler terör ve iç savaşların etkisiyle zorlaşınca, can güvenliği nedeniyle yasak ve sınırlamalar getirilince insanımız mecburen hava yoluyla seyahat etmeyi, Hac ve Umreye gelip gitmeyi tercih etme zorunda kalmaktadır.
Bu yıl 59.200 hacı adayı, 4 Ağustostan itibaren Kutsal Topraklara yolculuk yapacak. Bir de kayıt dışı gelip gidenleri düşünün. Bu sayı daha da artacak.
Hacca gidemeyenler veya daha önce gidip gelenler, Mekke ve Medine sevdalıları, Peygamber âşıkları Umre yapmaya niyet edip, yola çıkacak. THY için müthiş bir pazar. Müthiş bir ekonomik gelir doğmuş olacak.
Bu durum ise, orta hallilerin değil de zenginlerin işini kolaylaştıracak. Orta halli ve yoksul vatandaşlar hiçbir zaman Hac ve Umre fırsatı elde edemeyecek.
Oysa İslâm ülkeleri toprakları üzerinde iç savaşlar olmasa, terör olmasa, her yer güllük ve gülistanlık olsa, İstanbul'dan Konya'ya, Konya'dan Şam'a, Şam'dan Medine'ye, II. Abdülhamit tarafından daha önceden tasarlanıp inşa ettirilen Hicaz Demiryolu tekrar hayata geçirilmiş olsa güzel olmaz mıydı?
Ama ülkemizin ve Hicaz Demiryolunun geçtiği İslâm topraklarının ve o bölge insanının gelişmesini, kalkınmasını istemeyen emperyalist güçler ve onların kuklası yerli işbirlikçiler, yıllardır o bölgeleri karıştırmaya devam ediyorlar.
O bölgedeki insanları açlığa, ölüme, sürgüne mahkûm ediyorlar ve petrol üzerinden savaşlar yapıyorlar, yaptırıyorlar.
Özellikle İslâm ülkelerine liderlik yapacağından korktukları Türkiye'yi terör üzerinden geri bırakmaya, küçültmeye, güçsüz kılmaya gayret ediyorlar.
Oysa ileri görüşlülüğü, basireti, üstün zekâsı ile tarihteki yerini alan Cennetmekân Sultan II. Abdülhamit Han, sanki o günlerden bu günleri görmüş gibi Hicaz Demiryolunu hayata geçirmeye karar vermiş ve geçirmişti de.
“Hicaz Demiryolu, II. Abdülhamit tarafından 1900-1908 yıllarında Şam ile Medine arasında inşa ettirilen, Osmanlı İmparatorluğu'nun İstanbul'dan başlayan demiryollarının bir bölümüdür. Demiryolunun teknik işlerinin başında Alman mühendis Meissner bulunuyordu. Hicaz Demiryolu inşaatında 2666 kâgir köprü ve menfez, yedi demir köprü, dokuz tünel, 96 istasyon, yedi gölet, 37 su deposu, iki hastane ve üç atölye yapılmıştır.
Hicaz Demiryolu özellikle İstanbul ile Kutsal Topraklar arasındaki ulaşımı güçlendirmek için yapılmıştır, bu bölgelere taşınacak askerlerin ulaşımının kolaylaşması, hacıların daha güvenli bir şekilde hacca gidip gelmesi ve Arap ülkelerinin ekonomik gücünü yükseltmek öncelikli hedeflerdir.
Demiryolunun inşası 1900 yılında başlamıştır, yapımında çoğunlukla Türkler ve bölge işçileri yer almıştır.
Yapımından sonra ise sıkıntı yaşanmıştır. Özellikle soygunculukla ve Hacı kafilelerini yağmalamakla geçinen Arap kabileleri bu sefer demiryolunu hedef almış, bölgedeki halk ise çokça traversleri söküp kendiişlerinde kullanma girişiminde bulunmuştur. Demiryolu, asıl hedefteki ulaşım noktası olan Mekke'ye kadar uzatılamamıştır.”
Şimdi başımızı iki elimizi arasına alıp düşünelim: İstanbul'dan Konya'ya, Konya'dan Şam'a, Şam'dan Medine ve Mekke'ye hızlı trenle ya da YHT ile yolculuk yapılmış olsa, tren yolları yağmalanmasa, soyulmasa, korunmuş olsa, her yerde barış ve kardeşlik rüzgârları esmiş olsa, nasıl bir manzara ortaya çıkardı?
Ama bize bunları düşünmeyi, yapmayı, yaptırmayı çok görüyorlar. Yaptırmıyorlar. Düşünecek zamanları fosfor bombalarıyla, varil bombalarıyla, Rus ve ABD uçaklarıyla, Almanya ve Fransa silahlarıyla yok ediyorlar.
Hac ve Umre için Mekke ve Medine'de toplanan milyonlar ise ya otel derdinde, ya yemek derdinde, ya servis derdinde, ya da alışveriş derdinde, sadece yürüyorlar, resim çekiyorlar, Kâbe'nin örtüsünü, Hacer'ül- Esved'i öpmeye çalışıyorlar. Sahte gözyaşlarıyla tövbe ediyorlar.  
Kavganın, günahın olmayacağı yerde, çavuş olarak götürdükleri Şeytanı generalliğe yükseltip kavga, gürültü ve patırtı yapıyorlar. Güya arınıyorlar. 
Bırakın Hicaz Demiryolunu, gönüller arasında, din kardeşleri arasında bile bir gönül köprüsü kurup, geliş gidiş yapamıyorlar. 
Ve İslâm Dünyası ve Türkiye terör ve savaş fitnesiyle boğuşmaya devam ediyor.
Allah cümlemizi gaflet uykusundan uyandırsın.
Cumanız mübarek ve bereketli olsun.
                                                       GÜNÜN SÖZÜ
BÜYÜK DEĞERLİ OLAN ŞEYLER UCUZA MALOLMAZ. BULDUĞUNUZ ŞEYİN DEĞERİ, ARARKEN VERDİĞİNİZ EMEK KADARDIR.
                                                                                                           İmam Maverdi
 

