“ŞEHİT TEĞMEN ÖZTAK 9 KARDEŞİNE BAKIYORDU”

“Diyarbakır Sur'da şehit olan Hakkarili şehit Jandarma Teğmen Abdulselam Öztak'ın hikayesi yürekleri burktu. (!) Şehit Teğmen Öztak'ın yürek burkan hikâyesi şöyle:

"Hakkari'de bir korucunun çocuğu olarak doğan ve on bir kardeşi olan Şehit Teğmen Abdulselam; çalışıp, azmedip ve başarıp Kara Harp Okulu'na girmiş ve teğmen olmuş. Ailesinin gurur kaynağı Abdulselam, bakmış Hakkari'de bu çocuklara rahat vermeyecekler, almış dokuz kardeşini Ankara'ya getirmiş. En küçüğü 5 yaşında, diğerleri 6, 7, 12, 16, 18, 19, 20 ve 23 diye gidiyor. En büyük olanlar 20 ve 23 yaşlarında. Bu kardeşler Abdulselam'ın Ankara'da kiraladıkları evde kalıyorlar ve biri hariç diğerleri okuyor, 23 yaşındaki abla evde annelik yapıyor, 20 yaşındaki erkek olan YGS'ye hazırlanıyor; aynı zamanda diğer kardeşlerine de bakıyorlar. Zira Baba Salih ve Anne Zübeyde Hakkari'de.  Baba, Gönüllü Köy Korucusu. Çocuklarının geleceği kararmasın diye hasretliğe rıza göstermişler, bağırlarına taş basmışlar ve çocuklarını uzaklara göndermişler. Teğmenin abisi Kazakistan'da öğretmen, kardeşi de Hakkari'de devlet memuru.

İKİ TEĞMEN ARKADAŞI ŞEHİT OLUNCU DİLEKÇE VEREREK JÖH'DE GÖREV ALDI

Abdülselam Teğmen, normalde Diyarbakır Cezaevi'nde görevli idi. Ama iki Teğmen arkadaşının Sur'da şehit olmasından sonra çok içerlemiş ve dilekçe vererek JÖH'de görev almıştı. Onlar şehit olurken burada ne işim var demişti. Teröristlerle mücadelede ben de varım dercesine!

Ama çatışmalar esnasında kahramanca mücadele ederken şehit oldu. Hakkâriliydi. Ne fark eder ki, nereli olduğu!.. Yüreği bu vatan için, ay yıldızlı bayrak için çarpıyordu, bu her şeyin üstündeydi. Yüreğinde bu sevdayı taşıyabilen herkes, bu milletin, has evladıdır zaten. Babası da kahraman bir korucumuz, yüreği bu vatan için çarpanlardan. Çok iyi bir evlat yetiştirip vatana, Peygamber Ocağı'na bağışlamıştı. Diğerlerini de Abdulselam yetiştirecekti.(!)

Dün annesine, babasına, Kazakistan'daki ve Hakkari'deki abilerine acı haber verildi bir heyet eşliğinde; ama Ankara'dakilere bir türlü gidilemedi. Baba Salih; “Ne olur, Ankara'daki çocuklarım duymasın, buraya gelsinler, yanımızda iken paylaşalım bu acıyı" dedi, TSK yetkililerine. Çoktan büyük bir heyet Keçiören'deki evlerinin önünde bekliyordu zaten, ama bir türlü kapıyı çalamıyorlardı. Ankara'daki 9 kardeşten en büyük olan altısına acı haber bir şekilde ulaştırıldı uygun bir şekilde ve diğerlerine “Yarın sizi sömestr tatiline, annemize, babamıza götüreceğiz" dedi abla ve abileri, çok küçüktüler ve sevindiler, inandılar. Bilmiyorlardı ki kendilerini koruyup kollayan, Hakkari'den Ankara'ya getirip onlara yuva açan abilerinin cenazesine gittiklerini. Ama bu sabah bunu öğrenecekler maalesef.

Bu sabah, ailenin bu talebini derhal işleme koyan TSK, Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait özel bir askeri uçak ayarladı, Abdulselam Teğmenin kardeşleri için. Diyarbakır'a hareket ettiler. Oradan şehit abilerini de alıp askeri uçakla Van'a geçecekler. Hakkari'de onları bekleyen helikopterlerle abilerini son yolculuğuna uğurlamaya gidecekler!

