Prof. Dr. Erol Güngör, Cumhuriyet döneminde yetişen mümtaz şahsiyetlerden biridir. Beyefendilini İlmi tecrübesiyle teçhiz ederek Türk milletinin içinde bulunduğu meseleleri ele almış ve çözüm yolları üretmiştir.

O doğu ile batıyı kendi potasında harmanlayan ve sentez eden, Türk milletine faydalı olanı alan ve geliştirmeye çalışan bir ilim adamıdır.

1938 yılında Kırşehir'de dünyaya gelen Erol Güngör, ilk terbiyesini, ilim ve tahsilin imam olan dedesinden almıştır. Eski Türkçeye olan merakı da dedesini Osmanlıca olarak tuttuğu notlardan, Cuma hutbeleri metinlerinden edinmiş bu konuyu ilerletmeye karar vermiştir. Daha sonra lise yıllarında Lütfi İkiz'den ders alarak eski yazıyla okuyup yazmayı öğrenmiştir.

Erol Güngör, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanarak İstanbul'a gitmiş, burada hocası Fethi Gemuhluoğlu'nun tavsiyesiyle sosyolojiye yönelmiş ve Sosyal Psikoloji dalında Mümtaz Turan'ın asistanı olmuştur. 1982 yılında Prof. unvanını alınca YÖK tarafından Selçuk Üniversitesini kurmakla görevlendirilmiştir.

Erol Güngör bir yıllık bir çalışmanın sonucunda Selçuk Üniversitesinin fakültelerini açmış, mekan sıkıntısını çözüme kavuşturmuştur. Bunun yanında tertip ettiği konferanslarla Konya halkını; öğrencileri, gençleri, işadamlarını, sanayicileri üniversite ile buluşturmuş, halkla üniversite birlikteliğini sağlamıştır. Konya halkı ilk defa güler yüzlü, tevazu sahibi, kendilerine değer veren bir ilim adamıyla karşılaşmıştır.

Daha pek çok hizmetlere imza atacakken 24 Nisan 1983'te genç yaşta hayta veda ederek kendisini sevenleri hüzne gark eden Prof. Dr. Erol Güngör'ü üniversite belki unuttu; ama Konyalılar unutmadı. Ahde Vefa Turan Derneği 24 Nisan 2016 Pazar günü Konya Ticaret Odasında “VEFATININ 33. YILINDA EROL GÜNGÖR'Ü ANMA” gecesi düzenleyerek bir kadirşinaslık örneği gösterdi.

Akşam saat 08.00'de başlayan konferansa ilgi oldukça fazlaydı. Gözlerim Erol Güngör Hoca ile teşrik-i mesai yapmış öğrenci ve asistanları aradı; ama maalesef pek görebildiğim söylenemez. Özellikle Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Şahin'i aradı. Lakin konuşmacıların arkadaşlarından ve öğrencilerinden başka üniversitesi temsil edenler yoktu; ama ona gönül verenler, fikirlerine değer verenler ve takipçisi olanlar salonu doldurmuştu. Ben ve eşim sadık Gökce de Erol Güngör'e gönül verenler ve takipçisi olanlardan olduğumuz için konferansa koşa koşa gittik. Ahde Vefa Turan birliği Derneğine böyle bir gece düzenlediği için kalbi teşekkürlerimi arz ederim.

Tüm şehit ve gazilerimiz için saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı okundu. Bu marşın okunmasına çok önem veriyorum. Çünkü bizim bağımsızlık marşımız ve hürriyetimizin tapu kaydıdır.

Konferansın açılış konuşmasını derneğin Başkanı Harun Meral yaptı. Daha sonra Erol Güngör'ü anlatmaz üzere Okutman Harun Yıldız, Milliyetçilik üzerinde durdu. Harun Yıldız; “Milliyetçilik kimilere göre modern çağın ürettiği bir dindir. Kimilere göre bir emniyet supabıdır, lüzumlu halde kullanılmalıdır. Kimilere göre ise milliyetçilik, bir milletin var olma kaygısını ele alan bir düşünce disiplinidir.”

Yıldız, milliyetçiliğin cumhuriyet döneminde bir reaksiyon olarak ortaya çıktığını dile getirdi. Milliyetçiliğin sadece Fransız devriminden sonra ortaya çıkan bir düşünce olmadığını, esasen millet olarak ortaya çıkan her kavmin tarihin derinliklerinde aranması gerektiğini söyledi ve Erol Güngör'ün milliyetçilik anlayışın da bu çerçevede anlaşılması gerektiğini ifade etti. Yıldız; “70'li yıllarda Türk müsün, Müslüman mısın? Diye bir soru sorulurdu. Bu soru milleti bölmeye ve yarıştırmaya yönelik bir sorudur. Bu sorunun biri aidiyeti diğeri ise inancı temsil eder. İkisinden birini seçmek zorundasınız. Türk'üm diyorsanız, dinsiz, kâfir ve faşist olarak damgalanacaksınız. Müslüman'ım diyorsanız, Türk kimliğini inkâr etmiş olacaksınız. Hem Türk olmak hem de Müslüman olmayı ifade edebilmek için Erol Güngör bu soruların peşine düşen biridir. O, “Fransız devrimine kadar millet yok muydu? Birden bire mi ortaya çıktı?” diyerek Türklerin tarihi, kendisi kadar eski bir millet ve devlet olarak çok eskilere dayandığını, Göktürklerde ete kemiğe büründüğünü görürsünüz” der.

