Ülke ve millet olarak kötü durumdayız. Ağır dertler ve zorluklarla boğuşmaktayız. Yaşamakta olduğumuz bugünlerden daha kötü durumlara düşmemeliyiz. Şu anki zorluklardan da süratle çıkma başarısını mutlaka sağlamalıyız. Türk Milleti, yanan bu ateşi büyümeden söndürmelidir.

Bir ülke düşünün ki 1984'ten beri başına bela edilen bölücü terör örgütünden kurtulamıyor. Demek ki ciddi ve planlı bir mücadele verme beceri ve başarısı gösterilememiş. Bir mücadele çabası içinde olunmuşsa, bir de gaflete düşülüp nefes aldırılmış. Şehitler verdik, vermekteyiz; ama bir milyon olup şehitlerimizin ardından yürümemişiz. Yediden yetmişe milletimizin hepsine, bu fesat belayı, amacını, başımıza nasıl musallat edildiğini, arkasında kimlerin olduğunu anlatmamışız. Kahraman vatan evlatları ya çatışma alanlarında ya da Eşref Bitlis Paşa ve arkadaşları örneğinde olduğu gibi, kaza süsü verilmiş suikastlarla şehit edildiler. Şehit vermediğimiz gün yok!..

Bir ülke düşünün ki, yapay krizlere maruz bırakılmış, borç ve faiz kıskacına sıkıştırılmış, bundan bir türlü kurtulamıyor; bir yandan vatanın bütünlüğü için şehit olunurken, bir yandan da paragözler aracılığıyla vatan toprakları cayır cayır satılıyor. Bankalar, borsa, çok kazanan firmalar ya yabancıların olmuş ya da yabancı ortaklığındadır. Türk devlerinin bugünlerde ya iflas ettiğini ya da yabancılara satıldığını da gazetelerde okumaktayız. Böyle giderse 'Türk Devi' diye bir kuruluş kalmayacak!.. Yabancıların istediği de budur!.. Türk Milleti'nin malı elinden alınmıştır. Bir milletin malı elinden alınırsa sıra neye, nelere gelir Ulu Türk Milleti'nin evlatları, bir düşünün hele!..

Bir ülke düşünün ki, gençlerini kaybetmiş. Cep telefonu ve bilgisayar bağımlısı olmuşlar. Ekonomi okumuş, mezun olmuş, ama basında ekonomi yazan bir tek yazardan haberi yok. Kamunun; çalışanlarıyla, emeklisiyle bir çalışma seferberliğine başlatılması gerekmez mi?!.. Parasız olsun; bu seferberlik de, bedava olsun, vatan evlatları okumaya sevk edilsin, töremiz öğretilsin onlara! Gençlerimiz; Türk'ün töresinde ocağın-evin, çadırın, yurdun; namus olduğunu bilsinler. Vatanın devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün derdi; sadece  devleti idare edenlerle ve asker-polis Mehmetlerle, onların ailelerinin sırtına yüklenirse gücümüze güç katabilir miyiz?..  Vatan hepimizin; vatanın huzuru da, derdi-tasası da hepimizin!..

Bir ülke düşünün ki, işi yazmak ve haliyle de okumak olanlar bile okumaya yeteri kadar zaman ayırmıyor. Gazetecileri arasında söz ve yazıyla da olsa devamlı bir atışma var. Ülke dert içinde; eli kalem tutanlar, birer Hasan Tahsin olabilme günlerinde olduklarını hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar. Okumak için okur-yazar olmak yeterli ve hatta bilmeyenler de evlatlarına okutup, dinleyip bir fikre ve uyanıklığa sahip olabilirler.

Gazetelerden birkaç kısa notla yazıma devam edeyim. İlgili yazıların tamamını okumak şart tabi!

 “Osmanlı; Türkler, bu coğrafyanın çocukları, yani bizler, 1850'lerden beri YABANCI kıskacı ile yaşadık. Operasyonlar hep dışarıdan geldi. Siz bakmayın "Ne dış güçleri!" diyenlere. Onlar ya bilmez ya da bilmek işine gelmez. "Bizim çocuklar başardı!" cümlesini hatırlamak istemez pek çok kişi... İşlerine gelmediği için!(!)Türkiye; Müslümanların ve Türklerin bayrağını taşıdıkça saldıracaklardı...”( 04 Mart 2016, Cuma, Takvim Gaz. Ergün Diler'in, “150 Yıl Sonra” başlıklı yazısından)

 “Ankara'da patlayan bombada gördük ki olayların tek yönüyle ilgileniyoruz. Arkasındaki gücü ve amacını ıskalıyoruz. Önceki gün iki kadın terörist ellerinde bombalarla, silahlarla polise saldırdı. Aynı günün gecesi ise İstanbul'un çeşitli yerlerinde 6 silahlı saldırı daha yaşandı. Gün ışıdı! Mardin'de polis lojmanlarına bomba dolu kamyonetle girildi. Ortalık savaş alanına döndü.”(Takvim Gaz.05.03.2016 cumartesi, Ergün Diler'in “Sinsi Pusu” başlıklı yazısından)

