“En güzel koku açken, burnumuza gelen yeni pişen ekmeğin kokusudur” derler. Gerçekten öyledir. Bir ekmek fırını, tandırı ya da ocağının yanından geçerken duman kokusuna karışmış sıcak ekmek kokusu gerçekten bambaşkadır.

Bu arada Allah, kimseyi açlıkla imtihan etmesin. Allah kimseye açlık ve susuzluk çektirmesin.

Ne var ki insanımız, pek çok nimetler konusunda olduğu gibi ekmek konusunda da nankörce davranmakta, ekmek gibi büyük bir nimeti israf ederek, ekmeğin kıymetini bilememektedir.

Yoksulluk yıllarında, açlık ve sefalet yıllarında, Kurtuluş Savaşı verdiğimiz sıkıntılı yıllarda, açlıktan ağaç kabuğu, ayakkabı köselesi kemirip karnını doyurmaya çalışan insanların torunları, yiyemedikleri fazla ekmeği çöpe atmaktan kaçınmaz hale gelmişlerdir.

Bugün ülkemizde hâlâ çöplerden karnını doyurmaya çalışan, çöp kutuları kenarlarına bırakılmış bayat ekmekleri alıp evine götüren yoksul insanlar vardır.

Bugün ülkemizde şımarık aile çocuklarımız, bayatlamış ekmekleri yemeye tenezzül etmeyip, taze ekmek yeme yarışına girmişlerdir.

Oysa, Suriye'de yaşanan savaş sonrası özelikle çocuklar açlıktan ve bombalardan hayatını kaybediyor.

Bu insanlık dramında, Suriyeli küçükler yaşadıkları büyük acıları yazıya ve resimlere döküyor. Geçtiğimiz haftalarda Türkiye'yi kurtarıcı olarak gösteren Suriyeli çocuğun çizdiği resminin ardından yine bir Suriyeli küçük kızın yazdığı vasiyet mektubu sosyal medyayı ayağa kaldırdı.
Bu mektup vicdanların nasıl nasırlaştığını bir kez daha gözler önüne serdi.

“Ey Ölüm Meleği! Acele Et, Cennette Yemek Yiyeyim"

Sosyal medyada paylaşım rekorları kıran Suriyeli kız, çizdiği resimde tabutun içine kendini koydu ve ailesine vasiyetini bıraktı. İşte küçük ellerle yazılan o mektupta şu ifadeler yer aldı:
"Bu benim vasiyetimdir. Canım annecim! Senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum. Ve sen ablacığım! Arkadaşlarıma de ki:  “O açlıktan öldü” Ve sen abiciğim! Üzülme ama ikimiz birlikte, “Biz açız!” dediğimizi hatırla.

Ey Ölüm meleği! Acele et ve ruhumu al ki artık Cennette yemek yiyeyim. Ben çok açım. Ve ey ailem! Benim için korkmayın. Ben sizin yerinize de Cennette yiyebildiğim kadar çok yiyeceğim.”

Bu mektup ve bu mektubun yanına çizilmiş tabutun içinde yer alan küçük kızın resmi gerçekten yüreğimi burktu.

Açlıktan, susuzluktan, ölüm korkusundan titreyen masum çocuklar, can çekişen yavrular aklıma geldi. Sahile vuran çocuk cesetleri, elime ayağıma dolandı.

Dünyanın yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömüren,  sömürgeci özelliklerini devam ettirmek için, koskoca bir dünyayı yaşanmaz hale getiren zalim süper güçler gözümün önüne geldi.

İnsanlığımdan utandım. Müslümanlığımdan utandım. Aymaz ve vurdumduymaz davranışlarımızdan, israfımızdan, savurganlığımızdan, paylaşma duygumuzun cimriliğe dönüşmesinden utandım.

Oburluğumuzdan, abur cubur, tıka basa yememizden, göbek bağlamamamızdan, sadece kendi kursağımızı doldurmaya çalışmamızdan utandım.

İçine misafir alamadığımız, eşyalardan dolayı içine girip oturamadığımız evlerimizden, sohbetlere, hizmetlere gidemediğimiz, içine yolcu alamadığımız son model arabalarımızdan utandım.

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” hadisini bilemediğimizden, bilip de uygulayamadığımızdan, Suriyeli bağrı ve ciğeri yanık kızımızdan utandım.

Bakalım bu kirli savaş, daha ne kadar devam edecek?

Bakalım gözü doymayan, açgözlü devletlerin, silah tüccarlarının, insan kaçakçılarının gözü ve karnı ne zaman doyacak?

GÜNÜN SÖZÜ

“ŞÜKÜRLE SABIR BİRER BİNEK HAYVANI OLSALARDI, HANGİSİNE DAHA ÖNCE BİNECEĞİMİ KESTİREMEZDİM.”

                                                        Hz.Ömer (r.a)

KAMİL BİRCAN, 14.12.2015