Kapitalizm, özel mülkiyetin, üretim müesselerinin ve istihsal araçlarının büyük bölümüne sahip olduğu ve işlettiği; yatırım, gelir dağılımı, üretim, mal ve hizmet fiyatlarının arz ve talebin buluştuğu piyasa ekonomisi tarafından belirlendiği sosyal ve ekonomik sistemdir. Bu sistemde genellikle bireylerin ya da grupların oluşturduğu tüzel kişiliklerin ya da şirketlerin yer, üretim aracı ve para (finans ve kredi) ticareti yapabilmeye hakkı vardır.

*****

Sanayi Devrimi ya da Endüstri Devrimi, Avrupa'da 18. ve 19. yüzyıllarda yeni buluşların üretime olan etkisi ve buhar gücüyle çalışan makinelerin makineleşmiş endüstriyi doğurması, bu gelişmelerin de Avrupa'daki sermaye birikimini arttırmasına denir. Sanayi Devrimi, ilk olarak Birleşik Krallık'ta ortaya çıkmış, ardından Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya'ya sıçramış ardından bütün dünyaya yayılmıştır.

*****

Kapitalizm ve sanayi devrimi ile ilgili biraz olsun bilgiler verdikten sonra, özellikle değinmek istediğim konu insan tarafından üretilen, insan emeği ile ortaya çıkan, malların, hizmetlerin insandan daha değerli olarak görüldüğü bir değer sistemine eleştiri yapmak. İnsanı robotlaştıran bu sistemde pek fazla duygulara yer yok. İnsanı nesne gibi metalaştıran sistem seri üretimin olmazsa olmazı. Özellikle kurumsallaşmayı başaramamış yerlerde insana verilen değer daha da az!

*****

Ülkemizde de bu kapitalist ekonominin yörüngesinde buharlaşan, üreten ancak ürettiği kendisinden daha değerli olan bir sistem de insanlar nefes alıyor. Hatta ve hatta evlerine para götürebilmek, çocuklarına bir hediye alabilmek adına Soma'da olduğu gibi kömür madeninde can verebiliyor. Zenginlerin paralarına kıyıp aldığı elmasın bile bir hikâyesi var. Yıllarca beyaz ırk tarafından sömürülen Afrikalı siyahiler için bunun anlamı çok daha acıklı. Petrol yataklarına sahip olabilmek için sömürülen, Ortadoğu ülkeleri için de petrol farklı anlamlar içeriyor.

****

Seri üretim, endüstrileşme, kentleşme, modernleşme gibi kavramlar gelişmişliğin ölçütü olarak kabul edilirler. Toprağa bağlı ekonomiden sanayiye bağlı bir ekonomiye geçişin daha fazla refah ve mutluluk getireceği düşünülmüştür. Ancak kendi düşüncem sistemin insanı bir kafese koyduğu ve özgür bırakmadığıdır. Sistemde insanlar gerçeğin yeniden üretimi (taklidi) ile yetinmek durumunda. Mutluluk kaynağı nesneler olduğu sürece de bu böyle olup gidecek. Kaçacak, gidilecek yer yok. Tıpkı konuşulacak birçok şeyde susmak gibi! Kentin gürültüsü içinde çok daraldığım, bunaldığım zamanlarda aklıma bir resim gelir. Küçük bir köy evi, yemyeşil bir bahçe ve hafif esen bir rüzgâr...