Vefa sayfamızın şimdiki misafiri, Mardin doğumlu olmasına, ilim tahsilini doğuda yapmasına ve icazetini Menzil’den almasına rağmen daha sonra tebliğ ve irşad için Konya’yı seçen, Konya’ya yerleşen, hatta ismine bile Konya’yı ekleyen merhum Muhammed Konyevi Hoca Efendi olacak. Kendisinin hayatı ve hizmetleri ile ilgili geniş bilgileri, muhterem İbrahim Okka ağabeyimin aracılığı ile oğlu Hüsamettin Sönmez Hocamızdan aldık. Hüsamettin Sönmez Hocamızın verdiği bilgileri aynen aktarıyorum:

İMAMLIĞI

Seyda hazretleri ilmini tamamlayıp icazet alarak köyüne döndüğü zaman köyün imamı olan dayısı görevden ayrılmıştı. Köy halkı ona imamlık yapmasını teklif ettiler. Seyda Konyevî Hazretleri kendi köyü olması sebebiyle ilk önce kabul etmek istemedi. Ancak köylüleri çok ısrar edince onlara iki şart koştu. Bu şartlardan birincisi; çalgılı düğünlerin terk edilmesi ve kadınlarla erkeklerin bir arada oynamamaları idi. İkincisi ise; beraberinde getirdiği talebelerin, bakımının üstlenilmesi idi. Köylüler bu şartları kabul ettiler. Orada küçük bir medrese yaparak üç yıl ikamet etti.

9 2-6

Üç yıl sonra, köylülerden birisi düğününü çalgılı bir şekilde yapınca oradan anlaşma bozuldu. Seyda hazretleri daha önce ilim tahsili için tanıdığı Bilali köyüne gitmek istedi ve köylüler de onun kendi köylerine gelmesi için can atıyorlardı. Seyda hazretleri o köyün imamıyla konuştu. Zira köyün imamı onlarla anlaşamıyordu. Seyda hazretleri Bilali köyü imamıyla müftülüğe gidip “becayiş (değişme)” usulüyle tayinini o köye aldırdı. Köye dönünce de muhtarı çağırıp ona köyden gideceğini ve o köy halkına da söz verdiğini söyledi. Muhtar adeta şok olmuştu. Köyün ihtiyar heyetini topladı ve ricada bulundularsa da Seyda bunu kabul etmedi. Köylüler bu defa müftülüğe gidip müftüden ricada bulundular. Ayrıca eğer Seyda köyümüzden giderse köyde kargaşa çıkacağını ve kötü şeyler bile olabileceğini söylediler. Müftü Seyda’nın tayinini iptal edince Seyda köyde kalmaya mecbur kalmıştır.

 Bazı geceler hayırlı bir yer ve hayırlı bir nasip dileyerek ağladığı söylenir. Bu duası kabul olmuş olmalı ki, o sıralarda Seyyid Abdulhakim el-Hüseyni Hazretleri vefat etmiş ve halifesi Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri, insanlara Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerini anlatmak suretiyle irşada başlamıştı. Seyda Konyevî kuddise sirruh, Seyyid Muhammed Raşit Hazretlerinin daveti üzerine, Seyyid Abdulhakim el-Hüseyni Hazretlerinin halifelerinden birisi olarak kayınpederi Abdussamed-i Ferhendi Hazretleriyle ile birlikte Menzil köyüne geldi.   Yirmi yıldan fazla Seyyid Muhammed Raşid Hazretlerinin yanında kaldı ve hizmetinde bulundu. Seyda Hazretleri o günleri anarken; “Keşke bütün ömrümüz onun hizmetinde geçseydi.” buyurmuştu.

Umut dolu gelecek bıraktılar Umut dolu gelecek bıraktılar

MENZİLİN MÜEZZİNİ VE SEYDASI

Seyda Konyevî Hazretleri Menzil’de hem müezzinlik yapıyordu, hem de müderristi. Medresesinde nice âlimler yetişti. Şeyhinin akrabaları olan gençlere ve şeyhinin bizzat çocuklarına da Seydalık yaptı; onlara ders verdi.  İlm-i Alet diye tanımlanan gramer ilimlerinin yanı sıra Hadis, Tefsir, Hanefi ve Şafii fıkhı ve tasavvuf ilimlerini okuttu. Seyda Konyevî Hazretleri, her gün sabah erkenden medreseye gelir, öğrencileriyle akşama kadar ilgilenirdi. Bazen ders olmamasına rağmen öğrencilerinin arasında hiç konuşmadan sukût hali içerisinde uzun uzun oturur, bu sırada ortamda ne bir ses olurdu ne de bir hareketlilik... Seyda bu haliyle de adeta talebelerine vakar ve tefekkür dersi verirdi.

