Her yıl 28 Şubat bizim için ‘Eski Türkiye’yi hatırlatır…

Ekonomik buhran bir tarafa inanç alanındaki baskıların fotoğrafıdır 28 Şubat…

O anları iliklerine kadar yaşayanlar iyi bilir. Yalnız…

Öyle birileri var ki…

O günleri yaşamak bir yana olumsuz etkilerini halen iliklerinde hisseden isimler…

İşte onlardan birisi … Emine İlyas…

Hatta bu işi resmiyete dökmüş, 28 Şubat Öğrenci Derneği adı altında bir dernek kurarak o günlerde kaybolan haklarını aramak için yola koyulmuş.

Peki haklarını alabilmişler mi? Onu da kendisi cevaplasın…

Emine İlyas o günden bugüne yaşadıklarını dile getirmiş. Yazıya dökmüş… Ben de noktasından virgülüne hiç dokunmadan yayınlıyorum.

***

Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.

Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...

Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.

Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır!

Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!

'İş bitti... Sebatın sonu yoktur! ' deme, yılma.

Ey millet-i merhume, sakın ye'se kapılma.

Mehmet Akif Ersoy

 28 Şubat 1997’de Türkiye

Millî mücadele yıllarında milletimize bu dizelerle seslenilen ve direnişe davet edilen günlerin üzerinden yıllar geçmişti. Darbeci zihniyetin egemen olduğu sözüm ona çok partili dönemlerde mücadelelerle geçen yıllar sonrasında milletimiz  hür iradesiyle Necmettin Erbakan liderliğinde meşru bir iktidarı yönetime getirmişti.

Milletin refahı için her şeyin yoluna girmeye başladığının düşünüldüğü zamanlarda ekonomi, sanayi, eğitim, dış politika vb. alanlarda birbiri ardına hamleler yapılırken,tam da yeryüzü mazlumlarına ümit ışığı olacak D-8 gibi çatı kuruluş Müslüman coğrafyalarda gönüllere bir cemre gibi düşmüşken, çıkarları bozulan çeteler, sözde 'çağdaşlık ilericilik' ve irtica tamtamlarıyla millet iradesini boğmak için gün saymaya başlamıştı. Ekranlarda milli değerleri ayaklar altına almaya alışmış medya şimdi de karanlık odaklarla bir olmuş milletin umudu olmuş imam hatip liseleri , başörtüsü üzerinden yeni bir senaryoyu uygulamaya koymuştu. 27 Mayıs ve 1980 darbelerinin olumsuz etkileri  daha toplumdan silinmemişken asker, yargı ve medya şeytan üçgeninde her yolu denemekten geri durmayan karanlık güçler, sahte şeyh Müslüm Gündüz ile  Fadime Şahin, Ali Kalkancı gibi kukla isimler üzerinden kirli senaryolar üretiyorken daha önce hiç ortalıkta görülmemiş, meczup kılıklarıyla ellerinde asayla gezen sözde dervişler hemen her Köşe başında arka fon olarak adeta bitmeye başlamıştı. Her gün yeni bir komplo, tiyatral bir şekilde icra edilirken Demokles'in kılıcı gibi askerin namlusunu milletin üzerine yönelterek tüm imkânlarıyla seferber olmuş azılı bir sözde "elit" millete kan kusturmak üzere işportacısından öğrencisine, işvereninden çalışanına kadar her kesimden insanı devlet içerisinde Batı Çalışma Grubu adı altında ihdas ettikleri bir örgütle ve hukuk dışı yollarla en temel inanç hürriyetlerini gerçekleştirdikleri gerekçesiyle fişlemeye başladılar.  Kendi halinde bir dindarlığa sahip toplumu, post modern bir algı operasyonuyla paletlerin ve postalların altında  ezmek için kendi icat ettikleri  tablo eşliğinde bir de baktık ki Sincan'da tanklar harekete geçirilmiş, millet iradesi ve Meclis, tahakküm altına alınmak istenerek kirli oyunun bir perdesi daha tamamlanmıştır.

 Gizli Ellerin Sufle Ettiği Replikler

                 15 Temmuz darbe girişimine kalkışanlar 28 Şubat sürecinde gerçekleştirilenler karşısında âdeta tanklara selam duracak vaziyetteydiler. Nitekim onların yapmak isteyip de yapamadıklarını 15 Temmuz'da Bağdat Caddesi'nden geçen tanklara alkış tutma cüretini göstererek gerçekleştirecekti. İhanet, millet iradesine yönelik olduktan sonra 15 Temmuz'da FETÖ şebekesinin yürüttüğü tanklar ile Sincan'da harekete geçirilen tanklar arasındaki ortaklığı görememek büyük bir dalalet olsa gerek. 28 Şubat'ın en zor süreçlerinde yüzüne masum kisvesi geçirmiş malum örgüt elebaşının "Beceremediniz." diyerek meşru iktidarı hedef alarak askere selam çakması unutulmaz repliklerindendir. Ağa babalarının sufle ettiği replikler bütün darbe süreçlerinde olduğu gibi 28 Şubat sürecinde de sahneye konulmuştu.

