İnançlarımız gereği etrafındaki insanların (komşu, akraba, soydaş, dindaş!) dertleriyle dertlenmeyen kişi toplumun bir ferdi olarak vazifesini tam manasıyla ifa etmiş olmaz. Burada bahsedilen sıkıntıların eksik anlaşıldığını düşünüyorum. Zira bugüne kadar bize anlatılanlardan çıkarılacak sonuç, insanların yalnızca maddi ihtiyaçlarını karşılama kısmıdır. Tamam, doğrudur; infak etmek, elimizdekileri paylaşmak son derece elzemdir. Ancak sizce de çevremizdeki insanların yeme, içme ve barınma dışında başka mefhumlara ihtiyaçları yok mudur? 

 Biraz gerilere ya da daha doğru tabirle ötelere uzanıp her yönüyle rehberimiz Kâinatın Güneşi'nin bu konudaki tutumunu inceleyelim! 

Getirdiği ışığa kanat çırpanların sayısı artıp da cenklerde üstün taraf olmaya başladıklarında ellerine geçen esirlere özgür olmak için şart koşulan fidyelerden biri de okuma bilenlerin, bilmeyen Müslümanlara okumayı öğretmeleri olmuştur. Buradan anlaşılıyor ki toplumu cehaletten kurtarmak koşullar ne olursa olsun öncelenmesi gereken bir öneme haizdir. 

Şu an maalesef bu yanlış anlaşılmanın olumsuz meyvelerini devşirir durumdayız. Toplumu oluşturan insanların çoğu deyim yerindeyse karnı tok sırtı pek olmasına karşın ruhu, gönlü, kalbi boş bir haldedir. Yine maalesef o boşluğun ne olduğunun bile bilincinde olmadığından akıntıya kapılan bir kuru yaprak gibi hayat ırmağında başıboş yol almaktadır. Doğru yönlendirmelerden mahrum olan gençlik o boşluğu çok yanlış bir takım eğilimlerle doldurmaya çalışıyor. 

Okuyun ey ebeveynler! 

Okuyun ve çocuklarınızda eksik kalan yerleri yanlış kişilerin doldurmasına müsaade etmeyin. Önce kendiniz ve çocuklarınız için sonra vatanınız ve milletiniz için ve nihayet insanlık için okumayı asla bırakmayın. 

Karşılaştığım insanların bir kısmı okumayı bir angarya bir vakit kaybı gibi görüyor; bir kısmı ise okumaya vakit bulamadığından yakınıyor.  Ha bir de sosyal medyadan devşirdiği birkaç cilalı sözle allame(!) kesilenler var. Kendimizi kandırmayalım. Bu toplumu yıksa yıksa cehalet yıkar. Bilgiye kapalı beyinler hantallaşır, pörsür ve kısa zamanda işlevini kaybeder. Böyle bireylerden oluşan toplum cehaletten ve esaretten asla kurtulamaz. Özellikle kadınlarımızın okumaya çokça vakit ayırması gerekmektedir. Malumunuz çocukların eğitiminde annenin rolü yadsınamaz bir gerçektir. Hattı zatında inancımız bu görevi babalara vermiştir. Fakat modernizmin dayattığı köle gibi çalışmazsan hayatta kalamazsın kuralı sayesinde bugün maalesef çoğu evde erkekler, gece gündüz çalışma sarmalının dışına çıkıp çocuklarını eğitme görevini ifa edememektedir. 

Günümüzde bilgiye ulaşmak son derece kolaylaştı. Eskiden evlerde kitap bulunmazdı. Bulunanlar ise birkaç dini içerikten öteye geçmez, onlarında dili ağır olduğundan ev halkı tarafından pek rağbet görmezdi. Şimdilerde bu sorun büyük ölçüde ortadan kalktı. İsteyen istediği vakit aradığı bilgiye kolaylıkla ulaşabilir hale geldi. Buna rağmen insanlardaki bu atalet duygusu akıl alır gibi değil.

Aklını başına topla ey yurdum insanı! Oku, okut, geliştir milletini. Unutma ki dış güçlerin istediği düşünme yetisini kaybetmiş beyinsiz kalabalıklardır. Onları istediği gibi parmağında oynatır da elinde ne evlat ne de yurt kalır. Yine unutma ki bu ülke evladını yetiştirme görevini bir takım gruplara devrederek sözüm ona vicdanı rahat uyurken aslında bir ihanet sarmalının içine saldığını çok acı bir tecrübeyle öğrenmiş fakat iş işten çoktan geçmiştir.

Her şeye rağmen umudumuzu yitirmemeliyiz. Bilinçli birey, bilinçli toplum; aydınlık günler inanın hayal değil!