KÜRESEL VESAYET!

17 Aralık Operasyonu'ndan bu yana tam bir kriz içinde adeta yuvarlanıyoruz. Yuvarlanmak bir anlamda kontrol dışı  durumu anatmak için kullanılıyor. En azından geniş halk kesimleri açısından durum tam da budur. Tabir-i caizse  her kafadan bir ses çıkıyor ve olan biteni anlama konusunda ortalama vatandaş için acıtıcı bir belirsizlik hüküm sürüyor.

Sanıyorum bu operasyonu planlayanlar böyle bir durumun olmasını istiyorlardı ve bunda görece bir başarı elde ettikleri gözlenebilmektedir.

Lakin iletişim çağında kitleleri bir kısım medya üzerinden hipnoz ederek  uzun süre uyur gezer halde  tutmak mümkün olmayacaktır diye düşünüyorum.

Önce bir vatandaş olarak şunu  anlamaya çalışıyorum. Türk milleti adına  hareket eden (yani benim adıma) yargının yaptığı bir operasyon sonuç olarak benim (halk olarak) zararıma bir hale nasıl gelebiliyor?

Benim (halk) doğal olarak  hiç bir suçum yok iken en çok zararı neden ben görüyorum. Döviz yükseliyor, faiz yükseliyor ben kaybediyorum. Benim hayatımı sürdürmemin maliyeti artıyor.

Bu benim gerçekten anlamak istediğim ve belki de anlatmak istediğim ilk husustur.

Bu pilav daha çok su kaldırır olduğu için yeri geldikçe ele almak üzere bir kenara koyuyorum.

Yıllardır bu cografyada etkili bir vesayet sisteminden söz edilir. Genellikle bu askerin önde göründüğü bürokratik bir vesayettir.

Vakıa böyle bir vesayet vardır ve bilinçlerde gerçeklik olarak kabul edilir.

Askerin önde göründüğü bürokratik vesayetin yıllardır neler neler yaptığı cümlenin malumu olduğu için tekrarında bir fayda görmüyorum. Zira malumun ilanı zaittir.

Vakıa böyle iken milenyumun ilk yıllarından itibaren devlette yeni dünya dengelerine dayalı olarak değişme emareleri gözlenmeye başladı.

Neredeyse son on yıldır hükümet ile devletin refleksi bu bürokratik vesayetin geriletilmesi ve yeni bir devlet kurguna geçilmesi  noktasında kesişti.

Bilinen operasyonlar ile bu bir ölçüde gerçekleşti.

Altını .çizmem gereken bir nokta var. Yeni vesayet girişimini daha net anlamamız açısından bunu zaruri görüyorum.

Yukarıda bir nebze çerçevesini çizdiğim askeri vesayet kabul edilemez olmakla birlikte anlaşılabilirdir.

Bir cihan harbine maruz kalmış ve tarumar olmuş bir devletin özellikle silahlı bürokrasisi varolma ve beka refleksi ile a'normal yöntemler geliştirebilmektedir.

Bu kadronun (elbette halk ile birlikte) büyük bir mücadele verip, koşullu bir istiklal elde edince koruma içgüdüsü ile hareket etmesi ve  kendince kutsal devlete sahip çıkma adına önlemler almayı düşünmesi anlaşılabilir olmaktadır.

Elbette bu  görüş daha geniş bir zeminde tarihi, sosyolojık, psikolojık tesirler de dikkate alınarak müzakere edilmelidir.

Bu sözlerim askeri vesayeti aklama  girşimi değil sadece anlamaya dönük bir çabadır. Bu böyle biline!

17 Aralık 2013 günü itibariyle yaşananlara gelince; burada bildik eski vesayetci refleksi göremiyoruz.

Yeni bir durum ile karşı karşıyayız ve ilginç enstrumanlar ile küresel vesayetin yeni hamlesine şahit olmaktayız.

Benim, devletin ve hükümetin refleskinin kesiştiği  noktada son on yılda yapılan bürokratik vesayetin geriletilmesi olarak gözlemlediğim süreç bu millete koşullu istiklali layık gören küresel vesayetçilerin hiç işine gelmemiş olacak ki yeni hamleler yaptılar.

Bu hamlenin dikkat çekici yanı, tanımsız ve belirsiz bir yapının algılar üzerinden sonuç elde etmeye çalışması olarak görülmektedir.

Adına “yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” denilse de sonuçları ve yaratmaya çalıştığı algı açısından olan bitenler bir vesayet girişimi izlenimi vermektedir. Ve bu kuvvetli işaretler ile de desteklenmektedir.

Ben bu yazıda bilinçli bir şekilde iki şeyi gözardı ettim. Dikkatli okuyucunun gözünden kaçmayacağını biliyorum.

Birincisi, olayın oluş, yapılış veya bir başka deyişle sahneye konuş sürecindeki detayların hiç birisine girmedim. Bu bilinçli bir tercihtir. Çünkü ben sonuç ile ilgileniyorum.

Ikincisi, olayın tarafları hakkında  detay bilgiler üzerinde durmadım. Burada da sonuç odaklı bakıyorum.

Her nekadar olayın oluş ve gelişme sürecindeki detayları dikkate almasam ve tarafları analize tabi tutmasam da “küresel vesayet” arzusunda olanların “ahlaksız bir oportünizm” sergilediklerini görmezden gelemiyorum. (bazı okuyucu oportinizm zaten ahlaksız bir şeydir bunun ahlaksızı ne olaki diye düşünebilir. Be elbette “şeddeli” bir anlatım için tercih edilmiştir.)

 Ahlaksız oportunizmi makyavelizmden daha tehlikeli gördüğümü belirmeliyim. Siyasi partilerin makyavelizmi ile herhangi bir gaye  için bir araya gelmiş ve organize olmuş yapıların oportünizmi bireyi aynı oranda tehdit etmiyor. Tehdit bana göre ikinci kategoridekilerde daha yüksektir.

Ilginç bir şey hatırladım, paylaşayım.

Dünyanın gelmiş geçmiş en buyuk futbolcularından biri olarak gösterilen Maradona, oynadığı bir  dünya kupası maçında kurallara aykırı olarak eliyle bir gol atmıştı. Hakemler onun  golü eliyle attığını görmediler ve  kural dışı atılmış olmasına rağmen gölü geçerli saydılar.

Maçtan sonra o ünlü futbolcuya bu durum soruldu. Cevap tam bir ahlaksız oportünist cevabıydı.

Evet ben gölü elimle attım ama o el Tanrı'nın eliydi!

Kutsadıkları yapıların çıkarı için herşeyi yapabilecek kapasitede olanlar bu örneğe ne kadar benzer durumdalar..

Iz'an ve irfan sahibi okuyucuya selam!