Hükümetimiz, var gücüyle ağır sorunlara çare bulmaya çalışmaktadır. Ulu ülkemiz Türkiye, şu sıralarda bütün fırtınaların aynı anda hedef alıp isabet ettiği bir gemiye benzemektedir. Ekonomi neredeyse her ülkede alarm vermektedir. Terör belası can ve mal kaybımıza neden olmaktadır. Turizmde bu sene beklentilerin altında bir gelirin olacağı gazetelerde yazılıyor. Bir de Batı'nın bahanelerle bazı devletlere uyguladığı ambargolar var, Kıbrıs Harekâtı nedeniyle biz de bu haydutluğa maruz kalmıştık. İran, ambargodan kurtuldu; bunun bizim de ekonomimiz için faydası olacak. Dünyadaki ekonomik krize rağmen ekonomide bir istikrarın olması hayırlı bir gidiştir. İnşallah, ekonomide daha büyük sıçramalar elde ederiz.

Yazımın girişinde ifade ettiğim gibi, ulu ülkemiz Türkiye, bütün fırtınaların hedefindeki gemi gibidir. Milletimize baktığımızda çok rahat görünüyor; böyle olmamalı, her bir yurttaş elinden gelen fedakârlığı yapmalıdır. Her zaman her yerde söylüyorum: Bu ulu ve dualı Türk Milleti'nin bir yurttaşı olmak, huzurlu olmam için yeterlidir. İki dilim ekmek, bir bardak su yeter!.. Hükümet sözcüleri, Bakanlar, konuşmalarına: “Türkiye kuşatma altındadır, yetmiş düvelle savaşıyoruz” diye başlıyorlar. Milletimiz, bu sözlerden ne anlıyor, ne yapıyor; bir seferberlik ruhu ile hareket ediyor mu?!.. Ediyor diyemem!

İktidar yorgun; çünkü başa bela ettirilen dert çok. Muhalefet ise mecalsiz. Eskiden köylerde “çıvdırma” oyunu oynanırdı. Bu oyunu daha çok çocuklar oynasa da, yetişkinler de oynardı. Kısa kısa kesilmiş ve bir tarafı sivriltilmiş yerdeki çubuk parçalarına, elindeki çubukla, ucuna vura vura sıçratarak orta yerdeki çukura götürüyorsun. Kim çubuğu, çukura önce atabilirse kazanıyor. Tehlikesi de var bu oyunun, sivri uçlu çubuk göze, surata saplanabilir; gözü de çıkarabilir. Muhalefet yıllardır bir “çıvdırma” oyunu oynuyor, kendi kendine zarar da verip başını yarıp, gözünü de çıkarıyor. CHP'yi yazmak boşa zaman harcamaktır, Sabah Gazetesi yazarı Melih Altınok, “Kılıçdaroğlu CHP'ye yakışmıyor” (06.04.2016) diye yazdı ki, elhak doğru yazdı!.. MHP'de bir kurultay ve liderlik savaşı var ki, bakalım neler olacak!..

İktidar yorgun dedim, ama bu yorgunluğu aşacak ateşi Erdoğan yaktı: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, terörle mücadele konusunda Türk Milleti'nin birlik ve beraberliğinin bir seferberlik ruhuyla harekete geçirileceğini vurgulayarak, "Teröre karşı, terör örgütlerine karşı, ülkemizi terbiye etmeye çalışanlara karşı, Malazgirt ruhuyla, Osmanlı çınarının azametiyle, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nın azmiyle yeni bir seferberlik çağrısı yapıyorum" dedi.  Hükümet bu ateşi; seferberlik ateşini, bir an bile geç kalmadan ülke sathına yaymalı!

Bir yazarımız da, “Güçlü bir İslam kardeşliği”nin tesis edilmesi gerektiğini yazdı:“! Devlet, mazlum Kürt halkı ile PKK'yı ayrıştırarak, bölgede hâkimiyeti ele geçirmelidir. Terörün kökü kazınıncaya kadar bölgede mücadele sürdürülmelidir. Şehit cenazelerinin gelmesinin önüne geçilmeli, toplumsal barış, dayanışma, devlete duyulan öz güven tez elden tesis edilmelidir. Kentlerde STK'lar, Güneydoğu'da zulme maruz kalmış, aç ve perişan halklar için seferberlik başlatmalı ve yardım organizasyonlarını bu bölgeye kanalize etmelidir. Güçlü bir İslam kardeşliği, birlik ve beraberlik tesis edilmesi için herkes elinden gelen gayreti göstermez ise, akıbet hayırla neticelenmez.”(Yeni Akit Gazetesi. Abdullah Şanlıdağ'ın “Birileri iç savaş istiyor” başlıklı yazısından. 28.03.2016)

Ne diyor yazarımız:

-Güçlü bir İslam kardeşliği!

