Konya’nın dışında, doğrusu Konya dışında başka şehirlerde şivlilik geleneği var mıdır?

Ben yok diye biliyorum…

Çünkü, ülkenin hemen hemen bütün şehirlerini dolaştım böyle bir geleneğin ve böyle bir kültürün yaşandığı bir olaya şahit olmadım…

Hatta bu yazıyı yazmadan önce ve yazarken üşenmedim ayrı ayrı 20’ye yakın şehirdeki gazeteci arkadaşlarımı tek tek aradım ve şivlilik olayını sordum…

İstanbul, İzmir, Ankara, Mardin, Erzurum, Antalya, Hatay, Trabzon, Adana, Ordu, Tokat, Mersin, Eskişehir, Rize, Sivas ve Kayseri gibi geleneklerine bağlı şehirlerimizde şivlilik geleneğinin olmadığını öğrendim…

Bu gelenek sadece Bursa’da kenar mahallelerde sürdürülürken, Samsun’un da Bafra ilçesinde böyle bir gelenek, Ramazan ayının 15’in de “Sele Sepet” adı altında gerçekleştiriliyormuş…

Sanıyorum diğer şehirlerimizde de böyle bir gelenek yok…

Karaman’ı saymıyorum, çünkü Karaman Konya’nın bir parçası…

Şivlilik olayı Konya’mıza has bir gelenek ve Konya’nın kültürel bir mirasıdır ya da zenginliğidir…

Bir başka geleneğimiz de, yağmur yağdığı zaman mahallenin çocukları evlerden bulgur toplamaya çıkardık…

Kimi evlerden bulgur, salça, yağ toplar ve bir arkadaşımızın annesi de o toplanan bulgurdan pilav yapar, oturur yerdik…

Bizim pilavı genellikle Obruklu Musa Emmi vardı,  onun hanımı Ayşanaba pişirirdi…

Ama, bu geleneğimizde yok artık…

Umarım bize atalarımızdan kalan şivlilik mirası kaybolmaz ve daha da zenginleştirilerek bizlerden, çocuklarımızdan ve torunlarımızdan sonraki nesillere aktarılır…

Başka hiçbir şehirde olmayan bu geleneğimize sahip çıkarız…

Bu konuda Büyükşehir ve Merkez İlçe Belediyelerimiz meseleye sahiplenerek, aidiyet duygularını ortaya koydular…

100 bin çocuğumuza da verdikleri hediyelerle de gönülleri kazandılar…

Sağolsunlar.

xxx

Doğruyu söylemek gerekirse, “Şivlilik” yazısını aklıma sokan Ahmet Hilmi ile Metehan oldu…

Benim torunlar…

Ahmet Hilmi teyzesinin kızı Güzide Melek ile şivlilik toplamaya çıkmış…

Metehan’da babaannesiyle…

Oturdukları sitede çalmadık kapı bırakmamışlar…

Annesi Ahmet Hilmi’nin, Babaannesi de Metehan’ın ilk şivlilik heyecanlarına kendi heyecanlarını katmışlar ve bu ilk şivlilik olayını resimleyerek ölümsüzleştirmişler…

Çokta güzel olmuş…

Metehan ile Ahmet Hilmi’nin şivlilik toplarken resimleri bana gelince, ben de çocukluğuma gittim…

Mahallenin en haşarı çocukları olarak toplanır, öncelikle yağlı kapılara giderdik…

Örneğin Savaşanlara…

Tıyfık amca ile İminaba hem vicdanları, hem de cüzdanları zengin insanlardı…

Sonra Nalçacılara, Kelamlara, Özçatallara giderdik…

Sütçü sokağında çalmadık kapı bırakmadan, belki de bir aylık nevalemizi torbalara doldururduk…

O günün nevale çeşitliliği, bugünkü  kadar zengin değildi, ama hiçbir kapıyı çalmadan geçmez ve çaldığımız kapıdan da asla boş dönmezdik…

Komşularımız, karınca kararınca, keselerinin durumuna göre, biz çocukları sevindirmeyi bilirlerdi…

Kapılarda beklerlerdi, ‘çocuklar bizi atlamasınlar” diye…

Güzel olan da buydu…

Yokluğun ve yoksulluğun ümüğümüzü sıktığı yıllardı…

İsmi önemli değil, mahallemizde durumu müsait olmayan bir komşumuz vardı, şivlilik için kapısını çaldığımızda 3 çocuğunun mahalleden topladığı şivliliği bizlerin torbalarına atmıştı…

Ömrüm boyunca unutamayacağım bir anı benim için!

Sonuç itibarıyla, Konya’mızın böyle güzel gelenekleri var ve dünya durdukça da bu geleneklerimiz ve kültürümüz hep dursun.