Erol Güngör'ün Ziya Gökalp'in kültür ve medeniyet hakkındaki fikirlerine yorum getirdiğini, sancılı dönemde fikir üreten aydınlarımızın yanıldıkları konuları açıklığa kavuşturduğunu, milliyetçilik, medeniyetçilik ve kültür gibi kavramların birbirinden kesin şekilde ayrılamayacağını” belirttiğini sözlerine ekledi.

İkinci konuşmacı Doç. Dr. Bünyamin Ayhan ise Erol Güngör'ü memleket meselelerini Pozitivist ve çatışmacı felsefi akımlardan uzak, uzlaşmacı ve yorulmacı bir ilim adamı olarak gördüğünü söyledi. Bünyamin Bey; “Erol Güngör Ziya Gökalp'i eleştirdiği için Türk milliyetçileri uzak durdu. Marksiszmi ve moderniteyi de eleştirdiği ve öne sürdüğü tezlere karşı çıktığı için solcular tarafından da sevilmedi. Araf'ta kalan bir ilim ve fikir adamı oldu. Erol Güngör bir teorisyen değildir. Bir disiplin de değildir. Bir geleneğin takipçisidir. Anadolu için bir aydındır. Toplumla iç içe olmuş, toplumun kültürel kodlarıyla kodlanmıştır. İnanç noktasında toplumla iç içedir. Demokrat partiden Osman Bölükbaşının Kırşehir'den aday olması ve Cumhuriyet halk partisine oy kaybettirdiği için bir ilin ilçeye dönüştürülmesi toplumsal bir kırılma olmuştur. Arkasından Milliyetçiler derneğinin Demokrat Parti tarafından kapatılması toplumsal kırılmayı daha çok artırmıştır. Bu olaydan sonra 70'li yıllarda solun yükselişi görülür. Bu açıdan Erol Güngör yeni bir cephe açarak topluma yönelir. Toplum Erol Güngör'ün merkezinde yer almıştır. Devlet mi toplum mu desek, Erol Güngör toplumu tercih etmiştir. Toplum ve kültürüne sahip çıkılması gerektiğini savunur. Toplum dediği şey, kültürden ibarettir. Din dahi kültürden çıkar. Türk İslam'ı, Arap İslam'ı gibi... Sürahi kültür, içindeki su da dindir. Kültürün temel referansı ise köylerdir.

Erol Güngör sorunlar üzerinden hareket eder. Teknoloji, hakikatte temel bir gereksinimdir ve kültürün ürünüdür. Her toplum kendi kültürüyle geliyor. Siz bunun karşısında ne üretiyorsunuz. Teknolojiyi alıyorsunuz; fakat ürettiğiniz bir tek yazılım programınız yok. İşte Erol Güngör, kültür ve iktisadi kalkınma üzerinden problemleri tartışır ve çözüm yolu üretir.” diyerek Erol Güngör'ün meselelere yaklaşımını değerlendirdi.

Üçüncü konuşmacı İlahiyatçı Prof. Dr. Mehmet Akgül ise Erol Güngör'ün Milliyetçilik ve İslam düşüncesini ele aldı. Bu konuda Mehmet Akgül; “Erol Güngör, Osmanlı döneminde son 150-200 senelik bir gerilemenin ve İslam Medeniyetinin batı karşısında yenilmesinin gerekçelerinin İslamiyet'te aranmayacağını, bu gerilemeden önce en büyük dünya devletini kurmuş ve İslamiyet'in bayraktarlığını yapmış Osmanlı Devletinin de yöneticileri, münevverleri, ordusu ve halkının büyük çoğunlunun Müslüman olduğunu savunur. Hakikatte de bu böyledir. Türkler İslamiyet dairesine girdikten sonra İslamiyet'in en büyük temsilcisi olmuşlar ve tarihten getirdiği tecrübeleriyle de birleştirerek İslam Medeniyetini oluşturmuşlardır. Tarih'in hiçbir döneminde din, gelişmenin karşısında olmamıştır. Ancak o dinin temsilcileri, idareciler, münevverler değişen olaylar karşısında yeni bir şeyler üretip toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek yerde kendi kabuğuna çekilmişlerdir. Bunda gerilemenin sebeplerini dinde değil, o dini temsil eden kanaat önderleri, yöneticiler ve münevverlerde aramak gerekir. “İslam'ın Bugünkü Meseleleri” ve “İslam Tasavvufunun Bugünkü Meseleleri” adlı eserlerinde bu meseleleri ele almış ve bu konuda mütehassıs kimselerin toplumun problemlerine çözüm yolu üretmelerini istemiştir.” dedi.

Verdiği değerli bilgilerinde dolayı her üç konuşmacıya teşekkür ediyorum. Böyle bir organizasyonu sağlayıp toplumun kalkınmasında emeği geçen değerli ilim adamlarını genç nesillere tanıtmak, unutulmasına mani olmak gibi bir görevi üstlendiği için de Ahde Vefa Turan Derneği Başkanı Harun Meral ve yönetim kurulu üyelerini ve emeği geçen herkesi kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum.

Toplumun kıymet verdiği önemli şahsiyetlerin devamlı hatırda tutulması ve genç kuşaklara aktarılması bir milletin devamı için elzemdir. Bu konuda daha çok program tertip edilmelidir.

Selamlar!