Umre mevsimi başladı. Son yıllarda Umre vaktinin sömestri tatiline gelmesiyle birçok öğrenci anne ve babalarıyla birlikte Umre ibadetini yerine getirmek için hayatın kalbi Kâbe'ye akın ettiler. Umre İmar kökünden gelir, tamir kelimesiyle de aynı yakınlıktadır. Ömrü imar edip, geçmişte yaptığı hataları tamir etmek ve hayatına yeni bir sayfa açmak için Umre ibadeti Allah'ın Kâbe dostlarına verdiği bir fırsattır. Umreye giden insanımızın çocuklarıyla beraber gidiyor olması da Kâbe yolcularının sadece ihtiyarlardan oluşmadığını anlatmak adına sevindirici bir gelişmedir.
Dünyanın birçok meşguliyeti içerisinde yorulan beden ve ruhu dinlendirmek için Rabbimizin evine yapılan bu yolculuk şüphesiz insan için birçok kazançlar sağlar.
Manevi hayatını yenilemek ve geliştirmek için hatta büyük bir dönüşümü yaşamak için Umre için o topraklarda bulunmak Rabbimizin umrecilere verdiği bir nasiptir.
Tüm dünyayı bir insan bedenine benzetirsek, Kâbe'yi de dünya insanlığının kalbi kabul edersek, Umre için yola çıkan herkes Kâbe'ye doğru giden hayatın can damarını yakalamıştır. Dolayısıyla Kâbe'den gelirken de Rabbimizin rahmet, mağfiret ikliminden kendi yurduna taze kan getirmiş olur. Mekke'den gelen taze kan yalnızca bireysel bedende kalmaz, hale hale tüm topluma yayılır.
Peygamber Efendimiz: Hacılar ve umreciler Allah'ın elçileridir. Allah dua ettiklerinde dualarını kabul eder. Mağfiret dilediklerinde onları bağışlar(İbn Mace, Menasik,5)buyurarak Umreye gönderilen her insanın gittiği beldenin hem temsilcisi hem de o yöre insanlarının dua ve selamlarını Kabetullah ve Ravza'ya götüren değerli elçiler olduğunu ifade ediyor.
Hz. Ömer (ra) Peygamberimizden umre yapmak üzere Mekke'ye gitmek için izin ister. O sevinerek izin verir ve şu nasihatte bulunur:
Kardeşim! Duanda beni de unutma. O gün Hz. Ömer (ra)'in anlatımıyla hayatının en sevinçli günüdür. (M.Yusuf Kandehlevi, a.g.e., II/575) Bu da gösteriyor ki Umreye giden insanlar aslında Peygamber Efendimizin dua istediği, sırtını sıvazladığı ve kardeşim dediği insanlardır.
Umre yolculuğunun amacına uygun bir şekilde gerçekleşebilmesi için insanın zihnen, fikren ve kalben bu ibadete hazır olması gerekir. Bu seyahatte en önemli duygu bilinçtir. Niçin burada olduğunu, hayatın anlamını, durduğu yeri tefekkür etmelidir. Allah'a verdiği sözü yerine getiremeden vaktini harcadığı günler için üzülürken su gibi akıp giden ömrünün kendisine verilmiş büyük bir hazine olduğunu anlar. Orada Rabbimize söz verir. Bundan sonra aynı hatalara düşmeyeceğine dair söz verirken ibadetsiz bir hayatın, Allah'a kulluğun olmadığı bir ömrün ne kadar değersiz olduğunu anlar.
Umre ibadeti; Rasülullah'ın hayatına bir yolculuktur. O'nun ashabının ve bir avuç Müslümanın çektiği çileleri düşünmek, Peygamberimizin geçtiği yollarda yürüdüğünün bilincinde olmaktır. Bu bilincin kaybedilmiş olması halinde bu yolculuk içi boşaltılmış kuru bir seyahate dönüşür.
Birçok peygamberin ve İslam Peygamberinin Allah'a teslimiyet ve bağlılığına şahitlik ettiği bu topraklarda insanın kalbine farklı düşünceler doğar, insanın kendini keşfe çıktığı bu yolculukta en büyük payeyi hiç şüphesiz gençler ve çocuklar alırlar. Hayatlarının başında günaha bulaşmadan hakikat dünyasının sırrına eren bu gençler ömürleri boyunca unutamayacakları hatıralarla yurtlarına dönerler. Tertemiz fıtratlarının istikametinde kendilerine yeni bir pencere açarlar, şeytanın giremediği bu pencerede imanlarının gösterdiği hayat yolculuğunda cennete uzanan merdivenlerin basamaklarını Allah'a kullukla birer birer geçerler.
Onlar hayatlarında çıkabilecek her türlü zorluğu ve çileyi kendisine örnek seçtiği Peygamberinin hayatında nasıl güzelliklere dönüştüğü görmüştür. Mekke'de ambargo uygulanan Ebu Talip mahallesindeki hüznün Medine'deki saadetli günlerde nasıl ferahlığa dönüştüğünü müşahede eder. Mekke'ye hicret etmek zorunda kalan İki Yoldaşın hüzünlü gidişinin ardından sekiz yıl sonra on bin kişilik Fetih Ordusu ile nasıl Mekke kapılarının önünde duracak güç olmadığını hayal eder.
Umudunu yitirmez, çekilen her çilenin boşa gitmediğini, kışın ardından baharın geleceğini, her sıkıntının bir zafere gebe olduğu bilir ve şimdi yalnızca kendisini yetiştirmenin, manevi gıdalarla beslenmenin hayatı boyunca kendisine yetecek enerjiyi kutsal topraklardan alma vaktidir.