Geçtiğimiz günlerde Karaman'dan kış mevsimini geçirmek için Mersin’in Yanışlı Mahallesi'ne gelen Sarıkeçili Yörüklerinden, 7 çocuklu Yağal ailesinin 6'ncı çocuğu Müslüme, çadır kurdukları alanın yanında oynarken ortadan kaybolmuştu. Ailesinin güvenlik güçlerinden yardım istemesi sonucunda bölgeye gelen jandarma, itfaiye, AFAD, AKUT ve sağlık ekipleri günlerce canla başla Müslüme bebeği aradı. 10 günlük aramanın sonucunda hayvanlarını otlatırken çalılıkların arasında Müslüme'yi fark eden çobanın ihbarı üzerine ailesinin çadır kurduğu noktaya 7 kilometre mesafedeki Karaağaç mevkisinde, Müslüme’nin cansız bedenine ulaşıldı.

Acı haberle adeta sarsıldım, sarsıldık… Bu olayın arkasından kim bilir ne çıkacak diye içim içimi kemirirken, gözlerimi Müslüme’nin dedesinin tutuklandığı haberine açtım.

Olamaz, olmasın dedim.

Daha kaç çocuk bu acılara maruz kalacak?

Kaç aile mahvolacak?

Bu toplum daha kaç utanca boğulacak diye sorup durdum kendime.

Küçücük bir kız çocuğu düşünün.

Sütten yeni kesilmiş…

3 yaşında…

Başına neler geldi bilmiyoruz.

Kaç gün o karanlıkta kaldı bilmiyoruz.

Ne acılar çekti bilmiyoruz.

Ama bilinen bir gerçek var Müslüme bu dünyadan korkarak gitti.

Artık ben de korkuyorum bu dünyadan.

Çocukların güvende olmadığı, o uçsuz bucaksız sevgilerini özgürce kimselere gösteremediği, insanların çocukları sevmekten korkar olduğu bu dünyadan iliklerime kadar korkuyorum.

Sevgimizi paylaşmaktan korkar hale geldiğimiz bu yeryüzü insanlıktan çok uzak artık.

Müslüme’nin hakkını belki kimse aramaz tıpkı Leyla’nın hakkını aramadıkları gibi…

Her şeyi belki o dört duvar arkasında çözüme kavuşturduğuna kanaat getirir karar mercileri ama ben susup, yutkunup geçmeyeceğim. Ağlamaksa ağlamak, dövünmekse dövünmek bir şeyler yapmak için mücadele edeceğim. Müslüme’nin hakkını “Adalet; aramakla değil, yaşamakla savunulduğu zaman alacağız!”

Ondan geriye, baktığım zaman hem içimi ısıtan hem de paramparça eden fotoğrafları kaldı. Baktıkça mahcup olduğum, geride kalan tüm çocuklara borçlu olduğum bir hak arayışı kaldı…

Şükrü Erbaş'ın Canı Cehenneme şiiriyle anlatmak istediklerini hissetmeniz dileğiyle...

Canı cehenneme rahat uyuyanın

Kapısını örtenin perdesini çekenin

Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın

Duvarları ancak çarpınca görenin

Canı cehenneme başkasının yangınıyla

Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.

Bahçesine dek gelen alevleri

Şehrayin sanan aptalın

Canı cehenneme, camlarında

Parçalanmış cesetler uçarken

Bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın.

Mutfakla yatak odası arasında

Çarşılarla gövdesi bencillik hırsı

Yılgınlıkla yenilgisi arasında

Dünyayı tüketenin canı cehenneme.

Orda dağlar bir mezarlık

Bulutlar kan salkımı

sular toprakta düğüm

Orada evler oda oda kanarken

Burda yeşerenin canı cehenneme...