Konya’nın tarihine yaptığı resimlerle ışık tutan Nesip Koçer, önemli bir isim olarak dikkat çekiyor. Koçer, son yıllarda, Konya ve yakın çevresindeki Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait tarihî yapıları fotoğrafla da ilgilendi. Bu nedenle Koçer, yıllardan beri çektiği siyah-beyaz ve renkli dialarla zengin bir arşive sahip olmasıyla da biliniyor. Şimdilerde dijital çekim de yapan Nesip Koçer, bu çalışmalarını çeşitli sergilerde sanatseverlerle paylaştı. Koçer, çalışmalarını halen kendi atölyesinde sürdürüyor.

NESİP KOÇER

Mevlâna Müzesi civarındaki Celâl Sokağı’ndaki evlerinde. 15.02.1934 doğdu. Babası Sabri Bey, annesi Baharistan Hanım’dır. Dedesi, İhtisap’ın altında iş yapan Kantarcı Hüsnü Efendi, anne babası da Hadim müftülerinden Hasip Efendi’dir.

İlkokulun birinci sınıfını Aydın’ın Çine ilçesinin Karpuzlu nahiyesinde babasında okudu 2.3.4 ve 5. sınıfları ceviz altında Mahmut Şevket paşa ilkokulunda çukur mektepte devam etti, Bu günlerini kendisi şöyle anlatıyor;

” Bu dönemde resim dersinde hep başarılı idim.  Öğretmenlerden takdir alırdım. İkinci sınıftan beşinci sınıfa kadar şerife kurşuncu öğretmenimiz de saygıyla anıyorum okulda üç arkadaşımla iyi anlaşıyordum birincisi Faruk kalfa zade ikincisi Erol Sinangil diğeri ise Ünlü tiyatrocu Kemal Şahin’in oğlu Ayhan Şahin idi. Konya da tek olan bobinin Pansiyonunda kalıyordu. Tembih ettikleri için tiyatrocu oğlu olduğu yalnız ben biliyordum. Çok temiz Türkçesi olan görgülü bir çocuktu. İlkokuldan sonra hiç okula gitmedim.”

İlkokuldan sonra babası tarafından bir sayacının yanına verildi. Askerlik dönüşü bir yıl kadar devam ettiği tabelacılıktan sonra yağlıboya tablolarla turizme yönelik Mevlâna ve semazen tabakları, tahta kaşık ve kepçeler boyamaya başladı.

İskenderun’a Konya’dan gitme babasın halasının torunuyla evlendi. Eşi sessiz sakin güzel huylu bir insandı. Mutlu bir yaşam sürdü. Üç kız babası olan Koçer, O yıllarda Konya’ya gelen ressam Abdullah Çizgen’den de çok yararlandı. Askerden öncesi kundura sayacılığı yaparken hatta Çırakken resim yapmaya çalışıyordu. Kunduracılık kendinin seçmi değil, babasının tercihi idi.

 Arkadaşlarından kopmadı. O zamanlar İstanbul gazete ve dergileri haftada bir defa geliyordu. Harçlığı ile 4-5 gazete alıyor ve hepsini ilanlarına varıncaya kadar okuyordu. Çizgilerden dolayı Ramiz’in çıkardığı mizah dergisine abone oldu. İtalyan ressamların çizimi olan yelpaze gibi dergilerdeki resimleri kopya etmek ve cesaretle tablolar üretmeye başladı.  Askere desinatör olarak çalıştır. Astsubay Okulunun resim öğretmeni İhsan Turgut’tan, resme dair teknik bilgiler aldı. Şahin Oteli’nin altında bir dükkân tutarak çalışmalarına burada devam etti.

Askere gitmeden hem sayacılık ve zamanının çoğunu resim yapmaya ayırıyordu. Askere giderken saya makinasını bir daha o mesleği yapmamak üzere satıp asker dönüşü sanat okulunda boya hocası olan Zeki Özyolcu ile ortak tabelacı dükkânı açtı. Zeki bey ile beraber her ne iş olursa yapıyordu. O sırada Konya’daki askeri havaalanı inşaat boyacılığı işini aldılar ve para kazanamadılar. Böylece ortaklıktan ayrılar, İstanbul’a imalatını yaptığı kaşıkları pazarlayan birisinin küçük ahşap tabaklar üzerine resim talebi ile evde çalışmaya başlar. Daha sonra başka yerlerden talep gelir.

