“Umutsuzluktan on iki gün kuzeyde, donarak ölmekten birkaç gün güneyde, sefalet meridyeninin ise tam üzerinde yer alıyor.” diyordu bir animasyon filminde yaşadıkları yer için…  Hayatlarımızı sürdürdüğümüz dünya içinde ne manidar bir tabir.

Umutsuz, tahammülsüz, saldırgan başlarımız… Kendimizi, bugünümüzü düşünmeden ölümü adımladığımız günlerimiz… Kıt kanaat mutluluklarımızın hüküm sürdüğü hayatlarımız içinde bir yaprak misali savruluyoruz. Bize başrolü biçilen yaşamlarımız için dahi kararlar alırken müdahalelerin odak noktası oluveriyoruz.

Nedendir bu saldırganlığımız, geçimsizliğimiz ve yalnızlığa mahkûmluğumuz… Yönetiyor mu yoksa yönetiliyor muyuz?

Gözler önüne serilen sahne ile yargılayıp karar vermeye çok alış‘tırıl’tık. Bir âdemin soyundan türeyip gelen, aslına bakarsak hepimizin başlangıç noktasından kardeş olduğumuz insanoğlu birbirini dışlayarak, kendi önündeki bir seti kaldırmak istercesine çaba sarf etmekte…

Bu uğraşı yardımlaşmak, birlik olmak için harcasak eminim ki daha huzurlu bir misafirlik geçireceğiz bu fanide… Mesela kıskançlığa, çekememezliğe, her şeye sahip olma duygularımıza; ‘sen bir dur’ diyebilsek… Nasıl olurdu hiç düşündünüz mü?

Acılarımız, hastalıklarımız, mutluluklarımız hep bir iken farklı olduğumuzu savunmak çok garip. Yakın zamana bakalım. Dünya genelini tesiri altına alan minicik bir virüsün vücutlarımızdaki etki ve can yakıcılığı hepimizde aynı. Sevdiklerimizi kaybettiğimizdeki hüznümüz peki? Ya da sağlığımıza kavuştuğumuzdaki mutluluğumuz?.. Bu sadece bir misal…

Kim demiş “farklısınız” diye?!

Anlatmak istediğim şeyi okuduğum ve çok hoşuma giden ufak bir yazı ile tamamlamak isterim. Yazıda şöyle anlatılır;

“Gidin bir çölden yüz tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka topraktan yüz tane bildiğimiz siyah karıncayı alın ve bunların hepsini bir kavanozun içine koyun. İlk başta hiçbir şey olmayacaktır. Daha sonra kavanozu elinize alın, oldukça şiddetli sallayın ve tekrar yerine koyun. Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirlerini öldürmek için savaştığı bir kargaşa ortamı göreceksiniz. Kırmızı karıncalar bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken, siyah karıncalar bu karışıklığın nedeni olarak kırmızı karıncaları görmektedir. Oysa çok iyi bildiğiniz üzere bu keşmekeşin asıl nedeni sizin elinizdir.

Sanırım çok haklı. Hayatımızda bir takım olaylar oluyor ve olmaya da illaki devam edecek. Biz yalnızca görünen yüzü ile ilgileniyoruz. Hazır buluşluğu sevdiğimizden olsa gerek. Düşünmek, kesip biçmek, ölçüp tartmak ya da ortalığın sakinleşip, konuşarak çözüm üretebileceğimizi düşünüyor olsak, bizi tüm canlılardan ayıran şeyin aklımız olduğunu ne yazık ki yine aklımızla idrak edebiliyor olsak sanırım her şey çok daha kolay olacak.

Ve asıl mesaj da yazının sonunda bir not ile bizlere sunuluyor;

“Günümüzde gerek sosyal medya aracılığıyla, gerekse de başka ortamlarda normalde hiç tanımadığımız insanlarla tartışacak ya da kavga edecek bir duruma geldiğinizde kendinize hep şu soruyu sorun lütfen;

Kavanozu sallayan kim?”