Parıltılı sularıyla göz kamaştıran nehrin kıyısında gümüş rengine çalan altın sarısı saçlarını omzundan kucağına akıtmış; ince, uzun, biçimli, narin parmaklarını arpın tellerinde dolaştırıyor Arya!

Ömrünü adadığı o eşsiz melodiyi kim bilir kaçıncı kez çalıyor. Nehrin berrak sularındaki aksine dalıyor gözleri. İlk bakışta bu dünyaya ait değilmiş gibi duran tarifsiz güzelliğini dünya gözüyle temaşa eden olmamış; ahu gözlü, bal dudaklı, gonca yanaklı, boyu sülünce, endamı bir mermerden yontulmuşçasına pürüzsüz bir afeti devran.

Baktığı yerde şualar, akisler bırakıyor kömür karası gözleri. İpek tüylü parlak siyah kanatları arşı âlâdan yenice inmiş heybetli ve haşmetli bir vahiy meleğini anımsatıyor. O kanatlardaki haşmeti fani bir âdem bir kerecik göz ucuyla görecek olsa olduğu yere cansız yığılır akıbet. Oturduğu kayalığın üstünde hareket etikçe incecik ayak bileğindeki inci mercandan müteşekkil halhal, çaldığı melodiye göre tın tın sesler çıkarmakta! 

O arp ki kim bilir kaçıncı kuşak atalarından kendisine intikal etmiş efsunlu olduğu muhakkak; etrafı pırlanta, yakut ve zebercetle işlenmiş bu fanide değerini ölçmeye cevher bulunmaz bir nadide parçadır. Çalan da o nispette değerli o nispette paha biçilmez bir huri ki teni gümüşten alevlerle ışıldıyor ve bulunduğu yeri aydınlatıyor. 

Arya arpını çalarken bülbüllerin nutku tutuluyor. O varken gonca gülleri görmez oluyor gözleri. Değil güller, dünya üzerinde hiçbir güzellik onunla boy ölçüşmeye güç yetiremez.

 

Görse ol bârika-i hüsnü bütân-ı Keşmir
Tâb-ı hayretle erirlerdi büt-i mûm gibi                

(Nedim )

 (Keşmir putları o güzelliğin şimşeğini görse, hayretlerinin etkisiyle balmumundan heykel gibi erirlerdi.)

Gelse bu sûretlebütgede-i hüsne eger
Bütlerîmân getirip der sanemâhôş geldin                

(Şeyh Galip)


(Eğer bu suretle güzel puthaneye gelirse, putlar iman getirip, ‚ey put! Hoş geldin der)

 

Dediği gibi şairlerin  bir su gibi akar geçer, sineleri deler geçer cinsinden Arya'nın hayali ve melodileri!

 Ah Arya! Sen ki kime baksan ol saat gözü başka nesne görmez olur. Sana ki her kim erse elinde tuttuğu billur abı hayat dolu olsa bir an düşünmez taşa vurur. Geldin de gerek kalmaz oldu hurşidi kamere, geldin de yırtıldı perde hayâ kalmadı serde.

Perdeyi sıyırınca seni gördüm dün gece,

Bu ne sevda bu ne ah tır yakar sineyi gün gece. 

Uyandım da bir de baktım hep düş imiş zuhurat,

Aldım taşı elime ki ezeyim bu başı hey hat!