İslam Kültür ve Tasavvuf Tarihimizin önemli isimlerinden birisi olan Mevlana Celaleddin-i Rumi hakkında bir çok tezler, araştırmalar yapılmış, kitaplar yazılmış ve yazılmaya devam da edilecektir. Ölümünden 741 yıl geçmesine rağmen hala düşünceleri, fikirleri dünya çapında yankı buluyorsa demek ki Mevlana kabına sığmayan ve asırlar sonrasını etkileyecek bir ruh haline sahip gönül insanıdır. 

Ne var ki son zamanlarda herkes kendine bir "Mevlana" portresi çizmeye başlamıştır. Kimi Mevlana üzerinden rekorlar kıran aşk romanlarıyla gözleri yaşartırken, kimi herkesi kucaklayan hatta Yahudi ve Hıristiyanları da bir araya getiren hoşgörüsünü örnek alarak Ehli Kitap'a sevecen yaklaşmış, kimi O'nu cübbeli ve sarıklı hali ile dergahında müridlerine sohbet eden bir şeyh suretinde hayal edip, Onun sözlerini kendisine destur edinmiş, Kimisi de O'nun sözlerindeki dini ve imani boyutu bırakarak sadece folklorik sema gösterisi ile kendini dine yakın bulmuştur. 

Ne var ki Mevlana hakkında yapılan değerlendirmelere bakıldığı zaman kimisi aşırı derecede severken bir başkaları da Mevlana ve düşüncelerini ağır bir şekilde eleştirmişlerdir. 

Mevlana'ya aşırı muhabbet besleyenler O'nu öyle kutsamışlar ki Sema törenlerine bir kutsallık atfederek ibadetten daha önemli hale getirmişlerdir. Mevlana Türbesini ziyaret etmeyi, Peygamber kabrini ziyaret etmeye eş tutanlara varana kadar bir takım aşırılıklar olmuş hatta "Peygamber değil ama kitabı var" sözü ile Mesnevi'yi vahiy ürünü kutsal kitaplar seviyesine çıkaranlar olmuştur.

Bunun tam tersi düşünce ile Celaleddin Rumi'ye "Mevlana" sözcüğü ile hitap etmenin doğru olmayacağını, Efendimiz anlamına gelen "Mevla"nın yalnızca Allah'a ait bir sıfat olabileceğini belirterek bu konuda insanların şirke girdiğini, Mevlevilikte olan Sema Ayini, Ney gibi enstrümanların dine sonradan girmiş birer bidat olduğunu, Mevlana'nın en büyük eseri olan Mesnevi'de yer alan bir takım hikayelerin İslam'da yerinin olmadığını, "Gel Ne  Olursan Ol Gel" sözünün İslam düşüncesiyle uyuşmadığını,  İnsanların Allah'ı ve Peygamberini bırakıp Mevlana ve Mesneviye yöneldiklerini hatta gayri müslimlere ve dindar olmayanlara Allah ve Peygamber Sevgisi yerine "Mevlana'da İnsan Sevgisi" teması işlenerek İnsanlara Mevlana'nın Allah ve Peygamber'den daha çok sevimli hale getirildiği iddia edilerek Mevlana'nın aşırı derece yüceltildiğini ifade etmişlerdir.

Her şeyden önce Mevlana 13. yüzyılda yaşamış Fıkıh, Hadis, Tefsir gibi İslami ilimleri tahsil ettikten sonra babası Sultanu'l-Ulema Bahattin Veled'in yerine geçmiş, Medrese'de ders veren bir İslam Alimi, bir müderris, bir mutasavvıf, ve bir mütefekkir aynı zamanda bir şairdir. Mevlana'yı yaşadığı devrin şartlarında değerlendirmek gerekir. Mevlana'nın yaşadığı dönemde ortalığı kasıp kavuran, girdiği yerleri yerle bir eden bir "Moğol İstilası" yaşanmaktaydı. Mevlana'nın düşüncesinin mihverine insan sevgisini koyması, buradan ileri gelmektedir. İnsanların hiç bir değerinin olmadığı o dönemde insanlara öncelikle Allah katında ne büyük değer taşıdıkları anlatılarak İnsanların gönül dünyalarını keşfetmeleri istenmiştir.

Kur'an'da geçen Bakara Suresi'nde "Ente Mevlana" ifadesi "Mevla'mız, sahibimiz  Allah'tır" anlamına gelmektedir. Ancak Bir başka ayette "O gün dostun dosta faydası yoktur.(Duhan, 41)" ayetinde  Mevla "dost" anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla Efendimiz, Dostumuz anlamına gelen Mevlana ifadesi ile kimse şirke girmez. Mevlana o devrin şartlarında sevilen gönül ehli insanlara verilen bir isimdir. Mevlana Halid-i Bağdadi'ye de "Mevlana"  denilmiştir. 

Bir saatlik Sema Ayini Allah katında bir namazın iftitah tekbiri kadar değerli değildir. Çünkü İbadet değildir. Ancak Hz Mevlana'nın düşüncesinde bir vecd, cezbe ve istiğrak hali olduğu Allah aşkı ile dönüldüğü ifade edilerek bunun ibadet olmasa bile  her şeyin hareket halinde olduğu, Güneşin Ayın, dünyamızın döndüğü, kainattaki bu hareketliliği ve ömrün de yerinde durmadığı gerçeğini hatırlatarak  devam eden bu süreçte her şeyin bir gün yok olacağı düşüncesinin bir tefekkür hali olarak remz edildiği söylense bile Allah'ın Cebrail aracılığı ile Peygamberimize bildirdiği bir ibadetin yerini tutmaz. 

Mesnevi ve diğer eserlere gelince Kur'an ve hadislerden ilham alarak olayları kimi zaman hikayeleştirerek anlatan Mevlana kimi zaman kalbine doğan hikmetli sözlerle kitabını süslemiştir. Mevlana'nın eserlerinde yazmış olduğu öğretici bilgiler yıllar geçmesine rağmen hala geçerliliğini sürdürmektedir. Eksiği ve hatası olmalı ki Kutsal kitaplardan ayrılsın. Yıllarca okunup gelen Mevlana'nın eserleri insanlığa yol göstermeye ve Kur'an'a çağırmaya devam etmektedir. 

Mevlana eserlerinde yer alan fikirlerini ve misyonunun merkezinde yer alan İnsan Sevgisi'nin kaynağının Kur'an ve Hz Peygamber'in sünneti olduğunu şu sözlerle deklare eder. 

“Ben hayatta olduğum müddetçe Kur'an'ın kölesiyim.

Ben Muhammed Mustafa'nın ayağının tozuyum.

Biri benden, bundan başka bir söz nakledecek olursa,

Ondan da şikayetçiyim, o sözden de şikayetçiyim.”

Sanki kendisinden sonra fikirlerinin çarpıtılarak İslam ve O'nun Muazzez Peygamberi Muhammed Mustafa'dan bağımsız bir hareketmiş gibi sunulacağını görmüş gibi böyle yapanlardan da şikayetçi olacağını dile getirmiştir. 

Aşırılığa kaçmadan Mevlana'yı bir ilim adamı, bir mütefekkir, bir mutasavvıf ve her şeyden önemlisi bir Müslüman olarak değerlendirmek ve değerlendirmede de insaflı ve dengeli olmak gerektiği gibi Mevlana'nın İslam'a yaptığı hizmetleri de inkar etmemek lazımdır.