Eski Türkçe’nin inceliklerinden gelen bir güzelleme öğrendim bu günlerde… İçerisinde geçen çok naif bir kelime vardı. Sensedim; “susamak gibi, sensiz kaldım, sana hasret kaldım, seni özledim” anlamına gelmekteymiş.

“Görmeyelden yüzünü ben ki nigârım, sensedim…

Âh-u zâr ile geçer bu rûzgârım sensedim.” (Hümâmî 15.yy.)

(Ey sevgili yâr, yüzünü görmeyeli, özledim…

Zamanım ah ve inlemeyle geçiyor, özledim…)

***

Ne kadar sevgiliye kitap edilen bir kelime gibi anımsansa da ben geçtiğimiz yıllara olan hasretliğimi ifade ederken bu sözcüğü kullanmak istiyorum. Yeni bir yıla girdiğimiz şu günde geçmişin naftalin kokan anılarının kokusunu burnumda hissediyorum. İnsan önünü göremediğinden mi hep geçmişe özlem duyar? Bilemiyorum. Fakat mazi sokaklarının şimdiki beton yığınlarından daha samimi ve sıcak olduğu aşikâr...

Doksanlarda çocukluğunu yaşamış biri olarak, bu teknoloji çağının bana hitap edemediğini söyleyebilirim. Sanırım o yıllarda mutluluğun zirve noktasını yaşadığımızdan kaynaklı olarak teknoloji çağının monotonluğu cezbetmiyor.

Geçtiğimiz son iki yılın kimseyi hoşnut etmediğini söylesem katılmayacak olan yoktur diye düşünüyorum. Şayet tüm hayatımızın etrafına parmaklıklar örüp, bizleri hapseden ve özgürlüğümüzü elimizden alan virüs salgınından mütevellit 2022 yılından çokta fazla bir şey bekleyemiyoruz. Sağlık başta olmak üzere; rahat nefes alabileceğimiz, maskelerden kurtulduğumuz ve kısıtlamaların çizgilerinin silindiği özgür bir sene olması bizler için yeter.

Kara topraktan önce gözümüzü doyuran korona virüs oldu! Bu da bir sınanma idi ve gerekli olduğuna inanıyorum. Çünkü insanoğlunun dur tuşu yok ve yapacaklarının, isteklerinin sonu gelmiyor. Unuttuğumuz onca şeyi ve hatalarımızı sıra dayağı ile parmak uçlarımıza vurarak hatırlattı geçtiğimiz yıl.

Yeni nesil bu cümlemi anlamayacaktır. Sıra dayağı mı? Parmak uçlarına vurmak mı? Evet, biz eti senin kemiği benim diyerek öğretmenlere teslim edilen talebelerdik. Ondandır sanırım okulun, öğretmenin değerini biliyor olmamız. Şimdilerdeki gibi öğretmene diklenmek bir yana dursun, yüzüne bakarak konuşamazdık dahi öğretmenimizin… Bize öğretmenimizin elleri pamuk, yüreği umman, tebessümü mucize gibi görünürdü.

Hey gidi dünler… Ağzıma yine bir parmak bal çalıp kaçtı. Çok yaş aldığım söylenemez fakat yaşadığım sayılı muazzam günleri unutmam da mümkün değil. Şuan dışarıdaki beyaz örtüye sobanın ateşinin tavanı sahne yapıp dans ettiğini görüntüleri izlemek vardı. Belki annemiz portakal soyar kabuklarını da sobanın üzerine koyar; şimdilerde hazır aldığımız tütsülerden daha hoş kokusu olan portakal kokusuna eşlik ederdi sohbetlerimiz…

Herkese başta sağlıklı, mutlu, huzurlu, birlik beraberlik içinde olduğumuz, geçmişi de unutmayıp sensediğimiz bir yıl dilerim. Bu sene güzel günlere şahitlik ettiğimiz anlara kapı aralasın. Mutlu yıllar yazı dostlarım. Selametle…