SEYDA İLE MEDRESEDE BİR GÜN

Seyda hazretleri her gün şafakla beraber camiye gelirdi evden çıkarken son derece dinç ve canlıydı. Az sonra minareden Seyda’nın billur sesiyle ezan, semaya yükselecekti. Seyda’nın ezanı hem insana iman coşkusu verir, hem de hüzünlendirirdi. Adeta bir yalvarışla okunurdu bu ezan.

Daha sonra Sultan Muhammed Raşit hazretlerinin camiye teşrifleriyle müezzinlik yapardı namaz ve tesbihatın bitiminden sonra Seyda eve gider kahvaltısını yapardı. Kahvaltıdan hemen sonra o zaman henüz çocuk yaşta olan iki evladını yanına alıp medreseye gelirdi. Seyda’nın evinden medreseye geldiği sokağın ortasında zikzaklar çizerek tüm sokak boyunca devam eden ve köyün atık sularının içinde aktığı bir kanal vardı. Seyda hazretleri bu kanalın bir sağına bir soluna atlayarak ilerlerdi medreseye. O kadar canlı ve dinçti ki, adeta medreseye bir gece ayrı kalmanın hasretiyle hemen kavuşmak için hızla yürürdü.

Bendeniz o yıllarda Seyda hazretlerinin talebesiydim. Medresemiz topraktan bir yapıydı. İki oda ve bir aradan ibaretti. Biz yaklaşık elli öğrenciydik. Seyda hazretleri medreseye varmadan öğrenciler çoktan hazırdılar. Zira öğrenciler seher vaktinde kalkardık. Kendi aramızda cemaatle sabah namazını kılardık. Daha sonra herkes Kuran-ı Kerim’den bir hizp okurdu. Akabinde de metin ezberleme saatine girmiş olurduk. Dışarıda kar ve buz da olsa metinleri dışarıda ezberlerdik.

Bütün öğrenciler, kitapları ellerinde ve mahkûmların hapishanede volta atması gibi gidip gelerek, mırıldanarak, metinleri ezberlemeye çalışırlardı. Yaklaşık iki saat süren bu metin ezber bölümünden sonra kahvaltı saati gelirdi. Yine dışarıda, bir barakanın altında, demirden olan masalara otururduk. Kahvaltı dediğimiz hep çorbaydı. Dörder beşer öğrenci bir kase çorbadan karnımızı doyururduk. Eğer mercimek çorbasıysa o gün çok nasipliydik. Zira bazen artan yemekler israf olmasın diye medresenin aşçısı “Deli Hüsnü”  tarafından karıştırılır çorba yapılırdı. Bu evvelki akşam yemekte ne varsa; nohut, fasulye, patates veya bulgurdan oluşan bol sulu bir çorba olurdu.

Kahvaltı bitince içeri girer, dersimizi hazırlardık. Herkes kitabını eline almış son bir defa gözden geçirirken Seyda hazretleri pencerenin önünden geçerdi. Bütün talebeler ayağa kalkar ihtiramla Seyda’yı beklerdik. Biz ders sırasında da, dersin dışında da Seyda hazretlerini sever, sayardık. Ona çok saygı duyardık ama bir o kadar da onunla ilmi meselelerde rahat konuşurduk. Bazen bir konuda değişik sorular sorar, adeta tartışırdık. Ama her şey edep ölçüleri içinde olurdu. Her bir öğrenci dersini bitirdiğinde sesli bir şekilde Seyda’sına şöyle dua ederdi: “Cezakellahu hayren kesiren.” Manası: Allah-u Zülcelal sizi mükafatlandırsın. Seyda hazretleri de buna şöyle karşılık verirdi: “nefeekellahu nef’en mubinen.” Manası: Allah-u Zülcelal seni faydalandırsın. Bu karşılıklı duadan sonra Seyda ile olan ders bölümü bitmiş demektir.

Medresede dersler genelde birebir verilir. Ancak aynı kitabı okuyan ikişer üçer gruplar da olurdu. Seyda derse tam başlayacağı sırada aşçımız Hüsnü, Seyda hazretlerine bir ıhlamur getirirdi. Seyda ıhlamurundan bir yudum aldıktan sonra derse başlardı. Ders biterse Seyda hazretleri Kur’an okurdu. O zaman müşahede ettiğim kadarıyla, Seyda her gün altı cüz Kuran okurdu. Seyda akşama kadar hep medresede kalırdı. Namaz saatleri dışında ya ders verirdi ya da Kur’an okurdu. Bazen saatlerce ders olmadığı halde karşısında diz üstü oturarak beklerdik. O da bize bakar dururdu. Adeta bize sukut dersi verirdi. Seyda’nın tüm talebelerinde bir vakar vardı.

