Refah Devleti Tüketimi Artırır mı?
Demokrasinin gelişmesi ve fertlerin politik kararların içinde yer alması Galbraith'in tüketicilik (consumerism) olarak tanımladığı tüketim artışına neden olabilir görüşü, günümüz gelişmekte olan ülkeler için ne anlama gelmektedir? Farklı bir söyleyişle tüketim artışı her koşul ve durumda refah devletinin varlığını mı gerektirir?
Bu sorular etrafında refah devletinin içini doldurmak ve gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler nezdinde refah devletinin konumunu belirlemek, konuyu açmak açısından doğru yöntem olabilir.
Refah devleti, klasik iktisat yazınında tam rekabet şartlarının işleyişi ile üreticilerin ve tüketicilerin optimal çözümlere ulaşacağını öne sürer. Bu haliyle hem üretimde ve hem de tüketimde etkinlik sağlanmış olur. Gerçek hayatta bu durum piyasa sisteminin eksik işleyişinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle pek mümkün ol(a)mamaktadır.
İdeal durum kendisini refah devletinde tanımlar. Refah devleti etkinliğin sağlandığı bir durumda gelir dağılımının da optimal olduğunu söylemektedir.
Burada refah devleti ile sosyal devleti de birbirinden ayırmak gerekir. Sosyal devlet, kamunun ekonomik, sosyal, toplumsal, politik hatta çevre konularında duyarlı davranmasını içerirken, ekonomik anlamdaki refah devleti konusu ile bazı noktalarda ayrı görüşleri paylaşmaktadır. Bu noktaların başında ise gelir dağılımı amacının refah devleti ve sosyal devlet anlayışında amaç önceliği sıralaması farkı gelmektedir. Gelir dağılımı refah devlet anlayışında ön sıralarda yer alırken, sosyal devlet anlayışında daha ileri sıralarda yer almaktadır.
Refah devleti anlayışını bu şekilde özetledikten sonra, tüketimi artırıp artırmayacağına ilişkin şunları söyleyebiliriz. Günümüzde tüketim artışının yaşandığına şahitlik ediyoruz. Ancak tüketim artışı refah devletinin varlığından mı kaynaklanmakta yoksa refah devleti anlayışı tüketimi mi gerekli kılmakta sorunsalını akla gelmektedir. Kaldı ki tüketim artışı gelişmemiş ülkelerde de yaşandığı için gelişmemiş ülkelerin refah devleti olduğu yönündeki söylevler ne dereceye kadar doğrudur, orası tartışmalı görünmektedir.
Elbette tüketim artışlarının pek çok gerekçesi bulunmaktadır. Bu durum gelir seviyesindeki yükselmeler yanında, firmaları tutundurma çabaları, ürün çeşitliliği, moda değişim sıklığı, tüketici zevk ve tercihlerindeki farklılıklar, hatta daha da fazlası ile ilgili bir konudur.
Bu haliyle refah devletinin varlığı tüketim artışını her durumda gerekli kılmamaktadır, yargısına ulaşılabilir. Olması gereken durumu ifade eden refah devleti kavramı, ekonomik ve siyasi konjonktürel nedenlerden kaynaklanabileceği için beklenenden sapmalar gerçekleşebilecektir.
Ülkemiz için belirlenmesi gereken durum, tüm alanlar düşünüldüğünde sosyal devlet anlayışını mı yoksa refah devleti anlayışının mı hâkimiyetinin sağlanacağı yoksa her iki anlayışın bir sentezinin mi olacağı konusunda düğümlenmektedir.
Bana kalırsa, kapsayıcı anlayışın esnekleştirilmesi ile ortak paydanın artırılması noktalarından geçecek bir teğet uygulamanın topluma yansıtılmasının politik ekonomi anlayışı içinde bir çözümleme olacağı fikrinin tesisi için uğraşmaktır.
Optimum kapsayıcılık yerine yerinde kapsayıcılık çözümlerin anahtarları niteliğindedir.
Y. Doç. Dr. Bülent Darıcı