Halk arasında alışılagelmiş “Sabahın Körü” deyimini sık sık duyarsınız. Ben şahsen duyar duymaz tepkimi ortaya koyar ve “Sabahın körü diye bir şey yoktur, sabahın nuru vardır, aydınlığı vardır, bereketi vardır, huzur ve sükûneti vardır” diye itiraz ederim.

Sabahleyin, sabah namazına camiye gitmeyi, namazdan sonra, camiye gelenlerle sohbet etmeyi, yürüyüş yapmayı, eğer varsa bir sohbet meclisine katılmayı, gerekirse bu uğurda üşümeyi göze alırım.

Seher vaktinin, tan vaktinin, seher vaktinde ılgıt ılgıt esen rüzgârların serinliğini yüreğimde hisseder, ıssız sokaklarda, henüz trafiğin kalabalıklaşmadığı o erken saatlerde tefekkür etme imkânı bulurum.

Sararan yapraklarla dökülen yapraklarla bakışır, hatta konuşurum. 

Erkenden işine giden, okuluna giden, servis bekleyen insanlarla selamlaşır, halleşir, dertleşir, konuşmaya kapı aralamaya çalışırım.

Bu sabah, sabahın nuru ve aydınlığı içerisinde Kapu Cami'ye gitmeye karar verdim. İyi ki de karar verip, niyet edip, gitmişim. Namaz kılınmış, dualar edilmiş, Hasan Basri Balcı hoca kürsüye çıkmış, sohbete başlamıştı bile.

Bir an geçmişe yöneldim, geçmişi hatırlamaya çalıştım. Bu kürsüde kimler konuşmamıştı ki? Ne hocalar insanlara hitap etmemiş ti ki? Bu mihrapta nice hocalar, şu minberde nice hatipler yer almamıştı ki?

Allah rahmet eylesin. Muzaffer Yıldırım, Yörük Mustafa Efendi, Tahir Büyükkörükçü gibi hocalarımız neler anlatmamıştı ki?

Allah hayırlı, sağlıklı, huzurlu uzun ömürler versin. Hasan Hüseyin Varol hocamız, Abdullah Büyük hocamız, Ünver hocamız ne kadar güzel hizmetlerde bulunmuşlardı ve hâlâ ediyorlar.

Eskiden hiç unutmam, iletişim araçlarının bu kadar yaygın ve gelişmiş olmadığı yıllarda eline teybini, kasetçalarını alır, yapılan konuşmaları kaydederek, evlerde, işyerlerinde yakınlarına dinletirlerdi.

Şimdi, herkesin elinde bir kayıt cihazı, herkesin elinde akıllı bir telefon hem resim çekiyor, hem kaydediyor, anında paylaşıyor.

Hasan Basri Balcı hocam, benim de aynı zamanda okul arkadaşım. Gayretli, ihlâslı bir hizmet insanı olarak, hiç boş durmuyor.

 Hem görev yaptığı okulda, hem camii kürsülerinde, hem de Kültür Merkezleri'nde İslâm'ı, İslâm Tarihi'ni, Kur'an ve Sünnet ışığında anlatmaya devam ediyor.

 Kendisini seven, konuşmalarını beğenerek dinlemeye adeta abone olan önemli bir dinleyici kitlesi var.

Başkalarının “Sabahın Körü” dediği o seher vaktinde, sabahın aydınlığında ve nurunda Kur'an hakikatlerini, Hadislerde yer alan Peygamber tavsiyelerini, Allah ve Peygamber sevgisini, akılda kalacak güzel örneklerle cemaate ikrâmlarda bulunuyor.

“Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da bunları seven ol. Beşincisi olma, yoksa helâk olursun” Peygamber düsturuyla hareket edip, insanları Hakk'a ve Hakikate davet ediyor.

Sohbetin sonunda, kucaklaşmalar, musafahalar, sorular, cevaplar, yardımlaşmalar devam ediyor. Yüzler gülüyor, gönüller coşuyor, derya gönüllü insanlar birbirine çorba ikrâm ediyor.

Eskiden beri devam eden Cami önünde el açıp yardım isteyenlere, özellikle Suriye'den ülkemize gelip, iltica edenlere kadın erkek, çocuklara herkes az da olsa yardım ediyor, kimse yardım etmeden geçmiyor, kimse kızmıyor, kimse onları kovmuyor.

Herkes evine, işine yöneliyor. Sabahın bereketi yüzlere, secde eden alınlara yansıyor.

Larende caddesinde çorba içtiğim Orhan Tan Usta “Erken kakmak zorundayım, erken kalkmasam olmaz, rızık peşindeyim, rızkımı kazanmam lazım hocam” diyor.

Evet, Orhan Tan ustam, biz de kazanmak istiyorsak, bir kazanım istiyorsak, maddî manevî bir kazanım peşinde koşuyorsak erken kalkmamız, uyanmamız lazım.

Ne mutlu erken kalkıp, erkenden yola çıkanlara,

Ne mutlu Ebü'l-vakt olana.

Ne mutlu “Ve'l-Asr”ı iyi okuyup, iyi anlayanlara.

 Ne mutlu seher vakitlerinde vakti kuşanıp, o vakti bizlere verene yönelip kulluk edenlere.

Ne mutlu, sabahın aydınlığında çoluk çocuğunun rızkını arayanlara, ne mutlu Besmele'yle dükkânını açıp , Besmele'yle siftah edenlere.

 

                                                        GÜNÜN SÖZÜ

ÇALIŞANLAR KÖTÜLÜK DÜŞÜNMEYE FIRSAT BULAMAZLAR. ÇALIŞMAYANLAR İSE KENDİLERİNİ KÖTÜLÜKLERDEN KURTARAMAZLAR.

                                                                                            Hz. Ali (r.a)

 KAMİL BİRCAN 23.11.2015