Bundan sonraki hayatını kendisinden dinleyelim;

“Elinde küçük bir suluboya ile o sırada Amerika’dan gelen postane yanındaki küçük kulübede Saturday Evening Post Dergisi’ndeki illüstratörlere hayranlık duyuyordum. O zaman fotoğrafçılık baskı tekniği gelişmemiş olduğu için dergi içindeki resimler ressamlar tarafından çiziliyordu. Bu resimlerle resimlerimi geliştirdim. Kunduracılar içindeki çıkrıkçıda 25- 30 santim ahşap tablolar çektirdim. O tablolara tuval olarak kullanıp Sema kompozisyonu çalışıyordum. Şahin otel altındaki oriantik mağazasından talep geldi. Yaptığım bütün tabloların tamamını satın alıyor.

Anne tarafından soyumuz Hadimi sülalesine dayanıyor, ben altıncı kuşak oluyorum. Koçer soyadı kanunu çıkınca verilmiş rastgele bir soyadı olmalı. Babam imam hatip tahsilli idi. Okuldan mezun olduktan sonra kunduracılık da çalışmış. Sonra öğretmenlik için imtihana girmiş kazanmış. Babam sakin mizaçlı bir insandı. Arkadaşları arasında çok sevilen saygıdeğer verilen hatta Konya’nın zamanda din alemi Akşehirli hocanın ölünce cenazemi Sen yıka dediği temizlikte idi. Annemin babası hadim müftüsü hasip dedemizin kızı olarak aldığı terbiye ve görgüsü ile saygın bir hanımefendiydi. Biz dört kardeştik benden büyük olan Hasip. Benim küçüğüm hüsnü. En küçüğümüz Ahmet’tir. Hasip önce temizlikte çalıştı daha sonra muhasebeci olarak hayatını sürdürdü. Sessiz sakin mizaçlı idi. benim küçüğüm olan Hüsnü ilkokul öğretmeniydi en küçüğümüz Ahmet ise matbaa ve cilt ustasıdır. O da sakin mizaçlıdır kardeşlerimizle hiçbir zaman zıtlaşma kavga gürültü küstük gibi şeyler olmamıştır.

Sanat eğitimi almadım sadece Konya Astsubay okulunda öğretmen subay ihsan Turgut’tan bazı teknik bilgiler aldım. Diğer bilgileri yabancı yayınlardan kitaplardan çalıştım. 19. asır İzlenimci ustaların eserlerini ihtiva eden imkânım dahilinde kitaplarını edindim ve Konya’da sergi açılmadığı için sık sık Ankara’ya gittim. Ustaların eserlerini görmek incelemek için. İlkokulun son sınıfında benim yanıma tiyatrocu Kemal Şahinin oğlu Ayhan’ın oturttular. Çok temiz Türkçesi ve görgüsü beni çok etkiledi tiyatrocu oğlu olduğunu kimseye söylemezdik dışlamasınlar diye çekiniyorlardı. Ben mesleği hobi için yapmadım. Konya’da o zamanlar hediyelik eşya kendimizi geçindirmek için yapardık. Hediyelik eşya için resim çizmek gerekli gerekiyordu. Muhtelif obje üzerine resim çalıştım. Önce ahşap tabak ve kaşıklara Konya ve Mevlevilikle ilgili resim çalıştım. Başlangıçta hiç Semazen görmemiştim. Sorarak çalıştım tabii ki hatalı oluyordu. Sonra gelişti beden terbiyesi Bölge müdürü Sami Yavrucukla tanıştıktan sonra dış ülkelere giden yarışmacılar için ahşap üzerine karşılıklara bakır tabaklara sporcu resimleri çalıştım. Bunun için anatomi bilgileri gerekli idi hallettim. Öğretmen olarak ilkokul öğretmenimin ve bana tezhip de ve diğer minyatür gibi konularda rehberlik eden Süheyl hocayı nasıl hatırlamam. Şükranla anıyorum.

 Askerden döndükten sonra Bir ara tabelacılık yaptım. Hatta inşaat boyacılığı vs. hediyelik eşya olarak kaşık ve ahşap tabak üzerine resim ve motif yapanlar vardı. Bunlar Mevlânâ Caddesi’ndeki küçük büfeleri veriyorlardı. Evimin bahçesinde kaşıkçılık yapan kaşıkçıya ahşap tabaklar üzerine padişah portreleri Fatih’i denize karadan gelen indirmeleri gibi seri halde resimler yaptım.

Aynı zamanda Marangozlukta çalışan bir arkadaşım bana uyduruk bir resim sehpası yapmıştı. Onunla Alâeddin civarında meramda kendime göre resim çalışmalar yapıyordum. Ben askerdeyken Şahin oteli altında Oriantik isimli küçük bir dükkân açılmış. Askerden izine geldiğim sırada görmüştüm. Düzgün resimler ve motif çalışmaları vardı. Askerden dönüşte 1956 da o dükkânı matbaacı Amin Ergene ve Hasan Ünal devralmışlar. Bu dükkânda turistik eşya Tabak kaşık ahşap vazo vs. satıyorlardı. Fakat bunları yapıp getirecek eleman yok denecek kadar azdı. Ben o sırada 35 -40 santim civarında tabaklara sema edenlerle ilgili bayağı emekli çalışmalar yapıyordum. Bir gün kırtasiyeci bıraktığım bu tabaklardan birini görmüşler. Israrla bize çalış dediler ve öyle başladım onlara çalışmaya. Çalışmalar tuval yerine Ahşap büyük boy Tabak üzerine yapıyordum. Çalışmalarım hemen günübirlik satıldığı için satışa konmadan bir görüyorum demişti.

