Günlük hayatta rekabeti ve her zaman bir fazlasına teşvik eden kapitalizm, yerini hırs ve doyumsuzluğa bırakıyor. Kapitalizmdeki yoğun rekabet ve sürekli olarak daha fazla üretkenlik beklentisi, bireylerin iş ve özel hayat dengesini zorlaştırabiliyorken; sürekli olarak doğan ‘alma’ ihtiyacının hissedilmesi kişilerin psikolojilerini de olumsuz etkileyebiliyor. Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Klinik Psikolog Elmas Merve Malas, kapitalizmin günümüz dünyasında psikolojik sağlığa olan etkisini değerlendirirken, insanların ihtiyaçlarından daha fazla ürün satın alması veya aynı ürünü tekrar almasının arkasında psikolojik faktörlerin bulunabileceğini açıkladı.

2-1-100

‘PSİKOLOJİK SAĞLIĞI İKİNCİ PLANA İTMEYİN!’

Günlük hayatta rekabete ve maddi kazanca teşvik ederken iş dünyası için üretkenliğe iten ancak bireyler üzerinde de büyük bir stres kaynağına dönüşen kapitalist sistem, iş ve özel hayat dengesini zorlaştırabiliyor. Konuyla ilgili konuşan Gıda ve Tarım Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Klinik Psikolog Elmas Merve Malas, bu rekabet ve kazanma hırsının insanlar arasındaki sosyal bağları zayıflattığını söyledi. Malas, kişinin görüşünü, değer ve psikolojik sağlığını etkileyen kapitalizm anlayışına bakış açısının yetersiz olduğu kişilerde başarı hırsının artarak özsaygı, statü ve toplumsal değerlerin belirlenmesinde olumsuz etkilere neden olabileceğini aktardı. Rekabetçi atmosferin bireylerde toplumsal izolasyon ve yalnızlık hissini arttırdığına da dikkat çeken Malas, bu durumun aile ilişkileri, sağlık ve kişisel gelişim gibi önemli alanlarda stres ve sorunlara yol açabildiğini belirterek maddi getiriler veya paranın hayatın birinci sırasına koyulup mutluluk ve psikolojik sağlığın ikinci plana itilmemesi gerektiğini vurguladı.

2-4-102

TATMİNSİZLİK, KİŞİSEL DEĞERİNİZE ETKİ EDEBİLİR’

Kapitalizmin her ülkede farklı şekillerde yaşandığının da unutulmaması gerektiğini anımsatan Malas, bu nedenle kapitalizmin insan sağlığındaki psikolojik etkilerinin de her toplum için geniş bir perspektiften değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Sosyal hayatta belirli bir sosyal hiyerarşiyi de beraberinde getiren kapitalist toplumlarda ‘tüketim’ kültürünün de ön planda olduğunu aktaran Malas, bu toplumlarda bireylerin mutluluk ve tatminin çoğunlukla maddi varlıklar üzerinden ölçtüğüne işaret etti. Sürekli olarak daha fazlasının istenildiği bu durumun elde etme arzusuyla birlikte tatminsizliğe de yol açtığına dikkat çeken Malas, “Toplum içindeki yerinizi belirleyen ekonomik güç ve başarı, bireylerin sosyal statüleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu durum, kişisel değer ve özsaygı üzerinde etkili olabilir. Özellikle düşük gelir düzeyine sahip bireyler arasında adaletsizlik ve haksızlık hissinin ortaya çıkmasıyla, öfke ve umutsuzluk gibi psikolojik sorunlara neden olabilir.” diye konuştu.

2-5-95

‘İHTİYAÇTAN FAZLASI BAĞIMLILIĞA YOL AÇABİLİR’

Satıcıların ürün pazarlamada bir ürünün yanında diğerinin de alınması gerektiğiyle ilgili uyguladığı taktiklerin, tüketim kültürü neticesinde kapitalist sistem içinde sıkça gözlemlendiğine dikkat çeken Malas, ihtiyaçtan fazlasının sunulmasının bireylerde aşırı tüketim ve bağımlılık sorunlarına yol açabileceğini vurguladı. Bu kapsamda tüketicilerin ihtiyaçları doğrultusunda daha bilinçli hareket etmesi gerektiğini ifade eden Malas, finansal okuryazarlık eğitiminin bu anlamda önemine işaret etti.

