Dün Babalar Günü'ydü. Anneler gününü daha önce, Mayıs ayının ilk haftalarında yine bir Pazar günü kutlamıştık. Nedense, Babalar Günü de Pazar günlerinde kutlanıyor.

Gerçi bizde ve bizim gibi pek çok ailede bu mübarek (!)günlerin fazla bir önemi yoksa da, özellikle medyanın, gazete, dergi ve bazı televizyon kanallarının pompalamaya çalıştığı, insanların alışverişe yönlendirildiği bir Babalar Günü var.

Bugünü önemseyenler var, bugünlerde babasını hatırlayıp, ufak da olsa bir hediye alıp, elini öpüp, hatırlayıp, hatırını soranlar var.

Elbette bardağın dolu tarafını görüp, hiç yoktan iyidir, senede bir gün de olsa güzeldir, hiç olmazsa babalar hatırlanıyor, gönülleri kazanılmaya çalışılıyor, piyasalarda, az da olsa bir canlılık oluyor, ekonomi canlanıyor diyebiliriz.

Aslında bizim savunduğumuz, olması gereken anne ve babalarımızı yılın sadece bir gününde değil, her gününde hatırlamak, hatırlarını sormak, gönüllerini almak, üzerimizde bulunan haklarını yerine getirip, haklarını helal ettirebilmektir.

Bizim dinimiz, anne ve babayı birbirinden asla ayırmamış, anneyi ayrı, babayı ayrı olarak görmemiş ve göstermemiştir. Anne ve Baba hakları ile ilgili âyet ve hadislerde, dualarda, anne ve baba birlikte zikredilmiştir. Belki anne hakkının baba hakkına göre daha önemli olduğu söylenmiştir ama anne ve baba hakkı her zaman yan yana ve iç içe, birlikte ele alınmıştır.

Anne ve baba birbirinden ya boşanma ya da ölüm sonucunda ayrılabilen iki değerli varlıktır.

Yoksa onları birbirinden ayrı düşünmek imkânsızdır. Öyleyse, Batı Dünyası'nın, Batı Medeniyeti'nin bu ayrımcılığının asıl nedeni ne olabilir?

Bunun cevabı anne ve babaya olan sevgi, saygı değil, en başta ticarî kaygıdır.

Dostlar alışverişte görsün misalî, ticarî ve ekonomik menfaat elde etmek için, anne ve babayı sever görünmektedirler.

Günümüzde çocukları tarafından, hem de okumuş çocukları tarafından terk edilmiş, huzurevlerine bırakılmış nice anneler, nice babalar vardır.

Günümüzde çocukları tarafından aranmayan, hatırlanmayan, ziyaret edilmeyen nice anne ve babalar bulunmaktadır.

Günümüzde, yakınlarını, çocuklarını savaşlarda kaybeden, savaşlar sebebiyle açlık ve korku içinde yaşayan, evlat acısı çeken nice anne ve babalar, acı içinde kıvranmaktadır.

Kapitalist ve emperyalist dünya bütün bunları görmemekte, sadece gözyaşı döken anne ve babalar üzerinden kesesini doldurmayı, saltanatını sürdürmeyi düşünmektedir.

İlk evlat acısını yüreğinde yaşayan Hz.Adem'den bu yana, günümüze kadar, dünya coğrafyasının pek çok yerinde anne ve babalar zulüm altında inlemektedirler.

Şu kutsal ve mübarek Ramazan ayında bile, anne ve babalar çocuklarıyla birlikte iftar yapamıyor, sahura kalkamıyor, teravih kılamıyor ve oruç tutamıyor. Çünkü ya çocuklar canını kaybetmiş, ya da babalar.

Ve bizler bu ortamda babalarımıza hangi parfümü,, hangi gömleği, hangi saati, hangi kravatı alacağımızı düşünüyoruz.

Hangi kitabı mı? Daha o noktaya gelmedik. Çünkü okumuyoruz.

Oysa kitaba yönelsek, kitapların kitabı, kitapların anası Kur'an'ı elimize alıp okusak, incelesek, göreceğiz ki, Yüce Rabbimiz, İsrâ Suresi, 23, 24'de,

“Ve Rabbin kendisinden başkasına ibadet etmemenizi ve ana babaya iyilik etmeyi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlığa erişirse, sakın onlara “öf” bile deme! Onları azarlama, onlara güzel söz söyle!

Hem onlara merhametinden alçakgönüllülük kanadını indir ve de ki:”Rabbim! Onlar beni küçük iken nasıl merhamet edip yetiştirdilerse, sen de onlara öyle merhamet eyle!” diye bize yol gösteriyor, önümüzü ve yolumuzu aydınlatıyor

Sonuç olarak annelerimiz ve babalarımızı birbirinden ayırmadan, kalplerini kırmadan, hayırdualarını almaya gayret edelim

Bırakın başkaları ne yaparsa yapsın? Bizler anne ve babalarımıza Yusuf gibi, İbrahim gibi, İsmail gibi, Muhammed'imiz gibi hayırlı evlat olalım.” Babalar günüymüş, değilmiş” fazla dert etmeyelim.

                                                 GÜNÜN SÖZÜ

BABANA RİAYET EDERSEN SEN DE OĞLUNDAN HÜRMET VE RİAYET BEKLEYEBİLİRSİN.

                                                                                                             Hz. Ali (r.a)