Öfkeye verdiğimiz anlam genel olarak olumsuz. Öfkeyle kalkan zararla oturur atasözümüz bunun göstergesi.
Bununla birlikte hepimiz biliyoruz ki, öfke de diğer duygular gibi insanî bir duygu. İnsanlık var olduğundan beri var ve öfke baldan tatlıdır dediğimize göre olmaya da devam edecek.
Öfke, saldırganlığa dönüşme potansiyeli taşıması nedeniyle hem öfkeleneni, hem öfkelenileni hem de bunlarla aynı ortamı paylaşanları tedirgin eder. Bu nedenle, öfke kontrolü ruh sağlığı ve hastalıklarıyla ilgilenen uzmanların başlıca konuları arasında yer alagelmiş.
***
Zamanlar her şey değişiyor. Öfkeyle ilgili yaklaşımlar da buna dahil.
Artık azımsanmayacak sayıda insanımız Gerçek pehlivan, güreşte rakibini yenen değildir. Gerçek pehlivan, öfkelendiği zaman öfkesini yenendir. diyen son peygambere değil, Öfkelenin! diyen bir yazarın sesine kulak veriyor.
Öfkelenin! Stephane Hessel'in bir kitabının adı.
Boş verin peygamber sözü üzerine söz söyleyen şu yazarı diyebilirsiniz. Siz boş verebilirsiniz tabii ki, çünkü böylelerine boş veren bir kültür ortamında doğdunuz ve yetiştiniz. Ama çocuklarınız, nüfus kâğıdınız biraz daha eskiyse torunlarınız, sizden çok farklı bir kültür ortamında yetişiyorlar ve böylelerine boş ver(e)miyorlar. Geçen yıl Türkiye, hatta dünya gündemine oturan, hala da artçı sarsıntıları süren Gezi Eylemleri bunun kanıtıdır.
Bu nedenle Hessel'in ve kitabının üzerinde durmak gerek.
***
Stephane Hessel 1917 Berlin doğumlu. Sekiz yaşındayken ailesi Fransa'ya göçüyor. Yüksek tahsilini felsefe alanında yapan Hessel 1941 yılında Hitler'e karşı Londra'da kurulan Özgür Fransa Kuvvetleri'ne katılmış, daha sonra Gestapo'nun eline düşmüş, Buchenwald Toplama Kampı'nda idamı edilmeyi beklerken bir yolunu bulup canını kurtarmıştır.
Savaş sonrası Fransız dışişlerinde diplomat olarak çalışmaya başlayan Hessel, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi çok önemli metinlerin hazırlanmasında görev almıştır. Daha sonra çeşitli devlet görevlerinde bulunan Hessel görevlisi olduğu devleti hem Cezayir Savaşı hem de göçmen politikaları nedeniyle eleştirmekten geri durmamıştır. Eleştirel yanı Fransa'yla sınırlı kalmayan Hessel, Gazze Savaşı dolayısıyla İsrail'i eleştirmiş, İsrail'in savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediğini belirtmiş, boykot uygulanmasını istemiştir.
Hessel hayatı boyunca sosyalist partilere ve politikacılara yakın olmuş, mitinglere katılmış, kurultaylarda aday olmuştur.
Hessel'i ahir ömründe gündeme taşıyan 2010 yılında 93 yaşında bir dede iken yazdığı 12 sayfalık kitap olmuştur. Öfkelenin! adıyla Türkçeye de çevrilen bu kitap Avrupa'daki yayın dünyasını allak bullak eden bir başarıya imza atmıştır. Montpellier'deki bir binanın bodrum katında bulunan ve çalışan sayısı topu topu iki kişi olan sıradan bir yayınevinin bastığı 4000 kelimelik kitap birden bire 35 ülkede 4.5 milyon satan bir fenomen haline gelivermişti.
İlginçtir, kitapta ne edebi bir çekicilik ne de tek bir yeni fikir vardı. Ama, kendisi için hiç bir şey istemesi söz konusu olmayan kahraman bir direnişçinin adalet konusunda söyledikleri ile ekonomik bunalım, terör, işsizlik kaygısı içinde yaşayan gençlerin duyguları aynı noktada buluşmuş, deyim yerindeyse Hessel onların hislerine tercüman olmuştu.
Evet, Hessel sosyalistti; ancak kitabında sosyalizmden, devrimden falan bahsetmiyordu. Sadece daha iyi bir dünyanın mümkün olduğunu, iyiliğin ise adaletten neş'et edebileceğini vurguluyordu.
Bu vurguyu, özellikle adalet ve kalkınma adıyla siyaset yapanlarımızın es geçmemesi gerek.
Unutmayalım: Adalet olmadan kalkınma bir bacakta aksaklıktan öte, adalet nedir bilmeyenlerin elinde, diğer bacağı da kesmek için bir bahane olabilir.
***
Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)