Olimpiyatlar, dünyada bütün ülkelerin, dahası üçüncü dünya ülkelerinin bile güç gösterisi ya da kendilerini gösterme, isimlerini duyurma için can attığı büyük bir spor arenasıdır…

Dünya haritasında yerini bulamadığımız, ismini duymadığımız, hangi kıtanın ülkesi olduğunu bilmediğimiz birçok ülkenin ismini de, bayrağını da olimpiyatların açılışında görürüz, duyarız…

Dünyanın sporcusunu, açılışta ki  geçit törenlerinde bayram çocukları gibi allı pullu ve rengarenk, kendilerine özgü giysileri ve kıyafetleri ile yürürlerken izleriz…

Ben, özellikle olimpiyatların açılış ve kapanış törenlerini iki elim kanda da olsa takip ederim…

Kaçırmamaya özen gösterim…

Düşünsenize bu açılışları yerinde izlemek, daha da ötesi sporcuların yerinde olmak, ne büyük bir lütuf, ne büyük onur…

Bu anlamda Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan’ı “kıskanmadım” dersem yalan olur…

2012 Londra, 2014 Rio ve 2020 Tokyo Olimpiyatlarını gören Mehmet Baykan, açılışlarda elindeki Ay Yıldızlı  bayrağı sallayarak hayal bile edemediğini gerçekleştirdi…

Belki de etmiştir…

Kimbilir…

Ve en önemlisi de, Spor Genel Müdürü olarak 3 Olimpiyat görerek tarihe geçti…

Dünya, Avrupa, Akdeniz, İslam Oyunları da cabası…

Şimdi soruyorum; Mehmet Baykan’ın yerinde olmayı kim istemez ki?

Hele hele ömrünün tamamına yakınını sporun içerisinde geçiren biri olarak, inşallah bana da böyle bir heyecanı yerinde yaşamak nasip olur…

Tabi ki, Allah emanetini almazsa.

Xxx

Olimpiyatlara katılmak önemli…

Eyvallah…

Ancak, olimpiyatlara katılmak yetmiyor, gelişmiş ve 80 milyonun üzerinde nüfusu olan bir ülke, dahası milyonlarca lisanslı sporcusu olan bir ülke olarak, başarılı olmak ve madalya almak çok önemli…

Olimpiyatlar, dünya ve Avrupa şampiyonaları bizim ülkemiz, bizim sporcularımız, bizim idarecilerimiz için turistik gezi olmamalı…

Özellikle de olimpiyatlar…

“Olimpiyatlara katıldık ya, yetmez mi?”

Yetmez…

Konya deyimiyle “Aşık oynamakta maksat, ütmek” ise madalya alacaksın…

 3-5 değil, 10’un çok çok üzerinde madalya alacaksın hem de…

İsmi, cismi, haritada yeri bilinmeyen, toprak büyüklüğü bizim İstanbul “Büyükada” ile hemen hemen aynı olan ülkeler madalya, hem de altın madalya alıyorsa, kusura bakmayacaksınız…

Olimpiyatlara hazırlanmanın, katılmanın ve yarışmanın maliyetini tahmin bile edemiyorum…

Ekonomisi sıkıntılı olan bir ülkenin  Spor Bakanlığı, Genel Müdürlüğü “gak” dedikçe veriyor, “guk” dedikçe bütün imkanları seferber ediyorsa, bunun karşılığını da almalı…

Sadece Okçu Mete Gazoz’un sürpriz altın madalyası yetmez…

Bizim daha çok altın madalyaya ihtiyacımız var…

Hele hele de bu sıkıntılı günlerde ilaç olur milletimize…

Rıza’yla kaçırdık, mindere çıkacak diğer pehlivanlarımız, tarihinde ilk kez olimpiyatlara katılan kadın boksörlerimiz ve karatecilerimizle “altın” beklentilerimize cevap alırız…

Tabi ki jimnastikçilerimizle de…

İnşallah 10 madalyanın üzerine çıkarız…

Özetlersem; başkaları, daha doğrusu “popülizm” yapanlar için geçerli olan “orada olalım,  yarışalım, orada olmak bile büyük bir onur” söyleminde bulunan spor aklına “haklısınız” demem mümkün değil…

Orada olmanın, yarışmanın amacı madalya kazanmak mı?

Öyleyse o madalyaları kazanalım…

Üçüncü dünya ülkeleri çatır çatır madalya alırken,  80 milyonluk ülkenin 108 sporcusunun hepsi olmasa bile 3’te 1’i neden madalya almasın?

Açık konuşuyorum; harcanan onca paraya, onca emeğe karşılık 1-2 altın, 2-3 gümüş ve bir o kadar bronz beni tatmin etmez!

Niye mi etmez?

Bazı branşlar hariç, yüksek performansın, yüksek rekabetin ve kalitenin olmadığı oyunlarda “daha iyi”si olmalıyken “iyi”yle yetinmek bana biraz “abes” geliyor…

O nedenle de ülke olarak daha çok altını, daha çok gümüşü ve daha çok bronzu hak ediyoruz.