2016 ve sonrası yıllar, insanlığın yaşadığı ve yaşayacağı üçüncü dünya savaşından başka bir şey değildir. Üçüncü dünya savaşı tüm hızıyla devam ediyor, peki biz ne yapıyoruz?!.. Bu savaşın hedefinde ulu ülkemiz Türkiye ve Türk Milleti var. Bugünümüz ve geleceğimiz tehlikededir. Derdi Türkiye olan yazarlar, köşelerinde sık sık; Türkiye'nin kuşatma altında olduğunu yazmaktadırlar.

Anlık çıkışlarıyla hafızalarda yer etmiş olan MHP'nin genel başkanı Bahçeli, salı günleri öyle demeçler veriyor ki, sanırsınız ki 12 adayı almak için taarruz başlatıyoruz. Ondan sonra derin bir sessizliğe bürünen partinin; bitmez tükenmez kongre savaşları dışında bir faaliyetini göremiyoruz. 

CHP'nin ve başındaki zatın, Türk Milleti'nin yararına olan ve  bugünlerden yarınlara kalabilecek bir sözü var mı? Akşam sabah “kan” diyorlar, başka söz bilmiyorlar;  milletimiz de bu zavallılara kızsın mı, acısın mı, ne yapsın!..

Yeni Başbakan Yıldırım, “Düşmanları azaltmak, dostları çoğaltmak” amacında olacağını ifade etti. Bu söylem yerindedir, doğrudur; ancak bunun için zaman daralmaktadır, bu söylemin hayata geçirilmesine öncelik verilmelidir.

Terörle mücadele devam ediyor, her geçen gün ödenen bedel artıyor. Zor bir mücadele içindeyiz. Havalar ısındı, terör bölgelerinde gündüzleri hava çok sıcak olur. Alt yapı zarar görmüş vaziyette, suyun akmadığı ve elektriğin verilemediği yerler var. Sıcaklarla beraber bulaşıcı hastalıkların başgösterme ihtimalini de düşünmek gerekir. Asker ve Polis Mehmetçiklerin barınma, beslenme, temizlik ihtiyaçları binbir güçlükle karşılanıyor. Kamu kurumlarının korunması, hastanelerin aksamadan hizmet vermesi de çok büyük fedakarlıklarla başarılmaktadır.

İçeriden ve dışarıdan kuşatma altındayız. Yıllardan beri başta ABD olmak üzere birçok devlete “müttefik” demekteyiz. Müttefik dediğimiz devletler, hiçbir zaman bize müttefik olmadılar. Biz kendimizi neden kandırmaya devam ediyoruz. Önce buradan başlamalıyız. Dost olmayana dost; hele de düşman olana dost demek ne büyük gaflet!.. Akdeniz'de konuşlu savaş gemileri kimler için, hangi devletler için oradalar?!.. İncirlik Üssü'nde konuşlu olan ölüm makinesi savaş uçakları kimler için oradalar?!.. Batılılar, her ülkeye silah satmaktadır. Saddam'a da sattılar. Sonra Haçlı Savaşlarının devamı olan bir savaşla Irak'ı, Irak olmaktan çıkardılar. Dünya basını ve ne acı ki bizdeki basın ve yayın organları da Saddam ve ordusu için, “Bir uçağını bile kaldıramadı” diye alaya alan, küçümseyen haberler yaptılar. İşte Batı bunu yapıyor, sana sattığı silahı kullanmana bile fırsat vermiyor. 

Komşu devletlerle bir ve beraber olmayı başaramadık, ne yazık ki topyekün bir güç olma fırsatını kaçırdık. 

Almanya sözde soykırım kararı almakla, üst aklın yanında yerini alarak, bize savaş açtı.  Oylamada(02.06.2016)çekimser kalan Alman vekil Oliver Wittke: “Türkiye'nin tepkisi sert olmayınca rahatladım. Oylamayı, akıllıca olmayan bir adım olarak değerlendiriyorum. Alman Meclisi'ndeki oylamanın şu andaki duruma bir katkısı olacağını düşünmüyorum. Bununla Türkiye-Ermenistan ve Türkiye-Almanya arasındaki ilişkileri kastediyorum. “dedi. Asıl Almanya Başbakanı Angela Merkel'in tutumu unutulmamalı ve affedilmemeli. ABD, Rusya, Fransa ve Almanya gibi büyük (güçlü mü desem) devletlerle ilişkilerimiz hayli arızalı. Almanya 'Ermeni Soykırımı'nı tanıyan 29'uncu ülke oldu. Daha önceki 28 devlete olduğu gibi, Almanya'ya karşı da tepkimiz cılız kaldı. 

