Yaşları ellinin üzerinde olanlarımız ya oyuncaklarını kendileri yapmışlardır ya toprakla haşır neşir olmuşlardır ya da sokaklarda veya boş arsalarda oyunlar oynamışlardır. Masallarla, hayallerle büyümüşlerdir.

Çocukluğum aklıma geliyor.

Deyim yerindeyse ailemiz bizi dışardan eve sokmakta zorlanıyordu.

Hatırlıyorum. Akşam olmuş, biz hala boş arsada top oynuyoruz. Rahmetli annem çağırmak için yanımıza gelmişti. Karanlık basmış topu göremez olmuştuk. Kös kös eve dönmüştük. Buna benzer olayları belli bir yaş gurubu üzerinde olanlarımız mutlaka yaşamıştır.

Ya şimdi?

Baba: “Oğlum, dedenlere gideceğiz, hazırlan!” Oğul: “Baba siz gidin, selam söyleyin. Benim bilgisayarda işim var.”

Yukarıdaki diyalog çok tanıdık değil mi?

Eskiden içeri girmemek için inat edenler vardı. Günümüzde ekranın (tablet/ telefonun) karşısında çakılı kalmış çocuklarımızı dışarı çıkaramıyoruz.

Haliyle ebeveynler olarak endişeleniyoruz.

Bir kere şunu kabul edelim ki, çocuklarımız dijital dünya içinde doğdular. Onun haz ve hızı ile büyüdüler.

Bu gerçeği değiştiremeyeceğimize ve dijital dünyaya savaş açamayacağımıza göre bizim onların dünyasını anlamaya ihtiyacımız var.

Haklı olarak kaygılanıyoruz.  Çocuğumuza küçüklüğündeki gibi sevgi ve şefkat ile yaklaşabilirsek, onun bir birey olduğunu kabul edersek, belki de çözüm için en önemli adımı atmış oluruz.

Korkmamıza gerek yok. Mevlana’nın dediği gibi : '' Müşkül neredeyse cevap oradadır, gemi neredeyse su orada! ''

Yeter ki, kaybettiğimiz iğneyi doğru yerde arayalım.

Fıkrayı bilirsiniz.

“Nasreddin Hoca bir gün samanlıkta eşeğinin semerini tamir ederken iğnesini kaybetmiş avluda (bahçede) yere eğilmiş aramaya başlamış. Hocanın merakla bir şey aradığını gören komşuları:

- Hocam hayırdır inşallah! Ne arıyorsun? Diye sorarlar. Nasrettin hoca:

- İğnemi kaybettim, onu arıyorum. Diye cevap verir. Komşuları, bizde size yardım edelim diyerek eğilip aramaya başlarlar. Bu hali gören birçok kişi bahçeye toplanır ve eğilip aramaya başlarlar, nihayet içlerinden birisi hocaya:

- Hocam iğneyi tam olarak nerede düşürdünüz? Diye sorar. Nasrettin hoca hiç bozuntuya vermeden:

- Samanlıkta kaybettim der. Bahçede iğne aramak için toplanmış olan insanlar hayretle hocaya bakıp:

- Yahu hocam! Samanlıkta kaybettiğin iğneyi ne diye avluda arattırırsın?! Derler. Nasrettin hoca gayet ciddi bir şekilde,

- Ne yapayım, samanlık ot, saman dolu, hem de karanlık olunca burada aramak daha kolayıma geldi der.”

İğneyi doğru yerde aramak için de ekran kuşağını tanımak gerekir.

Ekran kuşağının özellikleri Kemal Sayar ve Sezin Benli’nin kaleme aldıkları “Dijital Çocuk” kitabında:

“1.Seçme Özgürlüğü

2.Bağlılık Yok

3.Katılımcılık

4.Araştırmacı Ruh

5.İşbirliği ve Sosyalleşme

6.Hız ve Kişiselleştirme”

Maddeleri olarak sıralanmış.

Yukarıda belirttiğimiz gibi çocuklarımızın dünyasını bilerek hareket eder ve rol model olabilirsek onlara en büyük iyiliği yapmış oluruz.

Aile olarak o zaman, Alain de Botton’un “ Gerçek sevgi sevdiğinin yanında telefona bakma arzusu duymamandır” sözünü hayatımıza aksettirebiliriz.

Selam ve dua ile.