-Birlik ve beraberlik tesis edilmesi için herkes elinden gelen gayreti göstermeli!

-Aksi halde akıbet hayırla neticelenmez!

Bu yazılar, bugünlerden yarınlara kalacak birer belgedir aynı zamanda! “Güçlü bir İslam kardeşliği” arzusu, ne güzel bir arzudur! Hep bu ulvi kardeşlikle bugünlere geldik!

Ve Devlet Bahçeli uyarıyor: “!Şehadetlerin önü kesilmezse, hemen her ile giden kara haberler bitmezse, uyarıyorum, Türkiye iç savaşa sürüklenecek, Allah muhafaza Suriye'ye benzeyecektir. Gidişat bu yöndedir. Sayın Başbakan, hiç düşündün mü, vatan gittikten, Türkiye çözüldükten sonra siyaseti ne yapalım, iktidara gelsek bile buna nasıl sevinelim? Dikkat ediniz, devletin çarkını uyum içinde döndürünüz. Askerimizin, polisimizin neye ihtiyacı varsa gideriniz. Gerekirse ekmeğimizi bölelim, gerekirse aç yatıp, aç uyanalım, gerekirse sarayın masraflarından kısıp, bütçeden kaynak ayıralım ama kahramanlarımız ne talep ediyorsa son kuruşuna kadar karşılayalım."(Hürriyet Gazetesi.05.04.2016)

-Şehadetlerin önü kesilmezse!

-Hemen her ile giden kara haberler bitmezse; uyarıyorum!

-Türkiye iç savaşa sürüklenecek!

Başka bir yazarımız şu ders verici cümleleri yazdı: “!Şu anda kahraman güvenlik güçlerimizi ve tüm vatanperverleri üzen iki husus var: İlki, düşmanın kaybını öne çıkarmadan sadece şehit sayısının artışının 'PKK ile başa çıkılamaz' propagandasına dönüştürülmesi ve 'psikolojik savaş' malzemesi hâline getirilmesi! İkincisi ise 'gerçekten' iman eden her Müslümanın erişerek, bu dünya hayatından ayrılmayı arzulayıp hürmet ettiği 'şehitlik' adı verilen kutlu bir hadisenin 'sıradan' vakalar gibi algılanmaya başlanmasıdır! Vicdanları en fazla acıtan da bu ikinci husustur!(!) Hani şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu 'Açılım Süreçleri'nin ellere yüzlere bulaştırılıp eşkıyanın mesafe almaya başladığı ilk yıllarda, bugün gelinen noktayı öngörüp 'şehit vermekten daha acı bir durum varsa, o da şehit vermeye alışmış bir toplum inşâ etmeye çalışmaktır!' demişti ya! Korkarız ki süreç bu minvalde tıkır tıkır işliyor!”(Vahdet Gazetesi. Yazar Ahmet Türk'ün, “Şehit vermeye alışmış” bir toplum inşası!” başlıklı yazısından. 27.03.2016)

Şehidin geldiği ilimizde o gün hayat adeta durmalı, milyonlar şehidimizin ardından yürümeli! Ama ne oluyor?

Lokantada yemek yiyen yemeğini yemeye devam ediyor! Kafeteryada olan laklaka devam ediyor! Kahvede olan oyununu oynamaya devam ediyor! Esnaf dükkânını kendi dünyası olarak görmeye devam ediyor! Bürolarında, dernek veya vakıflarında ve hele de STK'mıdır nedir oralarda olanlar da “malumatfuruşluk” (bilgiçlik) etmeye devam ediyor. Okula giderken bana harçlık veren babamın parası var mı, kazancı nasıl diye merak ederdim o harçlığı alırken. Ulu devletimiz bunca memura, emekliye, garibimize çok şükür her ayın belli bir gününde aylık veriyor. Bu zor çark dönüyor da, nasıl dönüyor. Huzur içinde uyuyoruz, kime borçluyuz; insan şehidine koşar, ağlar dua eder! Seferberlik ateşi yandı, el ele verelim, sönmesin!...

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!