Çöl gezisini değil de Masada'ya çıkmayı tercih ettiğimde kulaktan dolma bir bilgiden başkasına sahip değildim: Yüksek bir tepe üstünde Roma döneminden kalan harabeler...

***

Otobüsümüz Lût Gölü'ne doğru inerken rehberimiz İsrail Devleti'nin başşehri olarak Kudüs'ü ne güzel bir barış şehri haline getirdiklerini anlatıyordu. Bugün o coğrafyada yaşananları düşündükçe aklımdan “Acaba bizimle alay mı ediyordu o rehber?” diye geçirmeden edemiyorum.

Bir saat kadar süren bir yolculuktan sonra şoförümüz bir dinlenme tesisinde mola verdi. Başımı kaldırdığımda etrafındaki dağlardan derin bir vadiyle ayrılmış yalçın bir kaya kütlesiyle karşılaştım. Rehberimiz, “İşte Masada, teleferikle tepeye çıkacağız diyordu.

Teleferik denince aklıma hep eski Türk filmlerinde gördüğüm gibi birkaç kişiyi düzlükten alıp tepeye ulaştıran araçlar gelirdi. Buradaki teleferik muazzam bir şey: bizim tıka basa dolu otobüsümüzdekileri aldığı gibi içine, irili ufaklı beş-on grup daha yerleşmesine rağmen hâlâ kimse üst üste hissetmiyordu kendini. Bu gruplarda çocuk ve gençlerin çokluğu dikkatimi çekti, bir de üzerlerindeki tişörtlerdeki İngilizce ve İbranice yazılar. İbranice'yi tabii ki anlamıyorum ama İngilizce yazılar sloganik bir ifadeyle karşı karşıya olduğumuzu belirtiyor: “Masada bir daha asla düşmeyecek!” 

Bana sorarsanız hiç de kalın olmayan çelik bir halatın üzerinden akıp gitti yukarıya doğru teleferiğimiz. Yükseldikçe bir yandan çocukluk yıllarımdan beri atamadığım akrofobimin (yükseklik korkusu) depreşmesiyle huzursuz oldumsa da Lût Gölü'nün karşı yakasında Ürdün topraklarını görmenin içimde uyandırdığı zindan penceresinden özgür dünyayı görmüşlük duygusuyla rahatladım.  

***

Hikâyenin tamamına, ancak geri dönmek için o azman teleferiğe tekrar bindiğinizde vakıf olabiliyorsunuz. Kısaca şöyle: İki bin yıl kadar önce Roma hâkimiyetindeki Yahudiler ayaklanıyor. Yahudi direniş mevzileri teker teker düşüyor, bir Masada kalıyor. İki yıl kadar sürdüğü söylenen bir kuşatmadan sonra Romalı general Flavius Silva bir rampa inşa ettirerek yalçın kayaların tepesine ulaşıyor. Masada'nın düşeceğini anlayan Eleazar Ben-Yair halkına “Düşmanın eline düşeceğimize gelin hep birlikte ölelim!” diyor. Bunun üzerine, karılarını ve çocuklarını Romalılara esir vermektense özgür iradeleriyle (!) kendileri öldürüyorlar bu direnişçiler. Sonra birbirlerine çekiyorlar kılıçlarını ve son sağ kalan kişi de ateşe verdiği sarayın çatısı altında kalarak can veriyor. Masada düşüyor düşmesine ama Romalılar bir tek kişiyi bile esir alamıyorlar.

***

Düşüncelere dalıyorum teleferik tepeden düzlüğe doğru kocaman bir kuş gibi süzülürken: Yaman bir özgürlük tutkusu mu bu, yoksa bir kendi kendini yok etme güdüsü mü?Karar veremiyorum bu konuda.Herhalde Anadolu'da babası sevmediği adama verecek diye intihar eden kızlarınkine benzer bir şey bu. Bilmem Anadolu'da bu kızlardan hâlâ (kalanlar) var mı? Var ya da yok önemli değil. Bu kızları alkışlayan, onları kahraman ilan eden var mı? Sanmam ki olsun. Ama tarihte topluca intihar eden bir topluluk bugünün siyonistleri tarafından kahraman ilan ediliyor ve gerekirse aynı kahramanlığın yapılmasını, daha da önemlisi bu kahramanlığa gerek kalmaması için hiçbir kural tanınmaması empoze ediliyor gençlere.

 

Tepede yemin töreni yaparak “Masada bir daha asla düşmeyecek!” diyen koyu yeşil giysili İsrail askerleri ve üzerlerinde aynı sözlerin yazılı olduğu tişörtleri giymiş gençler ve her yaştan siyonistin üzerine “Masada'ya .......tarihinde çıktım” diye yazarak bir gurur belgesi gibi sakladığı kağıtlar! Bütün bunlar bu hikâyenin İsrail'de “tarih”ten öte bir anlamının var olduğunun göstergeleri. Bu anlam, herhalde bu insanların asırlar süren diasporadan sonra şu ya da bu şekilde dönüp bir kez daha yerleştikleri bu toprağa sıkı sık sarılmaları gerektiğini bilmelerinden kaynaklanıyor. Ancak tarihin tekerrürden ibaret olduğu da su götürmez bir gerçek: Biraz sıkıya geldiler mi ya da azıcık rahata erdiler mi birbirleriyle hatta peygamberleriyle kavgaya tutuşan bu insanlar “barış toprakları”nın bekçisi olamaz. Bu nedenle Filistinlilerin yapması gereken şey ya hakikaten sıkı bir saldırıya geçmek ya da siyonistleri, psikopatolojik bir durum olarak tıp literatürüne geçmiş olan “Masada kompleksi” ile baş başa bırakmak.

Birincisi daha kahramanca görünse de ikisinin de aynı kapıya çıkacağını sanıyorum.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)