İnsan, içinde bulunduğu anki yaşantısıyla birlikte geçmişe ait hatırları ve geleceğe ait beklentileriyle insan. Geçmiş ve gelecek duygusu hayatı anlamlandırmamızı ve kendimizi bu dünyada konumlandırmamızı sağlıyor.
Yarınla ilgili bin bir endişe öyle olur ki gece rahat bir uyku uyumasını engeller. Yarın hava nasıl olacaktan tutun da yarın Amerikan dolarının Türk lirası karşısındaki değeri ne olacak acabaya kadar bir sürü tilki dolaşıp dururken kafada uyumak ne mümkün?
İnsan bilmediğinden korkar. Bu nedenle ne olacağını kestiremediği bir zaman dilimi olan yarından da korkması anlaşılabilir bir durum. Ancak, anlamak kabul etmek, hatta mazur görmek bile değil.
***
Dem bu demdir diyen bir geleneğin içine yerleştirmekte zorlanıyorum yarın korkusunu. İslamiyet'te muhal olmayan bir tek yarın var, o da ahiret. Düşünmek, endişe etmek, korkmak gerekiyorsa bir yarından, o da ahrettir. Bu dünyaya ait yarınların hepsi muhaldir, muhale tasalanmak da abes. Bırak almakta olduğun nefesi verebilmeyi sonuna kadar içine çekebileceğin bile meçhul!
Cebnap Şahabettin, Afak-ı Irak'ta bedevileri anlatırken onları küçümseyerek (aşağılayarak desem yanlış olacak; onlardan çocuk, hatta iyi çocuk olarak bahsediyor) his'ab-ı kâr-ü zararı hep yirmi dört saatlik bir mesafe-i zamân ile mahdut diyor. Bu hesap onlara sıkıntı vermiyor, saçma sapan hareketlere yöneltmiyorsa aman ne iyi, varsın sınırlı olsun.
Uzun hesapların sadece bir vehimden ibaret olduğunu görmek için âlim olmaya gerek yok, dikkatle bakan bir göz yeter.
***
Bu söylediklerimizden sorumsuzluk, neme lâzımcılık, görevler karşısında lakaytlık anlaşılmamalı kuşkusuz. Müslüman tepeden tırnağa görev bilinciyle yüklü insan demek. Görevleri sadece Rabbisine karşı, kendisine ve çevresine karşı değil, evrendeki canlı cansız her şeye karşıdır. Yaratılmışı severiz Yaratandan ötürü diyen Yunus Emre eşyaya karşı görevlerimizin temeline sevgiyi oturmuştur, hem de Tanrı sevgisini!
Örneğin israf etmemekle görevlidir Müslüman. Gürül gürül akan bir nehrin kenarında dahi olsa bir damla suyu ziyan etmez. Peki! hesabı 24 saatlik olan Müslüman bir günlük suyunu bidona doldurup gerisini döksün gitsin mi? Tabii ki gerek varsa depolayalım. Ama hiç gereği yokken suyu depolamaya, sağda solda depo suyu iyidir diye reklam yapmaya, hatta bu bayat suyu şırıl şırıl akan taze sudan daha pahalı satmaya başladığımız zaman iyi bir iş mi yapmış olacağız?
Sözlerim âfaki, gerçek hayatta karşılaşılması mümkün olmayan işler gibi geliyorsa size yanılıyorsunuz. Doğal kaynağından akıtılan su ile şişelenmiş, depolanmış su arasındaki savaş milyar dolarların döndüğü bir savaş durumunda.
Alın size internetten bir bilgi:
Su pazarı özellikle de şişelenmiş su pazarı dünyada hızla büyüyen ve şimdiden petrolün yerini alacağı söylenen bir ticaret hacmine sahip. Yıllık cirosunun 22 milyar dolar olduğu tahmin edilen küresel şişelenmiş su pazarının yüzde 70-75'i yerel markaların kontrolü altında. Pazarın yüzde 59'unu işlenmiş su, yüzde 49'unu doğal kaynak suyu oluşturuyor. Pazarın kalan yüzde 25'lik kısmı ise büyük tekellerin at koşturduğu bir alan ve doğal olarak pazar paylarını her geçen büyütüyorlar. Bunu pazarda en büyük ciroya sahip markayı satın alıp onun üzerinden yerel pazarda ipleri eline alma biçiminde yapıyorlar. Şişelenmiş su pazarı, yıllık yüzde 15 büyüme oranıyla en hızlı gelişen pazarların başında gelirken, Coca Cola, Pepsi, Nestle, Danone gibi dünya devleri konumundaki meşrubat ve gıda şirketleri şişelenmiş su sektörüne yatırım bütçelerinden çok daha fazla pay ayırmaya başladılar.
***
Yarın korkusuyla hareket edersek Allah'ın suyunu Coca Cola, Pepsi, Nestle, Danone ya da yerli benzerleri gibi depolayıp, şişeleyip satmaya çalışırız.
Yarın korkumuz yoksa o suyu herkesin temiz temiz ve doya doya içmesi için yöntemler geliştiririz. Atalarımız çeşmeler, sebiller yapmışlardı, çağımıza has imkânlarla suyu bila ücret insanlığın hizmetine sunmak bizim de boynumuzun borcu.
Siz yarından korkanlardan mısınız yoksa tevekkeltü alallah la havle vela kuvvete illa billah diyenlerden mi?
***
Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)