KARDELENLER!

Havaların ısınmasıyla birlikte doğa da sevecenliğini göstermeye başladı. Yaşanan kışa inat, kardelenlerin baş kaldırması çok dikkate değer.

Bu yıl hava kurak geçti, sayılabilir. Toprak kara doymadan, suya doymadan bahara merhaba dedi. Önümüzdeki yaz günleri nasıl geçecek şimdiden tahmin etmek güç. İnşallah Nisan Yağmurları fazlaca yağar, toprak da nasibini alır bizler de. Bizler de diyorum çünkü hafif hafif yağan yağmurun altında ıslanmak en çok hoşuma giden şeylerden birisi. Diğeri ise karların üzerine yatmak ve izimiz çıkarmak. Bunu çocukken de sık sık yapardık. Kar yağdığı zaman palto ve elliklerimizi (eldiven) giyip önce kartopu oynamak, sonra karların içinde yatıp yuvarlanmak, sonra da sırt üstü yatarak kara izimiz basmak. 

Her mevsimin kendine göre renkleri ve zevkleri oluyor. Benim de tutkum, hani ahmakıslatan yağmur derler ya, çisil çisil yağan yağmurda çimenler üstünde yürümek ve yeni umutlara merhaba demek. Şimdi çayır çimenleri pek bulamıyoruz; ama gene de olsun. Deve hörgücü gibi kaldırımlarda yürümeyi bile bazen arıyor insan. Bütün faaliyetlerini sınırlasa bile içindeki özlemine de dur diyemez ya.

Baharın gelmesi bende yeni umutlar uyandırır. Nasıl ki Kış boyunca kendini rölantiye almış ağaçlar ve böcekler havanın ısınmasıyla cuşa gelmişse benim de içimdeki arzular, geleceğe dair umutlar renk renk çiçek çiçek dal vermeye başladı.

Bundan bir hafta önce bahçemde kardelenler çiçeğe durmuştu. Aman Yarabbi. Enfes bir güzellik! İçinde bastıramadığı duygularını haykırıyor gibi, biraz asice, zamansızca. Çünkü daha sonra meydana gelecek hafif bir hava akımı onun solmasına neden olacak. Ama o buna aldırmıyor.  Daha çayır çimen çıkmadan, böcekler başını çıkarmadan onun öyle bir baş kaldırışı var ki sanki tüm tabiata; “Ne uyursunuz ey gafiller! Şimdi şafak vakti, rızkı, nimeti arama zamanı” diye seslenmekte. Hem de hiç kimseden korkmadan. Hz. İbrahim'e su taşıyan karınca misali.

Kardelenlerin çağrısına ilk cevap veren de kayısılar olmalı. Bahçe de bir tane kayısı ağacı var. Apartmanın güney cephesinde yer alıyor. Bir sabah baktım ki gelinlik kız gibi süslenmiş. İnsanın içini, gönlünü açıyor. Oturup şiir yazası geliyor. Ama biz de o yetenek pek olmayınca ya da diğer gaileler üstün gelince o tarafa yöneliyoruz. Her şey, ha deyince olmuyor. Demek ki meyvenin biraz olgunlaşması gerekiyor.

Daha Mart'ın başı. Bu mevsimde bu kadar canlanma, güzelliğiyle mağrur olması biraz fazla gibi tabiatın. Bakarsın ki göze gelir, nazar olur. Nereden eseceği belli olmayan bir boz yel esiverir, hepsinin boynunu büker. Allah korusun.

Aynı tabiat gibi insanoğlu da sabırsız! Kendinde azıcık bir güç bulduğu zaman bu dünyanın yegâne hâkimi kendisi zanneder, dünyanın merkezini kendisi olarak görür. Sonra ufacık bir yelde savrulur gider. Bunun içinde vaktinden evvel ortaya çıkmasın ki seher yellerinde tozayıp gitmesin. Kökü derinliklere insin ki en sert rüzgarlarda bile sapa sağlam kalabilsin.

Sözün kısası kişioğlu kendini yetiştirmeden, milli kültürden, edebiyattan ve maneviyattan gıdalanmadan meyveye durmasın, durursa da usturuplu dursun. Fikirlerini, duygu ve düşüncelerini ifade ederken edebi, saygıyı gözetsin. Önce uzun bir süre bir suskunluk devresi yaşasın. Bu suskunluğu lâl olarak almasın. Tabii ki konuşup, sorup soruşturmasını yapacak; ancak önce dinleyecek. Dinlemesini bilecek ki sonra kendisi de konuşmaya başladığında onu dinlesinler. Dinlemeyenler karşı da söz söylemeye yüzü olsun.

Köksüz olarak, asılsız olarak yapılan her iş akim kalmaya mahkûmdur. Bunun için zamanın olgunlaşması gerekir. Vakitsiz söylenen bir söz, sizin yanlış anlaşılmanıza sebep olabilir. Bunun için her şeyi iyi ölçüp, bin düşünüp bir söylemek gerekir. Yoksa kışa inat başını kaldıran kardelenler gibi çabucak silinip gitmek var işin ucunda. Bir kış nasıl beklendinse baharı görür görmez onun sıcaklığına hemen aldanma. Sen de fikirlerinin düşüncelerinin gelişmesi için uzunca bir süre kışı yaşaman, bu zaman esnasında hazırlanman gerekir.

Kişi, bir fikri, bir düşünceyi ileri sürerken, içinde bulunduğun toplumun gerçeklerini, milletin menfaatlerini gözetmek zorundadır. Toplumla barışık olman lazımdır. Yani kaş yapayım derken göz çıkarmaman gerekir. Sanat yapmak, Nobel ödülleri kazanmak uğruna toplumun değerlerini hafife almamalı. Onun değer yargılarını, örflerini, inançlarını, kutsallarına önem vermezsen, toplum tarafından bir tarafa itilirsin. Adın sanın silinir gider. Aynı baharda açan kardelenler gibi! O da Mart ayının soğuğuna aldırmadan bu yarışta ben de varım demişti. Yani kuru ayazı hiç hesaba katmamıştı. Ufacık bir yelde çiçeklerini döküverdi.

Selam ve dua ile!