Seksen günü aşkın zamandır, Türk Milleti'nin asker ve polis Mehmetleri, ulu ülkemiz Türkiye dimdik ayakta kalsın; Türk Milleti huzur içinde nice bin yıllar bu mübarek topraklar üzerinde yaşasın diye şehit oluyor. Yedi düvel midir, yetmiş düvel midir o da belli değil; tarihten gelen ne kadar hasmımız varsa onlarla ağır bir varoluş mücadelesi vermektedirler. Yüz yıl önce Çanakkale Batı'mızdaydı, şimdi Doğu'muzda!.. Çanakkale'nin; bütün bir vatan sathı olacağı da günbegün acı bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.

Birinci hedefi ulu ülkemizi bölmek olan terörle mücadele başladığında, durumun vahametini anında anlayıp “Olağanüstü Hal” veya da “Sıkıyönetim” uygulamasına geçilseydi, mevcut durum bu kadar kötüye gitmezdi.

Hepsinden beklemeyiz elbette; (bu memleketin haini var, kalleşi var, düşmandan daha beter düşmanlık edenleri var; var var var, var oğlu var!..) milli teşkilatlar teröre ve arkasındaki güçlere karşı sert açıklamalarda bulunuyorlar, kurum ve kuruluşların yetkilileri ve milli parti başkanları da benzer sertlikte demeçler yayımlıyorlar.

Ancak bu tür demeçler faydalı olmakla birlikte, yaraya merhem olmamaktadır. Teşhis belli, analizler de gerçekçi ve yerli yerindedir. Asıl yapılması gereken şey, nereden ve nasıl başlamak lazım, hedefi Türk Milleti'ni yok etmek ve Türk yurdunu ele geçirmek olan bir şer koalisyonu ile karşı karşıyayız. Şunun şurasında birkaç ay önce hedefleri ülkemizi bölmekti, ama şimdi toptan yutma hedefindeler. Tüm güçleri ile bizim gücümüzü sınadılar. Sert demeçleri ve tahlilleri bir yana bırakıp, nasıl ve nereden başlamak gerektiğinin adımlarının atılması aciliyeti içinde hareket edelim.

“Şark Meselesi” hedefiyle yeniden bir Haçlı saldırısı altındayız. Nitekim MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: “Şark Meselesi bitmemiş, iyice bilenmiş, keskinleşmiştir.” diyerek gerçeği çok net olarak bir cümle ile açığa çıkarmıştır.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ankara'daki bombalı araç saldırısı ile Diyarbakır ve Şırnak'taki saldırı sonrası Twitter hesabından açıklamalarda bulundu.

 "Kara günler yaşıyoruz! Sanki ölüm uykusundayız. Ekin gibi biçiliyor, hızarda doğranıyoruz. Ölüyoruz arkadaşlar, hem de hiç huzur görmeden. Türk vatanı bir avuç soysuzun şiddet kazanına düştü. Türk milleti her gün saldırıya uğruyor. Sur, Cizre derken bombalar Ankara'da patlıyor. Masumlar katlediliyor. Millet her defasında can evinden vuruluyor. Devlet şaşkın, hükümet şaibeli, gelecek ise oldukça sislidir. Kan akıyor umutlardan, korku saçılıyor bakışlardan ve terör her seferinde acımıza acı ekliyor, kayıplarımıza yenilerini ilave ediyor." (Milliyet, 18.02.2016)Çok acı sözler bunlar:

-Kara günler yaşıyoruz!.. Sanki ölüm uykusundayız! Ekin gibi biçiliyor, hızarda doğranıyoruz!..

Ölüyoruz arkadaşlar!.. Hem de hiç huzur görmeden!..

Bugünün tarihi yazıldığında bu beyanatlar mutlaka tarihteki yerini alacaktır. Bizi, şu andaki kötü durumdan demeçler değil, atılacak kurtarıcı adımlar yaşatıp geleceğe taşıyacaktır. Hareket lazım, hareket!..  Türk Milleti'nin önünde üç büyük tehlike var, görmüyor musunuz Beyler!.. Bizi kan denizinde boğduracak bir iç savaşa sürüklüyorlar; kolay kolay altından kalkamayacağımız bir iç savaşa!..  Aynı anda yokluğu, kıtlığı, açlığı yaşatacaklar; dünyayı besleyebilecek bu ulu vatanda!.. Ardından işgal edecekler!  Eli kalem tutan ve milli olan, imanı olan, vatanını seven her akıl sahibi yazıyor, söylüyor bunları.

Eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, 20 Şubat 2016 günü: “Türkiye çok büyük tehdit altında” dedi. Kaç sene önceydi, kendileri, “Güzel şeyler olacak” demişlerdi. Güzel şeyler olmadı ne yazık ki! Hepimiz güzel şeyler olsun, huzur içinde yaşayalım, hiç durmadan çalışalım, birbirimizi sevelim, aramızda asla olmaması gereken husumetleri bitirelim istiyoruz. Olmuyor ne hikmetse!.. Çıksın bir veya birkaç kahraman, Türk Milleti'ni çıkarsın bu badirelerden. Korkmasın hiç kimse; Allah'tan başka kimseden korkmasın!.. Çıksın ortaya söylesin gerçekleri ve ne yapılması gerektiğini de!

Hükümet de, millet de, yediden yetmişe hepimiz milletimizin hayrına olacak bir hedefe odaklanmak zorundayız, geç kalmadan! Yoksa Allah korusun; emanet elden gider!.. Bunu ben demiyorum M. Şevket Eygi diyor; Eygi yıllardır feryat, figan ederek gaflet uykusunda olan bizleri uyarıyor: “Emanet elden gider” diye haykırıyor. O da farkında ve biliyor ki, Türk Milleti kendince bir rahatlığın içinde ve bu rahatlığın devam edeceğini sanıyor. Neye güveniyor, güvendiği dağlara kar yağalı çok olmuş ve karlar bir türlü erimiyor; karı eritecek, bizleri ölüm uykusundan uyandıracak güneş bir türlü doğmuyor.  Eygi, Vahdet Gazetesi'nden 14 Ocak 2106 Perşembe günü, bizleri, “Emanet elden gider” diyerek uyardı. Andığım yazıdan birkaç satır:

“Şu memleket biz Müslümanlara bir emanettir. Allah emanet etmiş bize bu yurdu, bu vatanı, bu mülkü. Konya'yı şu tarihte, Bursa'yı bu tarihte, Edirne'yi, Erzurum'u,  Kayseri'yi,  Sivas'ı,  Urfa'yı ve diğer öteki kısımları belli tarihlerde vermiş bize. Tarih sicillerinde hepsi yazılıdır yegân yegân. Hepsi emanet hepsi!..  Şartların birincisi, emanete riayet etmek, asla hıyanet etmemektir. Mülkün asıl sahibi O'dur! Bize emaneten vermiştir. Emanete hıyanet edilirse ne olur? Emanet elden gider, sahibi elimizden alır, başkasına verir.” Uyanalım, uyanalım, uyanalım; emanet elden gitmeden!..

Terörle mücadele eden polis ve asker Mehmetlere çeşit çeşit erzak yardımı yollanıyor. Kolilerin içine bayrağımız konuyor. Kolilerin üzerine dualar, kısa, özlü; Allah, vatan ve millet sevgisini belirten sözler yazılıyor. Yiyecekler evde inanç, dua ve gözyaşlarıyla hazırlanıyor. Şu an karakol, kışla, mevzi gerisinde yapılan tek ulvi hizmet de budur. Yapanlara bakıyoruz; bunların da çoğu ya şehit aileleri, ya gaziler ile aileleri veya da asker ve polis eşleri! Milletin gerisi nerede?!..

-Kara günler yaşıyoruz!.. Sanki ölüm uykusundayız!  Ekin gibi biçiliyor, hızarda doğranıyoruz!..  Ölüyoruz arkadaşlar!.. Ölüyoruz ey ulu millet!.. Ölüm uykusundan uyan, Türk Milleti; uyan!..

Cumhurbaşkanımız, hükümetimiz, milli muhalefetimiz, kamu çalışanlarımız, esnafımız, işçimiz, köylümüz, milli gençliğimiz, akıl, fikir, düşünce sahiplerimiz; hepimiz mevcut tuzaklardan salimen çıkmanın aciliyet olduğunu bilmeliyiz ve düşmanın bizi vurmasına fırsat vermeden, elimizdeki mevcutlarla son kale olan ulu ülkemizi ve beraberinde insanlığı da kurtarmalıyız.

Emanet elden gitmeden çok keskin bir rota değişikliği ile tarihimizden, sadece kendi aklımızdan güç alarak ilerlemeliyiz. Devletimiz ve milletimiz bilsin ki; artık hedef ülkemizi bölmek değil, toptan yutmaktır. Türk Milleti; devletiyle ve milletiyle birbirini affederek; içerideki bütün sorunları dondurarak silkinip ayağa kalkmalıdır. Affeden milletler yıkılmazlar!.. Türk milleti, birbirini affetmeyi başarmalıdır; birlik de budur, dirlik de budur! Tek tek her bir yurttaşın gücü topyekûn milletin gücüdür.

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!