Günün sonunda Sincan'da tankların hareketinin üzerinden çok fazla zaman geçmeden medya marifetiyle her gün duymaktan milletin iflahının kesildiği, o dönemlerde gerçekten kimin güvenliğini sağladığı epey tartışmalı Milli Güvenlik Kurulu kararları meşru hükümete dikte edilmeye başlanmıştı. Bağımsız olması gereken sözde 'ilerici ve çağdaş' yargıç çevreleri ise her gün askerden brifing alarak iktidarın nasıl hizaya getirileceği konusunda aydınlanıyorlardı! Çok uzun süren Milli Güvenlik Kurul Toplantısı sonucunda imza edilmesi dahi tartışmalı kararlar sonucunda dini hassasiyetleri olan tüm kesimler hedef tahtasına oturtulmuş, "1000 YIL SÜRECEK" diye manşetlerden verdirilen haksızlık, baskı, zulümlere karşı mücadeleyle ve çilelerle geçecek acı dolu yıllar başlamıştı.

"Kamusal Alan" Tabiri İcat Edildi.

28 Şubat 1997' de MGK kararları ile tüm inananlar çok ağır mağduriyetler yaşadı. Toplumun her kesiminde baş örtmek, namaz kılmak, oruç tutmak, gümüş yüzük takmak, hatta mevlitli düğün yapmaya kadar uydurulan suçlar sebebiyle insanlar fişlendi. Fişlenenler eğer böyle bir yaşantıya devam ediyorsa askeri hiçbir alanda görevine devam edemedi. Bunun için "kamusal alan" tabiri icad edildi. Kamusal alanda bu sözde kurallara uymadığı söylenen birçok memurun işine son verildi. Doktor, öğretmen, akademisyen ayrımı yapılmadan adeta bir kıyım yaşandı. Üniversitelerde başörtüsü ile eğitimine devam etmek isteyenlere uyarı, kınama, uzaklaştırma cezaları verilerek eğitimlerine son verildi. İmam hatip liselerinde okuyanlara katsayı uygulandı ve bu durum tüm meslek liselerine üniversiteye girişte büyük engel oluşturdu. Böylece meslek liselerinin  işlevi bitirilmiş oldu. Okullar neredeyse kapanma noktasına geldi. Bunun sonucunda Türkiye'nin sanayi alnında gelişimi için  önem arz eden ara elemanlar da istenilen şekilde yetişemez oldu. Katsayı adaletsizliği sonucunda tıp fakültesinde okunabilecek puanlarla gençler  ancak edebiyat fakültesine girebildi. Bir kısım öğrenci İmam hatip liselerini bırakıp diğer liselere geçiş yapmak zorunda kaldı. Bu arada başörtülü olanlar imam hatip liselerine dahi devam edemedi. Bazı  kız öğrenciler,  bu yasak nedeniyle liseyi de okuyamadı.  Bazı öğrenciler imkân bulabilirlerse  vatanlarından uzaklara yurt dışında başka üniversitelere gitmek durumunda kaldı. Bunu yaşayan, şahit olan tüm Müslümanlar 28 Şubat darbesinin hem şahidi hem de bir biçimde mağdurudur. Genci, yaşlısı, başörtülü başörtüsüz hatta insan haklarına saygısı olan her kesimden insanlar bile. Ülkemizde yaşanılan bu acı süreç haksızlıklara karşı olan ve adalet duygusu olan herkesi maalesef ki mağdur etti. Milletimizin hem maddi hem de manevi anlamda geleceğine ipotek konulmuş ve birçok hayat karartılmıştı.

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez

Mehmet Akif Ersoy

Anadolu İnsanının İrfanıyla Aşılan Darbe

Anadolu insanının irfanıyla ve gelecek öngörüsüyle insanımız bu karanlık günlerde “saçlarından sürünerek okulundan atılan, hayallerinden koparılan inançlı çocukların yanında durdu. Ve Başörtüsü özgürlüğü için Türkiye çapında "Başörtüsü İçin Elele" gibi meşru eylemler yaptı. Bazı illerde İnsanlar meşru taleplerini dile getirmek için yaptıkları bu ve benzeri eylemlerde haksız yere gözaltına alındı.  Hak ve özgürlüklerin iadesi için hukuk yolları sonuna kadar kullanıldı ama bunlar hiçbir zaman kamuya zarar veren eylemlere dönüşmedi. Bu insanlar her zaman vicdanlarıyla hareket ettiler. Onları terörize etmek isteyen çevrelere fırsat vermediler.  Toplumsal birliktelik her şeyin önünde tutuldu. Birlik ve beraberliğin, hak ve adalet anlayışının batıla galebe çalacağına olan inancı hiç bitmedi milletimizin. Nasıl ki kurtuluş savaşında vatanına, toprağına ve bayrağına canı pahasına sahip çıktıysa 28 Şubat sürecinde de belki hainler kan kusturdu ama imanına, geleceğine, birlik ve beraberliğine öylece sahip çıktı. O günlerde gösterilen sağduyu ortaya konulmamış olsaydı günümüz Türkiye'si çok sıkıntılı süreçlerden geçiyor olabilirdi. İşte bu irfan ki milletimizi tarih sahnesinde her zaman güçlü kılan anlayış kuvvetidir. Bu anlayış aynı zamanda yumuşak gücün, sivil ve demokratik anlayışın en müstesna örneğidir. Bu yaşanmışlıklar gelecek nesillerimiz için de büyük bir tecrübe kaynağı olacaktır.