Bana evde çalışma dükkânın üzerindeki çekme katta çalış dediler. Ve fiyatlarımı arttırdılar. Satışları gözümle gördüğüm için bunların dışında pastel çalışmaları yapıyordum. Resim hocaları arasında ihsan Turgut, Namık Sevinç Hüseyin Hasan ve Konya’da sıkça sergiler açan Erdoğan Manis hoca ile tanışmaktan onur duydum onları saygı ve sevgiyle anıyorum. Mevlevilik de ilgili Konyalılar için Refik Cevat Ulunay’ın “ol Mahiler ki derya içinde deryayı bilmezler” sözü hatırlarım.

Süheyl Ünver Hoca ile tanışmasını da şöyle anlatıyor; . “Benim ahşap üzerine çalıştığım bir minyatürüm vardı. Süheyl Ünver Müzede çalışıyordu.  Konya da Minyatür yapıyordu. Defteri vardı.  Gittiği yerlerin tarihi yerlerin resmini çizer çok iyi anlatışı güzel, güzel çizer. Beni söylemişler bende geldim, resim var mı dedi bende kendime göre ağaç üzerine yaptığım çizdiğim minyatür vardı. Beğendi yalnız yüzünü şöyle yap. Mevlana resmi görmedik ki o zamanlar resim yoktu görelim. Kültür yayında yoktu. Mevlana, semazen görmeden yapıyordum. Ondan ders almaya başladım tezhip minyatür üzerine çalışmalar yapıyorduk.

            Beni yanında götürürdü Koyunoğlu Müzesine defterini verirdi. Şuradakini çiziver derdi. Çift gözlüğü vardı. İnce çalışmak için. Beni çok severdi Nesip dedem derdi, Mevlevi dedesi vardı bana da öyle derdi. Her zaman kart gönderir her geldiğinde uzun uzun çalışırdık. Mevlana Müzesinde altın varak çalışırdık.

 Yine Süheyl Ünver hoca ile ince minare idik. Orada birkaç öğrenci vardı. Bunların içinde ciddi olarak tespit çalışmalarının olduğuna şahit olmadım. Çoğu tıp fakültesi talebeleriydi Süheyl hocaya çalışmış olduğum Tabi hiç ders almadan yaptığım Mevlânâ mesnevi yazıyor konulu minyatürümü götürmüştüm. Çok az bir düzeltme yapmıştı daha sonra benim getirdiğim deftere bazı bordürler çizmişti. Altın Varak yapıştırma çalışmasına Mevlânâ türbesinde devam etti. Bir seansta Erdoğan munis ve Ferit hoca ( o sıra tabelacılık yapan emekli öğretmen) vardı. Ondan sonra ki zamanlarda sadece ben vardım. Koyunoğlu müzesine ve bazı yerleri her gelişinde beraber çalıştık. Bana eski Mevlevîlerden Nesip dedenin ismi ile hitap eder Nesip dede derdi,”

Şehidini hayrıyla yaşatıyor Şehidini hayrıyla yaşatıyor

 1960 yılında atölyesini, Mevlâna Caddesi’ne taşıdı. Bura-Sümer Koçak (Müellif) Yunus Koçak (Müellif) Mehmet Sadi Koçaş (Müellif) 2009’da bakır tabak üzerine portre ve kompozisyonlar yapmaya ağırlık verdi. Bu arada akrilik boya ile çalışmanın Konya’daki öncüsü oldu. Resim ve gravür çalışmalarının yanı sıra grafik, amblem, logo, pul, kitap, dergi kapağı kompozisyon ve resimleri yapıp, ara ara dekoratörlük de icra etti. Son yıllarda, Konya ve yakın çevresindeki Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait tarihî yapıları fotoğrafla da ilgilendi.

Yıllardan beri çektiği siyah-beyaz ve renkli dialarla zengin bir arşive sahiptir. Şimdilerde dijital çekim de yapan Nesip Koçer, bu çalışmalarını çeşitli sergilerde sanatseverlerle paylaştı. Nasip Koçer, çalışmalarını hâlen kendi atölyesinde sürdürmektedir.

Bekir ŞAHİN

Editör: TE Bilişim