(Öğretmen Nasıl Anlatmalı ki Öğrenci Dinlesin veya Öğretmenler Nasıl Dinlemeli ki Öğrenci Konuşsun?)

Bugün öğretmenlerin genel görüşü “ Günümüzde öğretmenlik yapmak çok zor ” yönündedir.

Öğretmenler öğrencilerle ilgili şu görüşlere sahipler;

- Çocuklar çok asi, çok kaba, çalışmayı bilmiyorlar.

- Çocuklar o kadar tedirgin ve güvensiz ki, dikkatlerini veremiyorlar

Bunların üstüne öğretmenlerin yüklü müfredat programlarının ağırlığı da eklenince dayanılmaz boyutlara ulaşıyor. Üstümüzde çok fazla baskı var. Çocuklar başarısız olunca bizde mutsuz oluyoruz.

Öğretmen ve öğrenci bunca baskı altındayken sınıf içinde, öğretmenin gerçekleştirebileceği bir duygusal ortam nasıl yaratılabilir? Bugün okullarımızda çocuklarımızı derse adapte etmek için kullanılan; nutuk çekmek, öğüt verme, emretme gibi yöntemlerin etkili olmadığı görülmüştür. Bu yöntemler çocuklarda tepki oluşturuyor. Onlara; kendileriyle alay edilmesiyle, aşağılanmakla eş anlamlı geliyor. Tehditler korku doğuruyor, cezalandırmak ise olumsuz duyguları pekiştiriyor.

Yukarıdaki yöntemler kısa dönemde etkili gözükse de, uzun dönemde özdenetim ve bağımsızlık özellikleri ketleniyor. Sonuç olarak çocuklar daha tepkili ve kızgın oluyorlar. Adeta öğrenmeye direniyorlar.

Peki, seçenekler neler; çocukları olumsuz duygulara itmek yerine, onlarla işbirliği yapamaz mıyız? Baskıyı azaltan öğrencileri rahatlatan, çalışmalarında sağlıklı biçimde kendilerini beğenmelerini sağlayacak yöntemler yok mu? 

Sınıfta öğretmenle öğrenciler arasında iletişimi, anlayışı ve işbirliğini geliştirmek, zorlukların üstesinden gelmek için eğitimcilerin deneyimleri ve yapılan araştırma sonuçları olumlu ders anlatma modelinin şu şekilde olduğunu göstermiştir.

1-) Çocukların Duygularını Kabul Edin;Çocukların duygularını yadsıdığımız ya da görmezden geldiğimizde, onlar bizi ya hiç duymazlar ya da duymak için çok zorlanırlar. Dolaysıyla ilk ve en önemli adımı, onların iç dünyalarını dinleyerek atmalıyız. Kolay gibi görünmesine rağmen özellikle çocuk bizi tedirgin eden ya da öfkelendiren duygularını ifade ediyorsa bu hiç kolay değildir. Örneğin;
- Neden beni Ayşe'nin yanından kaldırdınız?
- Matematiği hiç yapamıyorum, aptalın tekiyim.
Böyle durumlarda, aynen kendi çocukluğumuzda karşılaştığımız tavrı takınırız.
- Öğretmenin gösterdiği yere oturmak zorundasın!
- Tabi ki aptal değilsin, sadece yeterince çalışmıyorsun.
-Oysa çocukların olumsuz duygularını saygıyla da karşılayabiliriz.
- Ayşe'nin yanında kalmak istiyordun.
- Bu uzun problem seni tedirgin etti.

Bu tür anlayışa yönelik empatik ( kendini karşısındakinin yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini anlama ve bunu ona anlatma ) tepkiler gösterdiğimizde bir tartışma ortamı yaratmış oluruz ve sorun kendiliğinden çözülür.

2-) Sorunu Açıklayın;Çocuklar beklentilerimize uygun davranmadıklarında ilk tepkimiz onların istediğimiz gibi davranmalarını sağlamak olur. Biz üstünde durdukça onlarda olumsuz davranışlarını sürdürürler. Oysa yargılamayan bir ses tonuyla, sorunu sözlere dökerek açıklarsak, çocuklar yanıt vermeye başlarlar. Örneğin aşağıdaki yorumların doğurabileceği farklı tepkileri düşünelim.
Suçlayıcı / Emir veren;
- Çok sorumsuzsun. Hemen bul ödevini,
- Kendini kontrol etmeyi öğrenmelisin. Kırk kere söyledim, parmak kaldırmadan konuşmak yok.
Sorunu Açıklayan;
- Ödevini kaybetmişsin
- Yanıtını duyuyorum, ama parmak kaldıran birini göremiyorum.
Suçlamalar ve emir vermek direnci artırırken sorunun açıklanması sonucu, öğrenci çözümü kendisi üretir ve uygular.

