Şeytanın çocukları boş durmuyor. Ramazan demeden, oruç demeden, iftar sahur demeden mesaiye devam ediyorlar. 

Silah üreten, silah ticareti yapan, ürettikleri silahları masum insanlar üzerinde denemek isteyen çok uluslu şirketlerin taşeronları, satılık ve kiralık uşakları vahşet üzerine vahşet sergilemekten kaçınmıyorlar.

Ortalığa kin ve nefret tohumları saçıyorlar. İnsanlıktan uzak, kandan beslenen bu kan emiciler, hiç olmadık yerde, beklenmedik zamanlarda ortaya çıkıp, korku salmaya, birlik ve beraberliğimizi zedelemeye çalışıyorlar.

Terör kana doymuyor, doyacak gibi de gözükmüyor. İstanbul'daki hain terör saldırısının acıları bitmeden, şehitlerin cenazesi kaldırılmadan, Midyat'ta ortaya çıkıp Emniyet binasına bomba yüklü araçla saldırıyorlar. Biri altı aylık hamile iki kadın polisimizi şehit ediyorlar.

Nasıl ve nereden buluyorlarsa, nasıl ve ne şekilde yapıyorlarsa, nasıl taşıyorlarsa, tonlarca bombayı bir anda patlatıyorlar.

Allahsız ve kitapsız caniler,  tek dişi kalmış canavarlar gündemde kalmayı, ne yazık ki başarıyorlar.

Oysa Başbakan Binali Yıldırım, daha göreve geldiği ilk günlerde “Terörü bu ülkenin gündeminden çıkaracağız” demişti, adeta söz vermişti. Demek ki bu iş sözle, söz vermekle olmuyor. “Terör ya bitecek, ya bitecek” demeyle de bitmiyor.

“Terörün belini kırdık” demeyle de kırılmıyor. Hamasetle, nutuk atmakla, gözyaşı dökmekle de bitecek gibi gözükmüyor.

O zaman daha farklı şeyler yapmak gerekiyor. Siyasî iradenin, devletin yeni çözüm yolları araştırması, yeni önlemler, yeni tedbirler geliştirmesi gerekiyor.

Sanırım önce hastalığı, sorunu, sıkıntıyı ve sebeplerini iyi teşhis edip ona göre çözüm yolları geliştirmek lazım.

Evet dış mihrakların varlığı, emperyalist ülkelerin faaliyetleri ve gizli oyunları, ajanların eylemleri ve operasyonları, Cennet vatanımız üzerindeki parçalama ve bölme gayretleri, üst akıl provakasyonları!Hepsi bir gerçek ve var.

Ama bizlerin de devlet ve millet olarak yapmamız gereken önemli görevler olmalıdır.

İşte rahmet ve mağfiretle dolu olduğumuz mübarek bir ayı hep birlikte yaşıyoruz. Diyanet bu ayın sloganını “Gönüller yapmaya geldim” diye belirlemiş.

Bence de güzel bir slogan. Ama Yunus'tan alınan bu güzel söz, sadece söylenen bir söz, bir slogan olarak kalmamalı derya gönüllü, geniş yürekli bir “Kardeşlik Toplumu” oluşturmanın çabası içine girmeliyiz.

Birbirimizi horlamadan, dışlamadan, ötekileştirmeden, ayıplamadan, kınamadan, küçümsemeden, alay etmeden, ayıplarını araştırmadan, küsmeden, sırtını dönmeden, birlik ve beraberlik içinde yaşayan bir “Sevgi Toplumu” geliştirmeliyiz.

Irkçılık yapmayan, kendi ırkını değil, kendi soyunu ve cinsini değil, insanı ve insanlığı ortaya çıkaran, her türlü haksızlığa karşı çıkan, hak yemeyen, hakkını yedirmeyen, aldatmayan ve aldanmayan bir “Adalet Toplumu” tesis etmeliyiz.

Bizi biz yapan değerlerden, ahlâk ve maneviyattan ayrılmadan yaşayan bir “İnanç Toplumu” olmaya çalışmalıyız.

Kısacası birbirini seven, sayan, hoşgörülü, güven veren, çalışkan, uyanık bir toplum olmalıyız.

Bu görev, hem siyasî, hem askerî iradeyi elinde tutanların, ülkeyi yönetenlerin, hem iktidarın, hem muhalefetin, hem de hepimizin görevidir.

Yoksa bu terör belâsı nasıl gider üzerimizden?

Hayırlı Cumalar, bereketli Ramazanlar!

                                                             GÜNÜN SÖZÜ

DERTLERİNİ GÖZYAŞLARINDA BOĞMAK İSTEYENLERE, DERTLERİN YÜZME BİLDİĞİNİ SÖYLE.

                                                                                                 Aldous Huxley

 

KAMİL BİRCAN  10.06.2016