Bu vatan doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle bir bütün; bu vatanda oyun kurmaya, bölmeye çalışanlar kazdıkları hendeklerde boğuluyorlar, kurdukları tuzaklarda ölüyorlar. Abdulselam Teğmen onlara bunu bir kez göstermiştir diye umuyoruz. Bizde daha çok Abdulselamlar var. Abdulselam mekânın Cennet, ruhun şad olsun. Merak etme bu aziz millet kardeşlerini yalnız bırakmayacak, onları senin hedeflediğin yolda yetişmeleri için her türlü desteği verecektir. Rahat uyu gözün arkada kalmasın."(İHA,06.02.2016)

İhlas Haber Ajansı'nın şehidimizle ilgili haberini okudum, gözyaşlarımı silip zar zor sakinleşince kısaltarak buraya aldım. Yaşadığımız bugünler çok acı günlerdir. Evlatlarımız binbir zorlukla yetişiyor ve okuyorlar. Teğmen olmak kolay mı? Ulvi hayaller ve ümitlerle mertebelerin ilk başmağına gelir gelmez vatan için şehit olmak! Gençlerin çoğunun ilgisi bir yana, haberinin bile olmaması! Tek ilgilerinin bilgisayar ve cep telefonu olması! Sırtlarda çanta, acaba bu çantaların içinde bir gazete, bir tek kitap var mıdır? Yanmakta olan ateş, elbirliği ile söndürülmezse hepimizi yakmaz mı?

Milli Eğitim Bakanlığı acilen harekete geçmelidir. Haftanın iki günü pazartesi ve cuma günleri, öğrencilere, şehitlerimizin hayat hikâyeleri okunmalıdır. Bunu sırasıyla öğrenciler yapmalıdır. Okulların duvar gazetelerinde şehit haberlerine özel yer verilmelidir. Valilikler bu konuda genelge yayımlamalıdır. Tarih öğretmenleri, tarihe de atıfta bulunarak, içinde bulunduğumuz tuzakları evlatlarımıza iyice belletmelidir. Şehitlerimizin ardında hem öğrenciler, hem de öğretmenler şiirler, ağıtlar yazmalıdır. Maddi ve manevi kampanyalar başlatılmalıdır. “Bir bayrak rüzgar bekliyor” diyen “Bayrak Şairi”mizin haykırışındaki sesi gibiyiz, milletimiz bir rüzgar bekliyor. Türkiye'nin, ağızlarda pelesenk edilen hiçbir sorunu yoktur. Her yurttaşa her kapı açıktır. Eğer bir sorun varsa, o sorunlar da: Eksik olan milli birlik ve beraberliğimizdir, kalkınmada hak ettiğimiz seviyede olmamamızdır, terör adı altında çok sayıda ülkenin bize açtığı savaştır, devletimizin gücünü zaafa uğratmaktır, milletimizi yeniden büyük acılarla sınamaktır!

Kahramanlarımıza borçluyuz, minnettarız, sevgi doluyuz, yüreğimiz acılı, gözümüz yaşlı! Bir düşünelim: Güvenlik güçlerimiz başımızdaki belayı bertaraf etmeye çalışırken biz ne yapıyoruz?!.. Yaptıklarımız yeterli mi?!.. Devletimize, ordumuza, emniyetimize, hükümetimize, diyanetimize, milli birlik ve beraberliğimiz dert edinenlere güç veriyor muyuz?!.. Elbirliği ile gücümüze güç katarsak, biz, her savaşı kazanırız. Aksi halde hiçbir savaşı kazanamayız.

“Cuma Hutbesi” bizim uyanmamız, birbirimizi sevmemiz, ülkemizde ve özellikle İslam Alemi'nde olan bitenleri bize mükemmelce izah etti. Evde tekrar tekrar okumalıyız, üzerinde düşünmeliyiz, tarihi bir ululuk olduğunu bilip saklamalıyız. Hutbeden kısa bir bölüm: “Aziz Müminler! Dünya üzerinde birbirini alevlendiren nice çatışma ve savaşın yaşandığı ağır bir dönemden geçmekteyiz. İslam coğrafyasının farklı köşelerinde insanlığın utancı niteliğinde kara günler yaşanıyor. Masum Müslümanlar dayanılmaz acılar yaşıyor. Akan kan bir türlü dinmiyor. Çevremiz bir ateş çemberi ile sarılmışken, Türkmen, Arap ve Kürt binlerce kardeşimiz, barış umuduyla ülkemize sığınıyor. Diğer taraftan ülkemiz de zor zamanlardan geçiyor. Birliğimizi sınayan, bütünlüğümüzü hedef alan hain eller, vatanımızın bir köşesinde şiddeti tırmandırıyor. Onlarca kahraman evladımız şehit düştü. Ciğerler dağlanıyor, ailelerin boynu bükülüyor. Bugün varlığımızı seferber ederek yıkılanları yeniden inşa etmek, yorulana can, boğulana nefes, kimsesize kimse olmak, kardeşliğimizi bir daha hatırlamak durumundayız. Şimdi gözlerin feri, dillerin duası, yüreklerin cesareti olma zamanıdır.  Şimdi yaraları sarma zamanıdır. Kardeşlerim! Öncelikle vatanımızın güvenliğini canları pahasına sağlayan aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, onları en derin minnet ve şükranla yâd ediyorum. Yüce Rabbimiz onları rahmet ve mağfireti ile huzuruna kabul buyursun. Mekânları cennet olsun. Şehitlerimizin ailelerine bir defa daha başsağlığı diliyorum. Şehitlerini en yüce makamlarda ağırlayan Rabbimiz, onlara sabır ve metanet ihsan etsin. Yüreklerindeki yangını söndürsün, gözyaşlarını dindirsin.”(05.02.2016)

Amin!

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!