Ulu ve dualı Türk Milleti, tarihinde hiç görülmediği kadar ve adına çok net olarak Haçlı kuşatması diyeceğimiz bir kuşatma altındadır. Türk Milleti birlik ve beraberliğini acilen ve seferberlik ruhu ile en üst seviyeye çıkarmalıdır. Türk Milleti, birbirini affetmeyi bilmelidir. Muhalefet içler acısı bir vaziyet içindedir. Birlik ve beraberliği seferberlik ruhu  ile harekete geçirecek olan AK Parti' dir, zaten bunu da ifade eden kendileridir. Bunu bir an önce yapmazsak, başlıkta ifade ettiğim gibi: BİZ HİÇBİR SAVAŞI KAZANAMAYIZ!.. Savaş derken ekonomik kalkınma dahil, hür ve başı dik yaşayabileceğimiz adı konan ve konmayan tüm savaşları kastediyorum.

Türk Milleti şu anda iki büyük güven duygusu ile yaşamaktadır. Daha doğrusu yan gelip yatmaktadır. Birincisi AK Parti'ye ve liderliğine çok aşırı bir güven içindedir. Devletin başına gelmek de bir kader, talih ve kısmettir. Onlar da birer fani ve beşerdir. AK Parti iktidarı dönemini bir yanlış bir doğru; iki yanlış bir doğru, üç yanlış iki doğru! yaparak iktidarını sürdürdü. Devamlı doğruyu yapan bir iktidar olmadı. Öncekiler de öyleydi. İstiklalci ruh yoktu. Yanlışlarını farkettiğinde çabucak düzeltiyor, ama bazılarında kibir denen olgudan dolayı hatasından vazgeçmiyor, kendisinin ve milletin geleceğini ne yazık ki tehlikeye atıyor. İktidarı da seven çok seviyor, karşıt olanların da haylicesi bir kaşık suda boğmak istiyor. Tarih boyunca bizi mahveden, devletlerimizi yıkan da bu menfi halimizdir. 

İkincisi ordumuza çok güveniyoruz. Ordumuz bu güveni çok şükür hakediyor. Elbette ki ordumuza güveneceğiz. Ordumuz güçlü, Allah her şartta güçlü eylesin. Ama bir ordunun gücü, milletin gücüne, desteğine bağlıdır. Tüm zorluklara rağmen, gücünü koruyan ve daha da geliştiren ordumuza elimizden geleni yaparsak, ordumuzun gücü sarsılmaz. Her gün en seçkin evlatlarımızı şehit vermekteyiz. Evlatlarımız, yerden mantar biter gibi bitmiyor. Göz yaşartan fedakarlıklara bigane kalmamalıyız. Fotoğrafına, Jandarma Dergisi'nin kapağında yer verilen kahraman ve sevecen binbaşımızın sol gözü ne yazık ki artık yok. Ekonomimiz güçlü ve milletimiz de çalışkan, huzurlu ve birbirini seven olursa, ordumuz da her şartta güçlü olur.

ABD'de bir savcı var, adı Bharara imiş. Buna, sırıtık savcı diyorum. Zarrab denen birini yargılıyormuş. Bazı haber siteleri ve gazeteler bu konuda sözde haber verirmiş gibi yaparak, bu savcının sırıtan bir fotoğrafının arkasına, daha önce bakanlık yapmış  siyasilerimizin resmini ekliyorlar; Zarrab'ı da ihmal etmiyorlar, onu da süklüm-püklüm bir halde fotoğraf karesine koyuyorlar. ABD savcısına duydukları sevgiye bakar mısınız?!.. Sizler, sömürge gazetecileri misiniz?!.. Çok yazık, çok!..

Birçok vicdanlı yazarımız da devamlı olarak birlik ve beraberlikten bahsediyor: Abdurrahman Dilipak: “BİRLİK OLMAK (04 Haziran 2016. Yeni Akit Gazetesi) Her zamankinden daha çok birlik olmaya muhtacız. Almanya'nın Ermeni iddiaları konusundaki kararını gördük. Bunun fiili bir sonucu yok. Daha önce Fransa ve İsviçre de aynı haltı yedi. Hatta Ermeni iddiaları ile ilgili olarak, “soykırım yok” demeyi bile suç saydılar, biliyorsunuz. Bunların dostluğu buraya kadar. Bu konuda bir süreden beri Yahudi lobisi de aktif. Birileri bunu fırsat bilip, Türkiye'ye saldıracaktır. Dikkatli olmamız gerek.  Birtakım kişi ve kuruluşların açıklama ve ataklarını da not etmek gerek.” Şu cümle çok sarsıcı ve bizleri uyandırmaya da yeter mi acaba: “Birileri bunu fırsat bilip, Türkiye'ye saldıracaktır.”

Birlik olma konusu çok önemli bir husustur, acildir ve sürekli gündemlidir. Ancak yazarlarımız bunu tam olarak açmıyorlar, ne ve neler yaparsak birliğimizi kuvvetlendirmiş oluruz!..  Haftaya bu konudaki düşüncelerimi İnşallah yazacağım. Her şartta var olacaksak, bir ve bütün olmalıyız. Kimseyle değil, kendimizle müttefik olacağız. “ Gelin gönüller yapalım; bu Ramazan ve her zaman!..”

Selam, sevgi ve hürmetlerimle efendim!