                    UMRE, HACC, HİCAZ DEMİRYOLU VE TERÖR

Dünyanın en pahalı Hac ve Umre organizasyonları maalesef Türkiye'den yapılan organizasyonlardır. Bunun da nedeni hava yolu ve otellerdeki konaklama ücretlerinin oldukça yüksek ve pahalı olmasıdır.

Türk Hava Yolları, çoğu zaman diğer dış ve iç hatlardaki zararı Hac ve Umre yolcularından çıkarmaktadır. Talep da çok olunca, kara yolu ile geliş gidişler terör ve iç savaşların etkisiyle zorlaşınca, can güvenliği nedeniyle yasak ve sınırlamalar getirilince insanımız mecburen hava yoluyla seyahat etmeyi, Hac ve Umreye gelip gitmeyi tercih etme zorunda kalmaktadır.

Bu yıl 59.200 hacı adayı, 4 Ağustostan itibaren Kutsal Topraklara yolculuk yapacak. Bir de kayıt dışı gelip gidenleri düşünün. Bu sayı daha da artacak.

Hacca gidemeyenler veya daha önce gidip gelenler, Mekke ve Medine sevdalıları, Peygamber âşıkları Umre yapmaya niyet edip, yola çıkacak. THY için müthiş bir pazar. Müthiş bir ekonomik gelir doğmuş olacak.

Bu durum ise, orta hallilerin değil de zenginlerin işini kolaylaştıracak. Orta halli ve yoksul vatandaşlar hiçbir zaman Hac ve Umre fırsatı elde edemeyecek.

Oysa İslâm ülkeleri toprakları üzerinde iç savaşlar olmasa, terör olmasa, her yer güllük ve gülistanlık olsa, İstanbul'dan Konya'ya, Konya'dan Şam'a, Şam'dan Medine'ye, II. Abdülhamit tarafından daha önceden tasarlanıp inşa ettirilen Hicaz Demiryolu tekrar hayata geçirilmiş olsa güzel olmaz mıydı?

Ama ülkemizin ve Hicaz Demiryolunun geçtiği İslâm topraklarının ve o bölge insanının gelişmesini, kalkınmasını istemeyen emperyalist güçler ve onların kuklası yerli işbirlikçiler, yıllardır o bölgeleri karıştırmaya devam ediyorlar.

O bölgedeki insanları açlığa, ölüme, sürgüne mahkûm ediyorlar ve petrol üzerinden savaşlar yapıyorlar, yaptırıyorlar.

