Bu dünyanın sürgün yeri olduğunu anlatmaya çok cümle gerekmez. Diktiğim bir çiçeği ne yaparsam yapayım yeşertmeye yetmediğinde gücüm, işitilmesini istediğim bir söz muhatabına bir türlü ulaşmadığında, avazım çığlığıma müsaade etmediğinde bu dünyada yeri eğreti bir konuk olduğumu hatırlıyorum. Bana müsaade ile verilen en kuvvetli nidânın “Âh” olduğunu anlıyorum.

 Yeryüzündeki bütün kelimeler birleşse ve bütün diller ile imâlar yardım etse kırılmış bir kalbin acısını anlatmaya yetmez. Oysaki tek nefeste çıkıveren âh bu acının tasviri değil ise de resmidir. Anlatmaya yetmese de gösterir. Âh başlı başına bir haldir ve ah çeken için kelam çok da mühim değildir. Bu nidada makam arayanlar elbet bir kapı eşiği bulurlar, oysa nakletmek isteyenler başladıkları yerden bir adım öteye dahi gidemezler.

Dilimle değilse de kalbimle her âh çektiğimde bu dünyaya gelmekle kalmadığımı günün birinde ne bir dakika ileri ne de bir dakika geri kalmadan gidecek oluğumu da anarım. Bir yüreğe çöller alıp vahalar bağışlamak; kışlardan koruyup bahara salmak, daha kadim bir hatırlayışta gizli değildir.

Bu dünyanın her yanı cennetmiş gibi ama bu dünyada hiçbir şey cennete benzemiyormuş. Dünya ne ki cenneti yaratanın cehennemi de yarattığını bilmek gibi ifşa olmuş bilgilerle geldik dünyaya. Hiç kimse ve hiçbir şey kalıcı değil. Ama nihayetinde cennetin varlığını resminden bildiğim tek yer dünya… Oysaki cennete tek misal veren yok, hiçbir benzetme aslına gebe değil ve bütün hatalar cennet teşbihine mahsus. Dünyada hiçbir yer cennet gibi değil. Bütün çiçekler buram buram dünya kokarken gülün, nergisin ve buhurumeryemin hatırı müstesna. Onların koku diye selam getirdiği yer,  cennetten başkası değil. Bir de annelik hissi, elbette ki bu dünyaya has değil.

 İnsanları sevsem de yalnızlığı daha çok sevişim, dünyanın cennete benzemeyişini kalabalığından bilişim dünyayı hiç sevemeyen yanımın fiilidir. Cennette Cemal-i İlâhi’den başkasına tamah edilmeyeceği yüreğime tebliğ edilen en güzel serinliktir.

Hasret sadece dünyaya has bir terbiye, zaman ise dünya vaktinin tek merhemidir. Böylesini yapmaya Lokman Hekim’in dahi ömrü yetmemiştir. Her acının sonu ölüme kadar, kim var ki zaman gelip ölmemiş olsun. Zaman en bulanık suları durultur, hengâmeleri susturur, en olmaz işleri yola koyar. Çok sözün bile ez cümlesi var. Zamanı sevmeyen sadece hasrettir.

Unutulmasına gönlümün razı olmadığı anılarımı yazdığım defterlerimi, bu dünyadan gitme vaktim gelmeden evvel nereye emanet edeceğimi bulamadım henüz. Doğduğum vakit bahçeye dikilen mavi ladin ağacı, altına ölen serçemi gömdüğüm nar ağacı yahut Mevlana hazretlerinin bahçesindeki erguvan renkli gül ağacı, niyet ettiklerimin arasında. Bu dünyanın yerlisi, Havva ile Âdem’den bile öncesi bir filiz ile kökten ibaretti. Bitkiler insanoğlundan çok daha eskiydi. Öyleyse en güvenli yer, ayakları toprak anada gömülü, yaprakları arşa bakan bir ağaç kuytusu değil de neydi?

 Unutmaktan korktuğum anılarım olmasa şimdiye değin cesaret eder, bir ağaç gölgesine değilse de akar bir suya, unutulmuş bir dağa, sıkça uğradığım bir çeşme kenarına bırakırdım onları. Hiç kimsenin bulmayacağından emin olsam, gönlüme serinliğin düştüğü bir yere saklardım. Günün birinde yazdığım ilk şiirimi, yazmaya değer bulduğum ilk hikâyemi, kaybettiğim yitiklerimin listesini ve beklediklerimi tekrar görme isteğime bu dünyada kalıcı olma hissim kadar güvenim yoktu hâlbuki.

Bu dünya, kalbi sırçadan olanlar için ne uzun yol, karanlıktan korkanlar için ne uzun gece, üşümeyi sevmeyenler için ne uzun kıştır. Kalbinde anlatmaya değecek çok az şey barındırır. Oysaki eline kalemi almış hiç kimse dünyadan ötesini yazmaya gidemedi. Bu sebeple dünyadan daha ötesini anlatmak, dünyayı ve ötesini yaratana kaldı. O kıymetli kitapta bütün gizler aşikâr. Gönlünün serinliği için sebepler arayan herkes için mutlaka bir yol var. Sorulan bütün soruların cevabı ve hiç sorulmamış olanların bahsi yine bu kitabın satırlarında yazar.

Kerelerce kez okuyup bitirdiğim zaman aklımda kalan en kesin bilgi bu dünyada sürgün olduğumuz. Kimsenin yerli olmadığı... Bugünün yarını var. Her suçun cezası var. Gün gelip gitme vakti geldiğinde ölüm var. Şükür ki dünya ebedi değil, ahiret var!