Geçen ay Çelebi Camisi’nin arkasında, cenaze evinden dönerken Karatay Belediyesi’nin yeni yaptırdığı güzel ve hoş ışıklı bahçeye yakın, eskiden ‘Sığır Sokağı’nın köşesinde bulunan tarihî sarnıçlı çeşmeye yakın bir yerde karşılaştık Hasan Yügrük abiyle.

“Ayaklı Kütüphane” olarak tanınan ve “Yaşayan Konya Hafızası” olarak bilinen Hasan abiyle akşam ezanına yakın yarım saat sohbet ettik. Velesbitinden indikten sonra selam vererek kucaklaştığımız Hasan abiyle, uzun zamandır görüşmüyordum. Konya tarihini çok iyi bilen ve kütüphaneci olması dolayısıyla hafızası çok kuvvetli olan Hasan abi, söze, Çelebi Mahallesi’ndeki Çelebi Camii’nden başladı. “Bu cami yapılmadan önce burada ne vardı bilir misin?” dedi.

-Yok Hasan abi bilmiyorum. Söylersen öğrenirim dedim.

“Gazeteci olduğun için söylüyorum. Bilme hakkın var. Çelebi Camisi yapılmadan önce bu yer, Aslanlı Kışla’nın Şehitlik Mezarlığı idi. Şehit askerler ile diğer askerlerin gömüldüğü bu mezarlığı sonra bozdular, çocuk bahçesi yaptılar. Bahçeden sonra da büyük bir câmi yapıldı. Şimdi câmi çivi tutmuyor!”

Kör Ahmet’in Bisküvisi-Lokumu Bendim

Bu sefer söz Ahmet Özdemir’den açıldı. Eskiden Balıkçılar Oteli’nin salonunda nişan ve düğünlerin yapıldığını hatırlatan Hasan abi, merhum Kör Ahmet’le ilgili şimdiye kadar duymadığım ve bilmediğim hatıraları gün yüzüne çıkarırken bakın bana neler anlattı.

“Ahmet Özdemir’in bisküvisi ve lokumu bendim. Kör Ahmet, Balıkçılar Oteli salonundaki nişandan sonra saat beşe doğru benim görev yaptığım Yusufağa Kütüphanesi’ne uğramadan gitmezdi. Yusufağa’da muazzam bir eko var. Cümbüşü elinde öyle bir taksim yapardı ki.. Birde rahmetli Türk Sanat Mûsıkîsinden çok güzel şarkılar söylerdi. Bunu kimse pek bilmez. Hususi yerlerde söylerdi. Yarım saat ud veya cümbüşüyle güzel şarkılar söyler ve bizde havamızı alıp kendimize geldikten sonra Zeki’yle gönderirdik. Zeki’ye de özel bakım yapardık.

Kör Ahmet’i Yol Ortasında Rezil Etmişler

Ahmet Özdemir, önüne gelen çorbayı yemezdi. Onun çorbasını ben yerim. Ben de önümdeki balığı ayıklar ona verirdim. Ona ‘ulen kör’ derdim. Benim cezam ne ki, çorbayı ben, balığı sen yiyorsun. Derdin ne benimle derdim.

Kör Ahmet çok muzipti. Kendisine takılanlara öyle şakalar yapardı ki, dayanmak mümkün değil. Gündüz, gözü görmez ya. Bir gün sıkışmış ve arkadaşları, ona, güpegündüz yol ortasına “kimse yok, salıver gitsin!” diyerek bevlettirmişler.

Kadri Şençalar Üçler’e Defnedilmek İstemiş

Sanatkârlar birbirlerine o kadar güzel takılırlardı ki. Birbirlerine gücenmezlerdi de. Konya’ya çok gelip giden Kadri Şençalar’a arkadaşları “Çingen oğlu” derlerdi. Oda bu lafa hiç gücenmezdi. Hacca da vardı, geldi. Namazında ve abdestindeydi. Konya’da kalacaktı. Beni Üçler’e defnedin diye çok yalvardı. Konya’ya geldiği zaman Muhacir Pazarı’na gider, orada arkadaşlarıyla birlikte felekten bir gün çalardı.

Safiye Ayla Mesleğini Aşkla İcra Ederdi

1955-60’lı yıllarda Konya’ya Müşerref Tezcan, Gazeteci-Neyzen Nezih Uzel, Kânî Karaca ve Safiye Ayla gibi pek çok sanatkâr gelirdi. Safiye Ayla’nın elinden mikrofonu alamazdık. 1,5-2 saat sahnede kalır ve mesleğini icra ederken adetâ kendinden geçerdi. Bir gün Mevlâna’dayız. Safiye Ayla geliyor dediler. Safiye Ayla elinde ud ile çıka geldi. Bize “elimdeki ud kocamın udu” dedi. Göğsünde bütün makamların yazılı olduğu o udu müzeye armağan etti. Hiç çocukları olmamıştı. Biliyorsunuz onu kocası Peygamber torunu!” (Besteci Şerif Muhiddin Targan. Arap dünyasında bilinen ismiyle Şerif Muhiddin Haydar, tam adı Fehametli Şerif Muhiddîn bin Ali Haydar. Annesi Sabiha Hanım; babası, Osmanlı İmparatorluğu’nun son Mekke Emiri (Şerifi) Vezir Ali Haydar Paşa’dır. Soyağacı İslam peygamberi Muhammed'in torunu Hasan'a dayanmaktadır; kendi hazırladığı soyağacında peygamberin 37. kuşaktan torunu olduğu görülür.)

“Benim Dervişliğim Doğuştan Geliyor!”

Hasan Yügrük abinin hayat hikâyesi, editörlüğünü Hasan Yaşar Bey’in üstlendiği ve Ahmet Kuş tarafından hazırlanan Konya Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Bana Konya’yı Anlat Hatırat Serisi’nin dördüncüsü olan “Yaşayan Konya Hafızaları” adlı kitapta, seksen sayfa olarak yer aldı. 3 Nisan’da doğmasına rağmen nüfusa 28 Kasım 1940 olarak yazılan Hasan Yügrük, babasının adının “Derviş Mehmet” olduğunu belirterek şu ifadelere yer veriyor: “Benim adım anadan doğma Derviş Hasan Yügrük. Hatta Sakyatan köyünde bana “Şıh Hasan” da derler. Eskiden hoca ve hacı adı koymak yasaktı. Malum sebeplerden dolayı Derviş Hasan adımı senelerce sakladım. Bir de şöhreti sevmem. Hadis-i şerife göre şöhret afettir.. Onun için her yerde adım Hasan Yügrük olarak bilinir.”

Dört çocuk babası olan 82 yaşındaki Derviş Hasan abiye sağlıklı ve hayırlı ömürler diliyorum. Derviş adını yeni öğrendim. Bir gazeteci olarak soyadını hep “Yörük” olarak yazdım. Kendi açıkladıktan sonra ‘Yügrük’ olarak düzelttim.

Konya kütüphanelerinin “Şıh Hasan”ına ve yaşayan Konya hafızası “Derviş Hasan” abiye son sözüm:

Ömrüne bereket!