3-) Aşağılamadan Bilgilendiren;Öğrencilerin olumsuz davranışta bulunduğu an, ona bilmediklerini öğretmek açısından eşsiz bir andır. Önemli olan kısa öz ve aşağılamayan bir tepki vermektir. Öğretmen bir arkadaşımız, bu yöntemin etkilerini uygulamalarında şu şekilde gözlenmiş, “ çocuklara kitaplarını büktükleri için kızmak yerine, onlara kitaplarınızı bu şekilde bükerseniz sayfaları kopar dedim. Diğer uygulamalarımda da bu tutumu sürdürdüm. Her seferinde, önceki ifadesiz yüzler yerine “haa, peki” gibi onların katılımını gösteren tepkiler aldım.
4-) Seçenek Sunun; müfredat programı kapsamında öğrencilere sunulabilecek seçenekler oldukça kısıtlıdır. Ancak onlara yine de değişik öğrenme yöntemleri sunabiliriz. Böylece hem daha iyi anlarlar, hem de kendi öğrenme süreçlerini denetleyebilirler.
5-) Tek Sözcükle Söyleyin; Zaman, enerji ve soluk kazanabilmek için öğrencilere anlatmak istediklerimizi cümleler yerine daha etkili olabilecek tek kelimelerle anlatalım. Çocuğa tek kelimeyle anlatılacak sorunu çocuk, kendisi düşünecek ve kendi kararlarıyla doğru davranışta bulunacaktır.
6-) Çocuğun Doğru Davranışlarını Görün;Öğrencilerimize doğru davranış edindirme amacıyla konuşurken, çoğunlukla onların beğenmediğimiz yönlerini vurgulayarak söze başlarız. Örneğin; “ Ayşe, yazın çok çirkin ortaokul öğrencisine yakışmıyor. ” Çocuklara olumlu davranışta bulundukları anda, davranışlarının olumlu yönünü göstermek, ancak öğretmenin bilinçli kararlılığıyla sağlanabilir. Bunu gerçekleştirebildiğimiz an, çocuğun gözünüzün önünde çiçek gibi açtığını, parladığını görürüz. Çocukların birbirine düşünceli davranışlar göstermesini istiyorsak, önce biz onlara düşünceli davranmalıyız.
7-) Düşüncelerinizi Açıklayın;Öğretmenlerin, öğrencilerin duygularına saygılı olmalarını isterken kendi duygularına da saygılı olmalarını istiyoruz. Bu aslında o kadar kolay bir iş değildir. Bizler genellikle duygularımızı bastırmayı öğrenmişizdir. Özellikle de kızgınlık duygularımızı. İyi bir öğretmenin sonsuz sabra sahip olması gerektiği düşüncesi, toplum tarafından empozeedilmiştir. Sonuç olarak kızgınlığımızı ya bastırıyoruz, ya bilmezlikten geliyoruz ya da kendimizi bir anda bizi bile şaşırtan ani öfke patlamalı ve saldırganlık dürtüleri içinde buluveriyoruz. Oysa çok daha doyurucu, bizi ve karşımızdakini rahatlatıcı bir seçeneğimiz var: Duygularımızı açıklamak! Duygularımızı açıkladığımızda birden çok hedefe ulaşmış oluruz. Önce içtenlikli davrandığımız için kendimizi rahatlatırız. Aynı zamanda öfkenin kırıcı olmadan da ifade edilebileceğini öğrencilerimize öğretmiş oluruz. En önemlisi, öğrencilerimize bizi duyma olanağı vermiş oluruz. 

Bu tavrı örneklemek istersek; Saldırgan tavır: Ne oluyor, bu sınıfta? Defterinizi açmanız saatler alıyor zamanın yarısını dalga geçmekle geçirirseniz nasıl öğrenirsiniz? 

Açıklayıcı tavır: Derse başlamanız gecikince çok rahatsız oluyorum. Sınıfa girdiğimde defterlerinizi hazır görmek istiyorum. Öğrenciler suçlandıklarında, işbirliği yapma isteğini bitirirler. Öğretmen, hedef göstermeden, kendi duygularını açıkladığında, dinlerler ve beklentilerinize uygun tepki gösterme olasılıkları artar.
8-) Yazı İle Anlatım;Yazı ile tek bir sözcükle ifade edilen bilgiler, çoğu kez uzun konuşmalardan daha etkili olur. Örneğin; bir fen bilgisi öğretmeni derse düzenli olarak ödevini yapmadan gelen ve her seferinde uzun mazeretler anlatan bir öğrenciyle nasıl başa çıkacağını düşünür. Sonunda öğrencinin evine şöyle bir mektup postaladı; Sevgili Emel, 15, 16 ve 21 Nisan tarihli ödevlerini hala bekliyorum. Bana bunları ne zaman vereceğini lütfen söyle. Yanıtını bekliyorum. Emel bu hafta içinde tüm ödevlerini tamamladı, teslim etti. Ayrıca öğretmenine, annesine değil de kendisine mektup yazdığı için teşekkür etti.
9-) Sorunu Birlikte Çözün;Sınıf içindeki bazı sorunlar, tek bir sözcükle ya da yazılı çözülemeyecek kadar karmaşık ya da üzücü olabilir. Böyle durumlarda daha ayrıntılı beceriler gerektireceklerdir. “ sorun çözme ” yöntemi, her bireyin gereksinimlerini gözüne alan ve adım adım izlenmesi gereken bir süreçtir. Aslında tüm bir sınıfla ya da tek bir öğrenciyle sorun çözmek demek, çocukların duygularını duymak, kendi duygularımızı anlatmak ve sonuçta, birlikte ortak sonuçlara varabilmektir. Önce olayın faydaları öğrenciye sunulur. Tek tek yazması öğrenciden istenir. Daha sonra ise çözümler üzerinde konuşulur, olayla ilgili öneriler üretilmeye çalışılır. Şu bir gerçektir ki; öğrenciler ancak kendilerini daha iyi hissettikleri bir ortamda iyi düşünebiliyorlar ve iyi davranabiliyorlar. Bu yalnız öğrenciler için değil tüm insanlar için geçerlidir.