Önce selam. Allah'ın rahmeti, bereketi, sağlık ve selâmeti, esenliği üzerinize olsun.

Sonra şu güzel öyküyü okuyun. Yarıda bırakmadan sonuna kadar okuyun ve yaşadıklarınızı, başınıza gelen, iyi ya da kötü bütün olayları düşünün. Bir ders çıkarmaya çalışın.

“Serçe Allah'a küsmüştü.

Günler geçiyordu ve serçe hiçbir şey söylemiyordu.

İçine kapanmış derin bir hüzne boğulmuştu.

Artık Rabbine bir şey demiyor ve onunla konuşmuyordu!

Melekler merakla Allah'a serçeyi soruyorlardı ve her defasında Allah, meleklere “o gelecek” diye cevap veriyordu.

“Çünkü onun sesini duyacak tek kulak benim ve onun minik kalbindeki derdini anlayacak olan da tek benim” diyordu.

Bir zaman sonra serçe, kalbi hüzün, gözü yaşla dolu bir halde bir ağacın dalına kondu. Hiçbir şey söylemiyordu öyle sessiz sessiz bekliyordu.

Allah, serçeye seslendi.

Söyle bana! Canını sıkan ve kalbini hüzne boğan derdin nedir senin?

Melekler serçe ne söyleyecek diye ona bakıyordu.

Serçe mahzun biraz da sitemli ses tonuyla;

“Küçük bir yuvam vardı. Yorulduğumda dinlendiğim üşüdüğümde sığındığım. Kimseyi rahatsız etmiyordum ve kocaman Dünya'da ufacık bir yerdi kimsenin yerini dar etmiyordu. Sen onu da bana çok gördün neydi o zamansız fırtına? Esip yıktı yuvamı ve beni yuvasız bıraktı.”

Artık konuşamadı serçe sözleri boğazında düğümlendi. Sessizlik Arş-ı rahmanda yankılanıyordu ve melekler başlarını eğmiş Allah'ın vereceği cevabı bekliyordu.

Allah; “ sen, o yuvanda dinlenirken seni avlamak isteyen bir yılan yuvana doğru geliyordu, seni yılandan korumak için fırtınaya emrettim yuvanı yıksın diye böylece sen oradan uzaklaşarak yılandan kurtuldun.

Nice belalar var ki muhabbetimle senden uzaklaştırdım ve sen kuşatıcı muhabbetimi görmüyor geçici belalardan dolayı bana düşman oluyorsun. “ Serçenin gözleri doldu ve hüngür hüngür ağlamaya başladı ve onu çok seven Allah'ın şefkat ve merhametine hayran kaldı.

Utangaç bir sesle “ affet Allah'ım “ diyebildi sadece.

Ve gönül sözü Arş-ı İlahi'de yankılandı “Affet Allah'ım”

Öykü böyle. Umarım sıkılmamışsınızdır. Bu öyküyü, kalp krizi geçirip hastaneye kaldırıldığım, anjiyo olduğum günlerde okudum.

Konya Medicana'ya giderken ve orada anjiyo olup, kalp damarlarımdan tıkalı olan damarı açıp stent takılırken ” Başımıza gelen her musibette, elbette ki nice hayırlar gizli olduğunu, Rabbimize isyan etmek yerine, olanda hayır vardır diyerek rıza göstermek gerektiğini” düşündüm.

İbrahim Peygamber gibi “O, beni yaratandır, bana doğru yolu gösteren de O'dur. Beni yediren de, beni içiren de ancak O'dur. Hem hastalandığım zaman da bana ancak O Şifâ verir. O ki beni vefat ettirecek, sonra beni diriltecek”(Şuarâ: 77,78,79,80) âyetlerini hatırladım.

Arkasından Yusuf Peygamber gibi “Beni Müslüman olarak öldür ve sâlih kullarının arasına kat” diye dua ettim. 

Ölümlü bir varlık olduğumuzu, ölüm karşısındaki çaresizliğimizi, ölümle hayat arasında çok ince bir çizgi bulunduğunu, ne oldum dememeyi, ne olacağımızı düşünmeyi bir kere daha yaşayarak, öğrenmiş oldum.  Şairin,

Veren de O, alan da O, nedir senden gidecek?

Telaşını gören de can senin zannedecek.” mısralarını mırıldandım.

Şimdi hamd ve şükür makamındayım. Şimdi Rabbimden bütün hastalara şifâ, bütün dertlilere devâ diliyorum.

Allah'a küsmek mi? Hadi canım sen de! Biz serçe miyiz?

                                                  GÜNÜN SÖZÜ

İYİ BİR İNSAN ÖLDÜĞÜNDE ONA AĞLAMAYIN. ASIL ONU KAYBEDEN TOPLUMA AĞLAYIN.

                                                                                                                          Farabi

 

                                                        TEŞEKKÜR

Konya Medicana Hastanesinde Anjiyo olduğum süre içerisinde, beni tedavi eden Dr. Kurtuluş Özdemir ve Dr. Halil İbrahim Erdoğan'a ve Medicana Personeline,

Hastaneye gönderilmemde yardımcı olan Alâaddin Keykubad İH Ortaokulu Müdürü Selami Ertekin ve Öğretmen arkadaşlarıma, Öğrencilerime,

Hastanede ve evimde beni ziyarete gelen, uzaktan ve yakından telefonla ve sosyal medya aracılığı ile mesaj gönderen, arayan bütün dost, arkadaş ve sevdiklerime, 

Konya Yenigün ailesine, başta Mustafa Arslan olmak üzere Sadık ve Anuş Gökce'ye, Rasim Atalay, Hasan Ayhan, İbrahim Çiçekçi, Tevfik Efe, Harun Yılmaz ve Çaycı Abbas'a,

TYB Konya Şube Başkanı M. Ali Köseoğlu'na, BİK Konya Şube Müdürü Özden Konur ve arkadaşlarına, Salih Sedat Ersöz ve Abdüssettar Yarar'a,

ESADER'den muhterem Hocam A. Durmuş Sert'e, 

Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü ve arkadaşlarına, HİSDER yönetiminden Muzaffer Tulukçu ve arkadaşlarına, Konya Öğ-Der Şube Başkanı Yavuz Aydın ve arkadaşlarına, Konya Milletvekili Ahmet Sorgun ve Mevka Başkanı Dr. Ahmet Akman'a

Hastalık sürecinde ve hiçbir zaman yanımdan ayrılmayan kıymetli eşime, çocuklarıma, akraba ve hısımlarıma can u gönülden teşekkür ediyorum.