Konsun yine pervazlara güvercinler

"Hû hû" lara karışsın aminler ...

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fatihalar, Yasinler!

Yüreklerden taşsın Yine, imanlar!

Uçsuz bucaksız çöllerde

Yine izler gelenlerin

Yollar gideceklerindir...

Arif Nihat Asya

 Bazı Mağduriyetler Giderildi.

Artık başörtüsü yasağı yok. Kızlarımız ortaokullarda bile dahi başörtüsü takabilmekteler. Askeriyede ve polis okullarında bile başörtülü kızlarımız öğrenci olabiliyor. Namaz, artık gizli saklı yapılan bir ibadet değil. Hemen hemen her yerde mescit var. Daha bunun gibi yüzümüzü güldüren birçok gelişme yaşandı. O dönemin yasaklarına maruz kalan insanlar için ise Bazı mağduriyetler giderildi. İade edilen hakları şöyle sıralayabiliriz: Kamu görevinden atılanlara görevlerine geri dönebilme hakkı verildi, Bazılarına da yaşları ilerlediği için emeklilik hakkı verildi.  Üniversite öğrencisiyken çeşitli sebeplerle üniversiteden ilişiği kesilenlere üniversiteye dönme hakkı verildi. Ancak, bazı mağduriyetler hala tam olarak giderilemedi. Bunları da şöyle sıralayabiliriz: Kamu görevine geri dönenler (askerler dâhil) çalışması halinde elde edeceği kazanımları elde edemedi. Kamudan atılmayan bazı kişilerin görevde yükselmeleri engellenmiş olup bunların çoğu bu görevlerde hala yükselmeyi beklemektedirler. Üniversite öğrencisiyken üniversiteden ilişiği kesilenlere her ne kadar öğrencilik hakkı verilse de o günün şartlarında kamuya atanabilecek olanlara kamuya atanama hakkı sağlanamadı. Bu kişilerin sınıf arkadaşları yaklaşık 15-20 yıllık memur iken onlar hala KPSS gibi sınavlarla boğuşmaktadırlar. Adı hiç anılmayan iş adamları o dönemde iflasın eşiğine getirilmiş, bazıları iş yerlerini kapatmak zorunda kalmışlardır. Bu insanların mağduriyetleri neredeyse hiç giderilmedi.  Masum insanlar hakkında o dönemlerde uydurulan ve ne hikmetse FETÖ taktikleriyle birebir örtüşen sözde terör örgütü üyeliği ile birçok insan haksız yere hapis hayatı yaşamış ve yönelik yargılama söz konusu olmadığı için halen hapiste olan ve adil yargılanmayı bekleyen insanlarımız vardır. Bu insanlar başta olmak üzere yaşanan manevi buhranlar, çalınan hayatlar, bir hiç uğruna karartılan gelecekler masum insanların hiç giderilemeyecek mağduriyetlerindendir.

Siyasi iradeyi ve halk iradesini hiçe sayıp iç ve dış mihraklarla işbirliği yaparak askeri gücü  gayrimeşru şekilde kendi çıkarları doğrultusunda medya ve bürokrasi araçlarıyla kullanmak suretiyle  masum insanlara zulmedip sırf inançlarından dolayı onların haklarını ve ülkemizin istikbalini akılları sıra 1000 yıl sürecek karanlığa mahkum etmek isteyenleri, onların işbirlikçilerini, gizli ve açık işbirliği yapanları telin ederken, gelecekleri karartılan körpecik vatan evlatlarına umut olmak için omuz verip el ele Anadolu'nun dört bir yanında zincir oluşturanlara,  dünyanın dört bir yanındaki üniversitelere kız evlatlarını göndererek mücadeleden vazgeçmeyen anne babalara, Allah'ın ayetini ayakta tutmak adına batılın karşısında onurluca dimdik duran askerine memuruna öğrencisine, hayatının baharında mahkemelerde mücadele edenlere teşekkür etmek istiyorum. Yeni nesillerimiz çok farkında olmasa da geleceğine pranga vurulmak istenilen memleketimiz için onlar umut oldular, ülkemizin maddi ve manevi kalkınmasının önünü açarak zincirleri kırdılar. Şu anki özgürlüklerin, kazanımların hepsinde bu insanların dik duruşlarının payı var ve bu insanlara çok şey borçluyuz. Bu dönemlere birebir tanıklık etmiş biri olarak temel hak ve özgürlüklerin yaşanmaya devam ettiği aydınlık bir gelecek dileğiyle sözlerimi Üstat Necip Fazıl Kısakürek ‘ten bir şiirle tamamlamak istiyorum.

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!

 Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!