2-6-97

TÜKETİM ÇILGINLIĞI, TATMİN ARAYIŞININ BİR PARÇASI!

Tüketim çılgınlığı olarak ortaya çıkan ve ihtiyaç harici ürün alınmasının arkasında psikolojik faktörler bulunabileceğini söyleyen Malas, bu durumun bireylerin duygusal tatmin arayışının bir parçası olabileceğini belirtti. Satın alım kararlarının endüstriyel psikolojinin bir konusu olan ‘tüketici davranışı’ ile ilişkili olduğunun saptandığını da ifade eden Malas, “Bu tür tüketim çılgınlığına karşı koymak ve daha bilinçli tüketim alışkanlıkları geliştirmek için; bilinçli tüketim, ihtiyaç ve istekleri ayırt etmek, bütçe planlaması, duygusal alışverişten kaçınmak, minimalist bir yaşam tarzını benimsemek, tüketim çılgınlığına karşı koymak, kişinin kendi değerleri, ihtiyaçları ve hedefleri doğrultusunda daha bilinçli bir tüketici olma çabasını gerektirir. Bu, bireylerin daha tatmin edici ve sürdürülebilir bir yaşam tarzını benimsemelerine yardımcı olabilir. Bir Kızılderili atasözü şöyle der: ‘Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” şeklinde konuştu.

2-3-97

SEÇENEKLER ARASINDAN SEÇİM YAPMAK, ÖZGÜRLÜK DEĞİL

Üretici karşılık bekliyor! Üretici karşılık bekliyor!

Finansal okuryazarlık ve bilinçlendirme eğitimleriyle bireylerin reklam stratejilerine karşı dirençli olabileceklerini ifade eden Malas, konuyla ilgili şunları söyledi: “Birey olarak mutluluğu her reklamı yapılan ürüne sahip olmada aramamamız gerekir. Sahip olamadığımız, elde edemediğimiz eşyalar mutsuz olma nedenimiz olmamalı. Reklamlar, zihne zorla giren düşünceler gibi kişilerin kendi düşünceleri üzerinde manipülatif etkisi var. Kişilere birden fazla seçenek sunularak kişinin kendi kontrolü varmış gibi gösteriliyor. Ancak seçenekler arasından seçim yapmak özgürlük değildir.”

‘GERÇEK İHTİYAÇLARA ODAKLANMAK, AŞIRI TÜKETİM VE İSRAFI ÖNLEYEBİLİR’

Malas, kişilerin kapitalist sistemin varlığına yönelik bilincin artmasıyla birlikte son dönemlerde sürdürülebilirlik, geri dönüşüm ve sıfır atık gibi hem çevre hem de bütçe dostu fikirlerin de günlük hayatın bir parçası olmaya başladığını bildirdi. Öz-kontrolü elinde bulunduran ve tüketim alışkanlıklarını gözde geçiren bireylerin çevre dostu fikirlere yöneldiğini belirten Malas, sürdürülebilirlik faaliyetleriyle ilgili şunları söyledi: “Öz-kontrol, yani kişinin seçimlerini, tüketim alışkanlıklarını ve atık yönetimini gözden geçirmesidir. Öz-kontrollerini sağlayarak bireysel sorumluluk almalarının sonucu olarak düşünülebilir. Toplumsal sorumluluk alan kişilerin çevreye karşı duyarlılığı ve empati seviyesi daha yüksektir. Bireylerin sürdürülebilir tüketim konusunda bilinçlenmeleri önemlidir. Psikolojik olarak bireylerin gerçek ihtiyaçlarını ve isteklerini ayırt etmeleri ve bu konuda farkındalıklarının yüksek olması önemlidir. Reklam ve pazarlama stratejilerinin etkisi altında olmadan, bireylerin gerçek ihtiyaçlarına odaklanmalarını sağlamak, aşırı tüketim ve israfı önleyebilir. Öz-kontrol kavramı burada önemli kişinin ihtiyacı olmayan bir şeyi erteleyebilmesi kendisini yönetebilmesidir.”

HACER CEYLAN

Editör: Birkan Bakay