Ülkeler ekonomik gerçeklerle yüzleşmeye başladıkları günden sonra ekonomiye, daha hassas yaklaşmaya gayret göstermişlerdir. Bu argümanın altında yatan neden, ülkelerin birbirleri ile mücadelesi ve bu mücadelenin arka planında ise ekonominin yer almasıdır. Ekonomiyi anlamak, ülkelerin birbirleri ile mücadeleleri kadar eskidir (hatta daha eskiye bile götürülebilir). İnsanların ihtiyaçlarının karşılanması, dahası insanların ihtiyaçlarının daha iyi karşılanması tarihsel süreçte üretimi ve ekonomiyi yönlendirmiştir. 

Ekonomiyi, tarihsel süreçte farklı bir sınıflandırmaya tabi tutabiliriz. Bu sınıflandırma iktisadi düşünceler, iktisadi sistemler ve iktisadi doktrinler tarihi alanlarında pek görülmemiş olsa dahi, farklı bir açıdan değerlendirme yapılabilir. 

Bu değerlendirmeye göre, 1500-1700 tarihleri arası paranın ve ülke zenginliğinin ön planda tutulduğu tek taraflı bir uluslararası ticaretin önemsendiği yıllar olup, bu yıllarda uluslararası iktisat alanı öncelikli bir ekonomi anlayışı bulunmaktaydı. 

1700-1900 yıllarda klasik düşünce ve neo-klasik düşünce akımı popülerliğini korurken, uluslararası iktisat ve mikro iktisat daha önemli iktisat alanları arasındaydı. 

1900-Günümüze değin çok farklı iktisadi doktrinlerin ortaya çıktığı ve 1970'li yıllara kadar makro iktisat, 2000'li yıllara kadar para politikası ve finans, son 16 yıldır ise makro göstergeler takip edilmesine karşın para ve finans, uluslararası ticaret ve son dönemde mikro iktisat alanları daha çok ön plana çıkmaya başladığı görülmektedir. 

Elbette iktisadın tarihi süreci ile iktisat alanlarında bir benzerliğin olduğu göz ardı edilemez ancak, günümüzde yaşanılan aksaklıkların perde gerisinde yanlış alanların ön planda tutulması bir handikap yaratmış olabilir mi?

Bu soruyu biraz daha detaylı şekilde incelediğimizde, buradan yola çıkarak ülkemiz açısından da bir değerlendirme yapabiliriz, her dönem için ayrı bir iktisat alanının ön plana çıkmasında o alanının aksaması söz konusu olabilir. Ülkemiz açısından durumu değerlendirdiğimizde şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır;

*Ülkemizin son dönemde yaşadığı ekonomik zayıflık açısından, mikro ekonomi eksikliği görüldüğünden son yapılan güncellemelerde; ar-ge, teşvikler, bölge sorunları, mevzuat eksikliklerinin giderilmesi, sektörlerin canlandırılması gibi adımlar atılmakta ve bunların makro göstergeler içinde konumu gözlenmektedir.

*Ülkemizde dış ticaret alanı ve dış açıklar ekonominin uluslararası ticaret için iyileştirmelerin yapılmasını gerekli kılmakta ve bunun için de her ne kadar makro iktisat göstergeleri içerisinde yer alsa dahi (ithal girdi payının azaltılması, katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi, ihracatta kilogram değerinin artırılması vb gibi) mikro ölçekli adımlarla hareket edildiği görülmektedir.

*Son olarak diğer ülkeler ile yapılan karşılaştırmalarda görünen kavram makro iktisat alanı olsa bile yapılan düzenlemeler mikro iktisat alanı çerçevesinde ilerlemektedir.

Bütün bu ekonomi içerisinde yer bulan alanlar açısından, ekonominin nüksettiği eksiklikler sadece makro değerlendirmeler ile anlaşılamayacak ölçüde karmaşıktır. Ülkelerin büyüme ve genişleme alanlarına göre yapılacak analizler ve dünyanın tek tipleştirilmesi yerine çok tipleştirme içeren reçeteleri farklı ekonomi alanlarının kullanılması açısından daha yerinde olabilecektir.

Değerlendirmecilerin bu noktaları göz önünde bulundurması, ekonomiyi tektip kısır anlatımdan uzaklaştırıp daha çözümleyici bir yaklaşıma doğru götürebilecektir.

Bakış açısını değiştirmek yerine bakış açılarını zenginleştirmek daha yerinde olabilir.

      Y. Doç. Dr. Bülent Darıcı

[email protected]