Hicret; lügat anlamıyla uzaklaşmak, terketmek demek. Hicrette yakınların, akrabanın, dostların, özyurdun din ve inanç yüzünden, terki anlamı vardır. Hicret edene muhacir denir.

Hicret; Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasakladıklarını terketmek demektir.

Kısaca hicret; Hem küfürden hem de küfrün alametlerinden kaçmaktır, uzaklaşmaktır. Bu bakımdan muhacir; Allah’ın yasaklarından uzaklaşan kişidir. Hicret, Allah’ın emini yerine getirmektir.

Husûsi Hicret; Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye yaptığı hicrettir. Şartlar gerektirdiğinde hicret her zaman yapılır. Mekke’nin fethiyle son bulan hicret Hz. Peygamber’in hicretidir, genel anlamda hicret sona ermemiştir.

Hicretten gaye; küfürden, zulümden uzaklaşıp İslâm’ı bütünüyle yaşamadır. Bu; ya dine tamamen, her yönden sahip çıkmak veya Hz. Muhammed (S.A.V)’in yanında düşmanlarına karşı savaşta yer almak veyahut ta küfür diyarında sükûna razı olmayarak cihadı yol olarak benimsemekle olur. Biz zayıf kimselerdik demek suretiyle müslüman kendini kurtaramaz. O zaman onlara; “Allah’ın arzı geniş değil miydi?” denir. Hicret, zorluklarla, meşakkatlerle doludur. O insanın önüne görünüşte birtakım güçlükler kor. Bunlar; vatandaki rahat, refah içindeki yaşayışı; zorluk, güçlük, geçim sıkıntısı v.b. hallerle değişmektedir. Oysa Allah kitabında kendisi için hicret edenin hicret sonrasında gideceği yeri çok bereketli bulacağını, hayır ve nimetlerle o yerin dolu olacağını beyan ediyor. Hicret gerçekten korku, mihnet, sıkıntı, zorluk değil; ama tam aksine bolluk, bereket, refah, saadet ve zaferin kaynağıdır. (Bakınız; Nisa, 97-100)

Hicretin gayelerinden biride müslümanlar arasındaki dostluğu, yakınlığı, kardeşliği pekiştirmek, kâfir ve münafıklara asla inanmamak ve onların iç yüzlerini ortaya koymaktır. Kâfirin amacı yeryüzünde herkesin kendisi gibi olmasıdır. O hiç kimsenin iman etmesini istemez, kendisi iman etmediği gibi herkes de iman etmesin ister. Eğer müslüman, şu veya bu sebepten, kâfirin, münafığın aldatıcı, saptırıcı sözlerine kanarsa yer yüzünde iman yaygınlaşamaz, müslümanlar arasında birlik, dayanışma, dostluk kurulamaz, onlar arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkar, onları bir gevşeklik sarar. Bu olumsuz davranışları yok etmek, müslümanları bir zorlukla ve güçlükle imtihan etmek için hicret gerekir. (Bakınız; Nisa, 88-91)

Hicretin şartları, ilkeleri ve yapılışı Enfal suresinin son ayetlerinde veciz bir şekilde insana/insanlara takdim ediliyor. Bu ayetlerde “Kâfirler birbirlerinin dostu” olduğu ve bunun yanı sıra “Müminler de birbirinin dostu” olduğu bildirilerek her iki grubunda da akide veya inkârda birlik hâlinde oldukları beyan edilerek haber verilmekte.

Allah (C.C.) bizden iki şey istiyor;

Allah’a ibadet etmek,

Allah’tan başkasına asla kulluk etmemek.

Allah, insanı, tarih boyunca şirkten ve inkârdan kurtarmak için insanlar arasında seçtiği elçiler aracılığıyla ilâhi davetlerde bulunmuştur. Gerek ferd gerekse toplum olarak insan Allah’a bağlılığını hareket hâlinde göstermek zorunda: Bu hareketliliğin, canlılığın ve dinamizmin değişmez nazari ise; “Allah’tan başka ilah yoktur” kâidesidir. Bu kâide; kalpte iman, duygu ve hareketlerde ibadet, hayat sahasında ve amelelerde açıkça nizam olarak tezahür etmelidir. Hz. Muhammed (S.A.V.)’in rehberliğinde temeli tevhid olan yeni, faal ve canlı bir toplum Mekke’de oluşmuştu. Bu toplumun bütün yönlerden cahiliye toplumundan ayrı bir hüviyette olması zarureti vardır. Çünkü bu toplum Allah’tan başka ilah olmadığını, Hz. Muhammed (S.A.V)’in O’nun elçisi olduğunu temel kural olarak benimsemiştir.

Resulullah (salât ve selâm ona olsun) bu yeni toplumu meydana getiren fertleri kardeş yaptı. O, kan ve nesep bağı yerine iman, akide bağı ile yeni cemiyetin fertlerini birbirine bağladı. İlk muhacirler iman etmişler, hicret etmişler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad etmişlerdi. İlk muhacirlerin dört ana vasfı vardı.

Onlar amentüye iman edip bütün teklifleri kabul etmişler.

Onlar ölüme eşit olan doğup büyüdüğü ve geçimin sağlandığı toprağı, evi, aileyi terketmişler.

Onlar Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmişler.

Onlar fazilette,  feragatta, imanda, hicrette, cihadda, fedakârlık ve sabırda, özetle bütün İslâmı güzel hasletlerde örnektirler.

Onlar, kölelikten efendiliğe giden yolu bize göstermişlerdi. Hicretin amacı müslümanların çoğalması, bir araya gelip birleşmeler, birbirlerine yardımcı olmaları, aralarında sevginin artması ve kuvvetlenmeleri, kişilik kazanmaları, kendilerine güvenmenin ziyadeleşmesi ve tefrikanın yok olmasıdır.

Günümüzde Müslümanların dost olmayışları yüzünden yeryüzünde kargaşa, fitne ve fesat ile büyük bozgun olmakta. Çünkü kâfirler kendi aralarında dostturlar. Bu dün olduğu gibi bugün de böyledir. Müşrik, Hristiyan, Yahudi hangi ırktan olursa olsunlar kâfirler birbirlerinin dostu ve yardımcılarıdır. Şu Tahıl Sevkiyatı Anlaşması’nda bile bunu göstermekten çekinmemişlerdir.

İşte İman, hicret ve cihat formülü:

“İman eden, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. İşte kurtulanlar onlardır.” (Tevbe, 20)

Ne demişler: “Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil.”

Kurtulanlardan olmanız niyazıyla kendi iç dünyasına hicret edenlere ve hicreti yaşayanlara selâm olsun.

Hicri 1444’üncü yeni yılınızı ve mübarek Muharrem ayınızı tebrik ederim.