Özellikle İslâm ülkelerine liderlik yapacağından korktukları Türkiye'yi terör üzerinden geri bırakmaya, küçültmeye, güçsüz kılmaya gayret ediyorlar.

Oysa ileri görüşlülüğü, basireti, üstün zekâsı ile tarihteki yerini alan Cennetmekân Sultan II. Abdülhamit Han, sanki o günlerden bu günleri görmüş gibi Hicaz Demiryolunu hayata geçirmeye karar vermiş ve geçirmişti de.

“Hicaz Demiryolu, II. Abdülhamit tarafından 1900-1908 yıllarında Şam ile Medine arasında inşa ettirilen, Osmanlı İmparatorluğu'nun İstanbul'dan başlayan demiryollarının bir bölümüdür. Demiryolunun teknik işlerinin başında Alman mühendis Meissner bulunuyordu. Hicaz Demiryolu inşaatında 2666 kâgir köprü ve menfez, yedi demir köprü, dokuz tünel, 96 istasyon, yedi gölet, 37 su deposu, iki hastane ve üç atölye yapılmıştır.

Hicaz Demiryolu özellikle İstanbul ile Kutsal Topraklar arasındaki ulaşımı güçlendirmek için yapılmıştır, bu bölgelere taşınacak askerlerin ulaşımının kolaylaşması, hacıların daha güvenli bir şekilde hacca gidip gelmesi ve Arap ülkelerinin ekonomik gücünü yükseltmek öncelikli hedeflerdir.

Demiryolunun inşası 1900 yılında başlamıştır, yapımında çoğunlukla Türkler ve bölge işçileri yer almıştır.

Yapımından sonra ise sıkıntı yaşanmıştır. Özellikle soygunculukla ve Hacı kafilelerini yağmalamakla geçinen Arap kabileleri bu sefer demiryolunu hedef almış, bölgedeki halk ise çokça traversleri söküp kendiişlerinde kullanma girişiminde bulunmuştur. Demiryolu, asıl hedefteki ulaşım noktası olan Mekke'ye kadar uzatılamamıştır.”

Şimdi başımızı iki elimizi arasına alıp düşünelim: İstanbul'dan Konya'ya, Konya'dan Şam'a, Şam'dan Medine ve Mekke'ye hızlı trenle ya da YHT ile yolculuk yapılmış olsa, tren yolları yağmalanmasa, soyulmasa, korunmuş olsa, her yerde barış ve kardeşlik rüzgârları esmiş olsa, nasıl bir manzara ortaya çıkardı?

Ama bize bunları düşünmeyi, yapmayı, yaptırmayı çok görüyorlar. Yaptırmıyorlar. Düşünecek zamanları fosfor bombalarıyla, varil bombalarıyla, Rus ve ABD uçaklarıyla, Almanya ve Fransa silahlarıyla yok ediyorlar.

Hac ve Umre için Mekke ve Medine'de toplanan milyonlar ise ya otel derdinde, ya yemek derdinde, ya servis derdinde, ya da alışveriş derdinde, sadece yürüyorlar, resim çekiyorlar, Kâbe'nin örtüsünü, Hacer'ül- Esved'i öpmeye çalışıyorlar. Sahte gözyaşlarıyla tövbe ediyorlar. 

Kavganın, günahın olmayacağı yerde, çavuş olarak götürdükleri Şeytanı generalliğe yükseltip kavga, gürültü ve patırtı yapıyorlar. Güya arınıyorlar.

Bırakın Hicaz Demiryolunu, gönüller arasında, din kardeşleri arasında bile bir gönül köprüsü kurup, geliş gidiş yapamıyorlar.

Ve İslâm Dünyası ve Türkiye terör ve savaş fitnesiyle boğuşmaya devam ediyor.

Allah cümlemizi gaflet uykusundan uyandırsın.

Cumanız mübarek ve bereketli olsun.

                                                       GÜNÜN SÖZÜ

BÜYÜK DEĞERLİ OLAN ŞEYLER UCUZA MALOLMAZ. BULDUĞUNUZ ŞEYİN DEĞERİ, ARARKEN VERDİĞİNİZ EMEK KADARDIR.

                                                                                                           İmam Maverdi