İLİM SEVGİSİ

Mürşidi Seyda Muhammed Raşid Hazretleri, 12 Eylül darbesinden sonra sürgüne gönderildiğinde köydeki medreseler de mecburi olarak tatil edilmişti. Seyda Konyevî  Hazretleri, medresenin kapalı olmasını bir türlü kabullenemiyordu. Sırf, ‘Medrese kapalı kalmasın, az da olsa ilmi bir hareketlilik, faaliyet olsun’ diye, her sabah kalkar zeytin, peynir ve ekmeklerini yanlarına alarak, henüz küçük olmalarına rağmen çocuklarını da yanına alıp medreseye gider, oturup onlarla ders yapardı. Nitekim dönemin en zorlu şartlarına rağmen o medreseyi asla kapatmadı.

MEDRESE HATIRALARI

O günlerde bir gariplik olduğunu sezmiştik. Sofilerin Menzile gelmemeleri için Seyda Muhammed Raşit hazretleri talimat vermişti, köy bayağı sessizdi. Seyda Muhammed Raşit ve Seyda Muhammed Konyevî hazretlerinin kıyafetleri bile değişmişti. Şalvar, pardösü ve yelek ile camiye geliyorlardı. Edeben de soramıyorduk. Biz her şeye rağmen okumamıza devam ediyorduk.

Bir gece medresede uykuda iken pencereye hızlı hızlı vurulan bir el sesiyle uyandık. Pencereden baktığımızda Seyda hazretlerinin pencereye vurduğunu gördük. Hayırdır İnşallah deyip hemen kapıya koştuk kapıyı açınca Seyda hazretlerinin yine şalvarlı bir şekilde kapıda belirdiğini gördük. Seyda hazretleri içeri girdi ve “Çocuklar hemen giyinin, tüm ders kitaplarınızı da yanınıza alın. Tefsir, hadis, fıkıh ve gramer kitapları dahil hepsini yanınıza alın. Kur’an-ı Kerimden başka hiçbir şey bırakmayın ve hemen şu medresenin alt tarafındaki yardan dereye kadar inin oradan da güneye doğru ilerleyin ta Harabe köyüne kadar gidin. Size haber verinceye kadar da gelmeyin” dedi.

Biz hemen aceleyle hazırlandık. Kitaplarımızı da yanımıza alarak Seyda’nın söylediği güzergâhı takip ederek harabe köyüne kadar gittik o köyden aramızda talebe olduğundan köylülerin hemen bizden haberleri oldu ve evlerini açtılar. Yaklaşık dört eve yerleştik. Abdest aldık sabah ezanını bekledik. Birazdan Menzil’in minaresinden Seyda hazretlerinin yanık sesiyle ezan sesi geliyordu. Bu gün sanki ezan daha hüzünlü ve anlamlıydı. Kaldığımız evlerde ev sahipleriyle beraber cemaatle namazımızı kıldık. Köylüler bize çok harika bir kahvaltı hazırladılar, adeta siz yalnız değilsiniz dercesine. Kahvaltımızı yaptıktan sonra da kitaplarımızı açıp okumaya başladık. Kuşluk vaktine kadar orada bekledik sonra Seyda hazretlerinin gönderdiği elçi köye ulaştı. Meğerse o gece köye asker baskın düzenleyecek diye haber gelmiş. Seyda o yüzden bizi köyden çıkarmıştı.

MÜRŞİDİYLE MUHABBET BAĞI

Mürşidi Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri onu çok sever, her şeyini onunla istişare ederdi. Seyda Muhammed Konyevî Hazretlerinin, bazı nedenlerle oradan ayrılacağı söylentisi üzerine, Seyyid Muhammed Raşid Hazretlerinin şöyle söylediği nakledilir; “Ey Molla Muhammed! Senin Menzilden ayrılman benim yüz ölümüme bedeldir. Ben bulunduğum müddetçe burada olacaksın. Benimle geldin ve benimle gideceksin.”

Mürşidi Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri, Seyda Konyevî Hazretlerini çok severdi. Öyle ki bazı insanlar, kendileri söyleyemedikleri meseleleri onun aracılığıyla Seyyid Muhammed Raşid Hazretlerine iletirlerdi. Seyda Konyevî Hazretlerine; “Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri sizi çok seviyor. Bunun hikmeti nedir?” dedikleri zaman; “O benim kemalatımdan değil, Seyda (Seyyid Muhammed Raşid) Hazretlerinin şefkat ve merhametindendir” buyururdu. 1990 yılında Mürşidi Muhammed Raşid Hazretleri Seyda Konyevî Hazretlerine, Nakşibendî yolunda irşad izni ve halifelik vermiştir.

DEVAM EDECEK

Kaynak: SALİH SEDAT ERSÖZ