ŞERH-İ MESNEVİ ÇAĞLAYANINDAN İBRETLER -63-
SİZİN MÜSLÜMANLIĞINIZ KİMLİK MÜSLÜMANLIĞI
Gönül erlerinden Beyazıt zamanında kâfir birini saf bir Müslüman imana davet ederek:
-Gel Allah'ın birliğine inanarak Müslüman ol ve ebedi kurtuluşa kavuş, dedi. İmana davet edilen kâfir:
-Eğer Müslümanlık Beyazıd'in Müslümanlığıysa ben ona takat getiremem. O benden çok yüce ve yüksek. Onun imanı çok güzel ve yüce. Müslümanlık buysa buna inanıyorum. Yok, eğer iman, sizin imanınızsa onu ne sever ne isterim. İman etmeğe meyilli biri sizi ve yaşayışınızı görürse İslam'dan soğur. Sizin Müslümanlığınız kimlik Müslümanlığı, çöle kurtuluş yeri denir mi? Sizin imanınızı gören imandan soğur ve uzaklaşır, dedi. (Mesnevi, c.5,s.274-275)
BUZ GÜNEŞİ GÖRSE BUZLUKTAN ÜMİDİNİ KESERDİ
Adamın birinin -Allah korusun- yüzü, sözü ve özü çirkin bir hanımı vardı. Yalan, hile ve dedikoduda üstüne yoktu. Adamcağız evine ne getirse telef ederdi. Buna rağmen adam yuva yıkmamak için sesini çıkarmaz, sabrederdi.
Yine bir gün adam değerli bir misafirini ağırlamak için elinin darlığına rağmen biraz et alıp evine bıraktı.
Açgözlü, hilekâr kadın enfes bir kebap yapıp kocası gelmeden silip süpürdü.
Adam akşam olunca misafiri ile beraber eve geldi. Hanımına:
-Hanım, misafirimiz geldi, et nerede? Güzel bir yemek hazırlamalı, dedi. Kadın, gayet pişkin kenarda postun üstüne kıvrılıp yatmış tekir kediyi göstererek:
-Eti kedi yemiş, hemen bir daha alman gerekir, dedi. Adam kızmıştı:
-Aybek getir teraziyi şu kediyi bir tartayım, dedi. Teraziyi alıp kediyi tarttı. Kedi tam yarım batman gelince:
-A, yalancı kadın, et yarım batmandı, kedi de yarım batman. Eğer bu kediyse söyle et nerede? Yok, bu etse hani kedi? Dedi.
Ruh bedensiz bir iş göremez, kalıbın ruhsuz tahta gibi donar kalır. Kalıbın ortada, ruhun gizli... Âlemdeki bütün sebepler buna bağlıdır.
Birinin başına bir avuç toz -toprak avuçlayıp atsan başını yarmaz, su atsan da baş yarılmaz. Başı yarmak istersen su ile toprağı birbirine katıp kerpiç yapman gerekir. Baş yarılınca kerpicin suyu aslına, ayrılış günü toprak da toprağa kavuşur.
Kar ile buz güneşi görseydi buzluktan ümidini keserdi. Su kesilerek ağaçların canına derman olurdu.
Eski aba içinde sultan olan nice garip erler vardır. Sen eski-püskü elbiseye bakıp durma, anlaşılmasın diye altının da yüzünü karartırlar.
Hazine ve mücevheratı yıkık, harap yerlerde gizlerler.
Şarap fitne, karışıklık ve kavga çıkarır. İnsanlarla sultanların arasını açar. Şarap kemiği eritir, içenin gözünde tahtla tahta bir olur.
Ey kuş gibi sarhoşluk tuzağına tutulan, sarhoş olunca aklın ne hale gelir? (Bir düşün.)
Gölge güneşli günde aranır, sen ise bulutlu gecede gölge aramağa çıkmışsın.
Nefsinin önüne kepekle karışık ekmek koy, Hak yolun düşmanını hor gör. Hırsızı minbere çıkarma dara çek. (Mesnevi, c.5,s.284)
(Yaşar Çalışkan, Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)