“Bugün Türkiye'de bir münevverin Osmanlıca bilmesi lazım. Atla deve değil. Osmanlıca öyle Fransızca ve Rusça gibi ayrı dil olarak anlaşılamaz. Arap harfleriyle yazılan bir Türkçedir. Her dil asırdan asıra bazı değişiklikler geçirir ama bu durum ayrı bir dilden söz etmeyi gerektirmez. Nihayet anneannemizle dedemizin mektuplarının dilidir” der İlber Ortaylı, Osmanlıcayla ilgili olarak, bir yazısında.

Yine Mehmet Şevket Eygi de “Vasıflı insan olmak isteyen her Türkiyeli genç mutlaka ve mutlaka zengin, edebî, yazılı Türkçeyi, yani Osmanlıcayı iyi derecede öğrenmekle mükelleftir. Osmanlıca bilmeden köylü, bakkal, işportacı, kasap, esnaf olunabilir. Ama münevver, yüksek tabaka mensubu, kültürlü olunamaz.

Yeterli Osmanlıca bilmemizin ölçüsü de şudur: Zevkle ve haz alarak, manâsını anlayarak Türk dilinin en büyük şairi Fuzulî'nin dîvanını, aslî metninden okuyabilmektir” diyerek, yeteri Osmanlıca bilmenin ölçüsünü gösterir.

Bu güzel sözleri alarak yazıya başlamamın nedeni, yaklaşık beş aydır devam ettiğim, çok kıymetli insan, değerli yönetici Bekir Şahin hocamızın yöneticiliğini yaptığı Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'nde devam ettiğimiz Osmanlıca Kursu'yla ilgili düşüncelerimi aktarmaktır.

Her şeyden önce çok değerli, sempatik cana yakın, gayretli Refika Kart hanımefendi, hocalığımızı yapıyor. Allah razı olsun, kendisinden çok şey öğrendik. Onca İmam-Hatip Lisesi ve İlahiyat Fakültesi tahsilimize rağmen, Osmanlıcayı yeterince bilmediğimi fark ettik

Özellikle Osmanlıcayı yazma, Rika, Talik ve Divanî yazıları okuma ve yazma alanında çok gayret etmemiz gerektiğini bir kere daha anladık

Osmanlıcanın içine girdikçe, anladık ki deryada yaşayıp ta deryadan, deryadaki suyun kıymetinden haberi olmayan balıklar gibiyiz. Büyük bir medeniyete, büyük bir tarih ve edebiyata, büyük bir kültüre sahibiz ama ilgimiz yok. Bilgimiz de yok.

Hele yazma noktasında çok çalışmamız, hatta mümkünse hat dersi almamız, şaheser olan kitabeleri, güzel yazı örneklerini okuyup çözmemiz, tarihe not düşmemiz lazım.

Türk Edebiyatı, Türkiye Tarihi, İslâm Tarihi, Osmanlı Yönetim biçimi, Osmanlı Hukuku gibi pek çok alanda pek çok eser, pek çok belge, kocaman bir arşiv, şimdi gün yüzüne çıkmayı ve okunmayı bekliyor.

Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'nde yer alan Yazma ve Nadir Eserler Restorasyon ve Araştırma Merkezi'nde yıpranmış, eskimiş, hastalanmış eserlerin tedavisi ve bakımı yapılıyor, çürümekten kurtarılıyor.

Bu merkezde görev alan ehliyetli ve liyakatli insanlar bir hekim hassasiyeti ile, sabırla çalışıyor. Ellerinin emeği gözlerinin nuru ile gayret ediyorlar.

Merkezin kapısında Arapça ve Türkçe olarak yazılıp asılan “ Bu Merkezde bulunan Cihazlar Sayın Cuma el-Macid Tarafından Hediye Edilmiştir” afişi dikkat çekiyor. Bu hizmetlerde Bekir Şahin'in katkısının oldukça büyük olduğunu düşünüyorum.

Bizler ise her hafta sonu üç beş emekli öğretmen, İmam Hatip, çalışan Memur ve Sanat Tarihi alanında Fakülte bitirmiş, atama bekleyen, istihdam alanı bulamayan, bir türlü atanamayan gençlerle birlikte Osmanlıca Öğrenmeye devam ediyoruz.

Osmanlıca öğrendikçe tarihimizi, edebiyatımızı, kültürümüzü, inançlarımızı ve bizi ayakta tutan değerlerimizi daha çok öğreniyoruz.

                                      HEM NALINA HEM MIHINA

                                              SAMANPAZARI(!)

Samanpazarı, Konya'mızın tarihe mal olmuş mekânlarından birisidir. Eskiden saman satılan bir yer olduğu için bu isim kullanılmaya devam etmektedir. Şimdi ise burada ne sap ne de saman satılmamaktadır.

Burada Büyükşehir Belediyesine ait otobüslerin giriş çıkış yaptığı büyük bir garaj halen hizmet etmektedir. Ne var ki Adliye istikametine giden toplu taşıma yapan dolmuşların tabelalarında da Samanpazarı yazmaktadır. Meram Yeni Yol, Aydınlık, Tıp Fakültesi, Şeker Tekke gibi bu güzergâaha giden dolmuşların üstünde yazan Samanpazarı yazısı, vatandaşların tepkisini çekmektedir.

Çünkü bu dolmuşların hiç biri Samanpazarı'na uğramamakta, önünden bile geçmemektedir. Vatandaş, bu dolmuşlardan Samanpazarı yazısını kaldırılmasını istemektedir. Benden yetkili ve etkililere söylemesi.

                                               TRAFİK OTOSUNA CEZA

Sakatlara ait park yerine park eden polislere 176 tl para cezası kesilmiş. Bence güzel bir uygulama. Çünkü Polisler, özellikle trafik polisleri vatandaşa trafik ve trafik kuralları konusunda örnek olmalıdır.

Ama yeter mi? Yetmez.

Çünkü trafikteki keşmekeşi önlemenin en önemli yolu, denetimleri sürekli yapmak, cezayı herkese yazmak, ayırım yapmadan adilâne bir şekilde çalışmalara devam etmektir.

Olur olmadık yerlere, iki liralık park ücretini vermemek için, yollara kaldırımlara, bisiklet yollarına, insanların geçtiği yollara parkeden o kadar çok araç sahibi var ki, yaz yaz bitmez.

                                    KAYSERİ ERCİYES, SUCUK EKMEK

Kayseri Erciyesspor, sahalara seyirci çekebilmek için, taraftarlarına stada girmeden önce sucuk ekmek dağıtıyormuş.

Güzel fikir, bence. Torku Konyaspor da benzeri bir uygulama yapabilirir.

Nasılsa Torku'nun da eti sütü, çikolatası boldur. Et, süt ve tatlı ürünlerin yanı sıra seyircilere etli ekmek, börek, kebap, tirit, bamya çorbası dağıtılabilir.

Zaten Konyaspor'un attığı ve yediği goller, karın doyurmuyor.

Benden söylemesi.

                                                      GÜNÜN SÖZÜ

BİR KORKAK BİR ORDUYU BOZAR.

                                                                                                          Atasözü

 

KAMİL BİRCAN, 23.03.2015