Son günlerde TOKİ konutları üzerinden yoğun bir şekilde faiz tartışması yaşanıyor.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu tartışmayı ben olumlu buluyorum.

Faiz konusunda bilgi sahibi olmayanlar bile bu vesile ile konuyu araştırma yoluna gidiyorlar.

Ancak araştırma yaparken konunun gerçek uzmanlarına, ayet ve hadisleri çarpıtmadan açıklayan âlimlere sorularak bilgi sahibi olunması önemlidir.

Gerçek âlim odur ki faizi; hem dini, hem ekonomiyi hem de günümüzün ekonomi çarkını iyi bilerek açıklayandır.

Cenab-ı Hak, Kur’an’ı Kerim’de faizin haram kılındığını şöyle açıklamaktadır:  

“Faiz yiyenler ancak şeytanın çarparak sersemlettiği kimse gibi kalkarlar. Bunun sebebi onların ‘alım satım da ancak faiz gibidir’ demeleridir. Halbuki Allah alım satımı helal, faizi ise haram kılmıştır. Artık kime Allah’tan bir öğüt erişir de faizciliği bırakırsa geçmişte yaptığı kendisine aittir, işi de Allah’a kalmıştır. Kim de yine faizciliğe dönerse işte bunlar orada devamlı kalmak üzere cehennemliklerdir.” (Bakara 275)

Kur’an’da riba olarak geçen faiz kısaca mübadeleli (değişmeli) akitlerde taraflardan biri lehine şart koşulan karşılıksız fazlalıktır. İşte bu karşılığı olmayan miktar haksız kazançtır.

Faizin oluşması için bazı şartlar söz konusudur.

Bugün para olarak kullanılan kâğıt banknotların değeri itibaridir, reel değildir, enflasyon veya devalüasyonla azalır-çoğalır, düşer-çıkar.

Mesela bugün 100 TL olan kâğıt para, bir yıl sonra değer kaybıyla 80 TL ye düşebilmektedir. Bunu telafi etmek için 20 TL eklemek faiz midir yoksa kâğıt paranın satın alma güç ve değerinin korunması mıdır?

İşte bu durumlar iyi bilinmeli, fetvalar ona göre verilmelidir.

Kur’an’ı Kerim’in indirildiği dönemde para olarak kullanılan altın ve gümüştü. Kâğıt para yoktu. Ve o zaman tefecilik yaygındı.

100 gr altın veya gümüşü borç veren bir tefeci, alacağını tahsil ederken 100 gramdan fazlasını, 120-150-200 gr. olarak alıyordu. Vaktinde alamadığı zaman da bu rakam katlanarak artıyordu. Ayette yasaklanan riba veya bugünkü deyimiyle faiz budur.

Onun için gerçek faiz, altın ve gümüş borçlanmasındaki fazlalıktır denmiştir. Çünkü bunlarda itibari değer değil, reel/gerçek değer vardır. Yani değerleri sabit ve aynıdır, ağırlık/kütle olarak değişmez.

Buna göre mesela 100 gr. altın bugün de, bir yıl sonra da 100 gr.dır. Borçlanmalarda da bu ağırlık ölçüsü esas alınır. Şayet mübadelede 1 gramlık hatta 1 miligramlık bile fazlalık olursa bu faizdir, haramdır.

Günümüzde uygulanan her muameleye faiz deyip kestirip atmak doğru değildir. Zira bugün kullanılan paranın değeri değişkendir.

Meselâ bugün, 1000 TL değerinde bir mal alarak borçlanan bir kişi borcunu belirlenen günde vermez ise, aradan geçen zaman diliminde o malın değeri artsa veya paranın değeri düşse ve satıcı uzun zaman sonra aldığı 1000 TL karşılığında aynı malı yerine koyamadığı için paranın değerinin düştüğü oranda fazlalık talep etse bu faiz olur mu?  El cevap: Olmaz.

Şayet buna faiz denirse satıcının bu şekilde, zamanında alamadığı alacakları yüzünden iflas etmesi kaçınılmazdır. 

Bir kimse başka bir kimseye 10.000 TL. borç verse, fakat yıl sonunda bu parayı öderken parada meydana gelen aşınmayı ilave olarak almayı şart koşarsa/yani enflasyon farkı kadar fazlalık almayı ileri sürerse bu farkı almasında bir sakınca yoktur denmektedir.

Dünya Müslüman Alimleri Birliği Başkanı Yusuf el Kardavi, Hayrettin Karaman gibi güvenilir fıkıh alimlerinin görüş ve fetvaları bu yöndedir.

Onun için hangi şey faizdir, hangisi değildir? Faiz nasıl olur? Faizin şartları nelerdir? Riba-i fadl ne demektir? Riba-i nesie nasıl gerçekleşir?

Bunların aslını ve inceliğini bilerek konuşmak, yazmak ve ona göre fetva vermek gerekir. Bilip bilmeyen herkesin bu konuda ahkâm kesmesi doğru olmaz. Başkalarını da yanlışa sürükler.

TOKİ konusuna gelince; Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun TOKİ konutları için verilen krediden alınan fazlalığın faiz kapsamında olmadığı yolundaki fetvasının gerekçesinin yeterli olmadığı kanaatindeyim. 

Benim öğrendiğime göre TOKİ üyeleri ile bizzat kendisi sözleşme imzalamakta, üyelerini bankaya göndererek onların bankadan kredi almaları gibi bir usule başvurmamaktadır. TOKİ’nin alıyorsa bile kurum olarak bankadan kredi alması üyeleri bağlamaz.

Kadı ki bu kredi oranının 0.49 olacağı belirtilmektedir ki bu oran ülkemizdeki enflasyon oranının çok altındadır. Şayet TOKİ bu oranı üyelere yansıtmaz ise alacağı para inşaat malzemelerine gelen zamlar yüzünden eriyip gidecek ve bu hizmeti yapamaz duruma gelecektir.  

Bir de konut karşılığında üyelerden alacağı gerek aylık taksitler gerekse toplam para değişken değil sabittir.

Sonuç olarak TOKİ ile tek sözleşme imzalanması ve alacağı paranın sabit olması faiz şartlarını oluşturmamaktadır. Uyguladığı 0.49 luk fark ise faiz değil vade farkı kapsamına girmektedir. Zaten enflasyon oranının da altındadır.

Vade farkı dediğimiz de şudur: Bir satıcı malını satarken peşin şu fiyat, 1 aylık vade olursa şu fiyat, bir yıllık vade olursa şu fiyat diye farklı fiyatlar sunar. Alıcı birinde karar kılar ve alır. Bu durumda peşin fiyat ile mesela bir yıllık fiyat arasındaki fark faiz değildir. Anlaşma yapıldıktan sonra artık fiyat sabittir, değişmez.    

Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun fetvası isabetli olup dinimizin faiz hükmünü ihlal söz konusu değildir. Ancak kurul gerekçeyi daha anlaşılır şekilde açıklığa kavuşturmalıdır.

Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.