Ve Ahmet Takan!.. “Başlığı siz koyun!..” diye başladığı yazısının bir yerinde, öyle bir cümleye yer vermiş ki, ben de “Evet” dedim, “Bu sefer gerçekten de işi şansa bırakmak istemiyorlar.” Bu cümle ile yurdumuzun Osmanlı'dan kalan topraklarını da işgal eden Yunanistan, İtalya ve Fransa ile bu devletlere destek verenleri ve tabi Çanakkale'yi de kast ediyor:

“Trafolar mı patladı?..  Zifiri karanlık çöktü Türkiye'me...  Aydınlığa çıkacak yolda feneri kim yakacak?.. Hasan Tahsin'i hatırladım... Bu sefer işi şansa bırakmamakta kararlılar gibi!.. Ama tarih bir kez daha yanıldıklarını yazacak... “ (Başlığı siz koyun!.. Ahmet TAKAN. 05.03.2016/Yeniçağ Gazetesi)

Uyanmak, silkinmek, bir ve bütün olmak için geç kaldık.  Ne yapmak lazım?!..

Bir kere AK Parti'nin bütünlüğünü koruması milletimizin faydasınadır. Hatta Başbakan Davutoğlu, tek başına olan iktidarını 'Milli Koalisyon'a dönüştürse hem kendi eli, hem milletin eli daha güçlü hale gelir. MHP'yi parti olarak hükümete ortak edebilmeli ve CHP'deki az sayıdaki 'milli' vekilin de hepsini hükümete katılmaya davet etmeli diyorum! Ne diyor Takan: ”Bu sefer işi şansa bırakmamakta kararlılar gibi!..” Armağan Kuloğlu Paşa'yı, Agah Oktay Güner ve Sadi Somuncuoğlu'nu danışman olarak alması da çok faydalı olur.

Yazılıyor ve deniyor ki: “AK Parti giderse ülke rahatlar.” Bu saplantı içinde olanlara sorayım: “Kim gelip de rahat etmemizi sağlayacak?!..” Cumhurbaşkanımız için de aynı düşüncede olanlar az değil! İyi de bu ülke Irak değil ve bizde Saddam yok, Kaddafi yok! Milletleri, keşke bu liderlerini korusalardı, hak ettikleri demokrasiye geçmek için bir ve bütün olsalardı. Çare Türk'ün topyekun birliğidir!

Falih Rıfkı Atay, 'Zeytindağı' adlı eserinde, “Türk Milleti'nin başına geçecek Türk, kahraman olmalı” diye yazıyor, mealen!  Prof. Dr. Nurullah Çetin de, bu fikre katılıyor ve bir ilave yapıyor: “Türk Milleti'nin başına geçecek Türk, hem kahraman olmalı, hem de evliya yapılı!” Devlet katında olanlar, elbette biz sıradan yurttaşlardan çok daha iyi bilir. Bir sevgi seferberliği de şart. Türk Milleti tepeden aşağıya birbirini affetmelidir. Sorunları dondurmalıdır. Nisan ayı da geldi çattı, Ermeniler, diasporası ile yeniden azacaklar!..  İtiraf, ki; bu Türk centilmenliğidir!..  Af!.. Bu Türk mertliğidir!.. İdeallerde kenetlenme!.. Bu da Türk'ün töresidir!.. Türk'e yakışandır!.. Bunu yaşamalıyız! Devlet katında olanlar, bir üst makamda olanlar; bütün güçlü devlet kurumları milletinin bütün fertlerini avucuna almalı, evlat şefkatiyle milli birliğe sevk etmelidir. Her yurttaşın derdine de çare olunmalıdır. Millet de böyle olunur zaten. İtiraf, af ve Büyük Türkiye idealiyle kenetlenmeliyiz!

Bir dert de, bence en büyük dert; komşu devletlerimiz olan Irak ve Suriye'de kendi elleriyle ve gizli emelleri için ortaya çıkardıkları oluşumlara karşı savaşacakları yalanıyla, dost görünümlü düşmanların, denizlerimizi, savaş gemileriyle; hava alanlarımızı da savaş uçaklarıyla doldurmalarıdır. İngiltere, Rusya ve Fransa donanmalarının sinsi yalanlarla Navarin Kalesi önüne gelmelerini ve Mora yarımadası limanına girmelerini (20.10.1827), savaşmayacağız demelerine rağmen, savaş için bahane bulup Osmanlı Donanması'ndan 57 gemiyi yok ettiklerini ve dört bin 109 askerimizi şehit ettiklerini unutmayalım. Bu gafletimiz sonucunda Mora; Girit, Rodos ve Ege'deki on iki adamız da gitti.

Düşman düşmandır, bunu bilelim!..  Türk'ün dostu olmaz, bunu biz de yazalım!...

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!