Teşehhüd namaz kılarken ka‘dede Tahiyyat duasını okuma anlamında fıkıh terimidir. Sözlükte "şehâdet kelimesini söylemek, şehâdet talep etmek" anlamlarına gelen teşehhüd, dinî bir kavram olarak, namazın her oturuşunda ettahiyyâtü duasını okumak veya bunu okuyacak kadar oturmak demektir. Tahiyyat namazın ilk oturuş (ka‘de-i ûlâ) ve son oturuş (ka‘de-i ahîre) denen kısımlarında okunur. İlk oturuşta okunan tahiyyata ilk teşehhüd, son oturuşta okunana ikinci teşehhüd denir.

Tahiyyat duasını okuyacak kadar oturmak demektir. Namazın son oturuşunda teşehhüd miktarı oturmak farz, teşehhüd yani tahiyyat dusını okumak vaciptir; üç ve dört rekatli namazların ikinci rekatında ise, teşehhüd miktarı oturmak vaciptir.

Teşehhüdü okumak Hanefîler’e göre ilk ve son oturuşta vâcip, Mâlikîler’e göre sünnet, Şâfiler’e göre ilk oturuşta sünnet, Hanbelîler’e göre vâcip ve her iki mezhebe göre son oturuşta farzdır

Teşehhüdde “lâ ilâhe” derken sağ elin baş parmağı ile orta parmağın halka yapılıp şahadet parmağının kaldırılması ve “illallah” derken indirilmesi sünnet olmakla birlikte bazı âlimler yerli yerince yapmakta zorlanan kişinin bunu terketmesini uygun görmüştür. Şâfiler’e göre “illallah” denildiğinde şahadet parmağı kaldırılır ve ilk teşehhüdde ayağa kalkıncaya, son teşehhüdde selâm verinceye kadar öylece bırakılır.

Son oturuşta ise Salli-Bârik dualarını okumak Hanefî ve Mâlikîler’e göre sünnet, Şâfi ve Hanbelîler’e göre ise en az, “Allāhümme salli alâ Muhammed” demek farzdır. Namaz kılan kişinin Salli-Bârik dualarının ardından Kur’an ve Sünnet’ten seçilmiş dua metinleri okuması bütün mezheplere göre müstehaptır.

Peygamber Efendimiz (sallâllâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: “Biriniz (namazın son oturuşunda) teşehhüdü (tahiyyâtı) bitirdikten sonra şu duâyı okuyarak dört şeyden Allâh’a sığınsın: “Allâh’ım! cehennem azâbından, kabir azâbından, hayatın ve ölümün iptilâlarından ve Deccâl fitnesinin şerrinden Sana sığınırım!” (Müslim, Mesâcid, 128)

Peygamber Efendimiz (sallâllâhu aleyhi ve sellem) Ettehiyattü duasını Kur’an’dan bir sûre öğretir gibi ashabına öğretmiştir. (İbn Mâce, “İkāmetü’s-salât”, 24)